31/12/2013 | Yazar: Selçuk Candansayar

Kavga bir imkânı doğurdu; eşit, özgür ve adil bireylerin yaşadığı bir Türkiye imkânı.

Kavga bir imkânı doğurdu; eşit, özgür ve adil bireylerin yaşadığı bir Türkiye imkânı.
 
17 Aralık günü ve sonrasında herkesin bildiği sır ortalığa saçıldı. Türkiye’de iktidarın demokratik seçimlerle iş başına gelmiş bir siyasi partide değil ‘demokrat görünümlü bir kumpas’ koalisyonunun işgali altında olduğu ortaya çıktı.
 
Öküz (Büyük Ortadoğu Projesi, dindar demokrasi) ölünce bozulan ortaklık lağımından yolsuzluk, rüşvet, hukuksuzluk, sahte deliller ezcümle pislik taştı.
 
Düzenin yıllardır sürmesine destek olan çete koalisyonunun rıza aparatları ise şaşkınlık içinde birbirlerine girdiler. ‘Kırk kere zemzemle yıkasa’ yine de adını ağzına alamayacak olan Nagehan Alçı’nın İlhan Cihaner gibi savcılar olmalı, demesi bu yüzden.
Hepsi biliyordu ne olup bittiğini. Ortada ne bir demokratikleşme süreci ne de askeri vesayetten kurtulmanın sancıları olduğunu; bu vahşi ekonomik düzenin, bu soygun çarkının ancak Allah’la kandırarak, düşman üreterek, ‘hukuki zorbalık’la tesis edilebileceğini bal gibi biliyorlardı.
 
Türkiye halklarının büyük bölümü Gezi isyanında çete koalisyonunun gerçek yüzüne tanık olmuştu zaten. Gezi isyanının durgun suda yarattığı dalgalar toplumun siyasi bilincinin kıyılarına vuruyordu; forumlarda, platformlarda, ev, mahalle, kantin sohbetlerinde bir imkân filizleniyordu.
 
Başta BDP ve PKK olmak üzere Kürtler ise çete koalisyonunu Roboski’de görmelerine karşın, iktidarla uzlaşmak ile Gezi’de açığa çıkan imkâna sırt çevirmek arasında bocalıyordu.
 
Kavga bir imkânı doğurdu; eşit, özgür ve adil bireylerin yaşadığı bir Türkiye imkânı.
İşte şimdi CHP yerel seçimlerde belirlediği bazı adaylar ve son kavgada aldığı pozisyonla bu imkânı toplumun elinden çalmaya kalkışmış durumda. Genel Başkanları devletin savcısının arkasındayım diyor, milletvekilleri Cemaat kanallarında fink atıyor.
 
CHP yönetimi, vahşeti en derinden yaşayan illerden biri olan Hatay’da AKP-C koalisyonunun mevcut Belediye başkanını, aynı koalisyonun kirini 20 yıldır taşıyan Ankara’da beşikten mezara MHP’liyim diyen Mansur Yavaş’ı ve rant sömürüsüyle artık bir heyulaya dönüşmek üzere olan İstanbul’da ise hakkında hazırladığı yolsuzluk dosyası ile fotoğraf çektirdiği Mustafa Sarıgül’ü aday gösterdi.
 
Bu adayların yeter ki AKP kaybetsin, sağı içimize çekerek güçlenebiliriz tarzı siyasi aymazlık olduğunu sanmak asıl aymazlık.
Nasıl görünürde İslamcı ve İsrail karşıtı olan AKP-C koalisyonu bir yıl öncesine kadar ABD-İsrail çıkarlarının en güçlü müttefiki olduysa, başlarında Alevi, Kürt ve Dersim’li bir genel başkan olan CHP yönetimi de partiyi sağa çekerek ve ABD çıkarlarının temsilcisi Cemaatle işbirliğine giderek Türkiye’de doğmakta olan sol imkânı çalmaya girişmiş durumda.
 
CHP Hatay için belirlediği belediye başkan adayına Gezi isyanında öldürülen CHP gençlik kolları üyesi Abdullah Cömert için ne dediğini ve ne düşündüğünü sormuş mudur? Ya Abdullah Cömert’in, Ali İsmail Korkmaz’ın annelerine, ailelerine, Armutlu halkına bizim adayımız bu kişi olsa oy verir misiniz, diye sormuş mudur? Mansur Yavaş’a Maraş, Çorum katliamları için ne düşünüyorsun diye sormuşlar mıdır, adaylık pazarlığı sırasında?
 
CHP yönetimi başta genel başkanları olmak üzere bırakın Gezi isyanını anlamayı, Gezi’de ortaya çıkandan korktuklarını kanıtlıyorlar, seçimleriyle. Yüzünü sola dönerek, solla işbirliğine giderek daha çok büyüyeceğini görmemesine olanak olmadığına göre; toplum sol bir seçeneğe, demokrasiye, özgürlüğe, adalete bu denli hazır haldeyken, sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir partinin bir yandan sol değerleri istismar ederken içindeki sol unsurları tasfiye edip partiyi sağ bir koalisyona teslim etmeye girişmesine itiraz etmek zorunlu.
 
Başta Hatay, Ankara ve İstanbul olmak üzere CHP’nin sağcı aday çıkardığı her yerde sosyalist adaylar çıkarmak ve onları desteklemek, gelecek imkânının çalınmasına karşı çıkmak gerekli.

Etiketler:
İstihdam