25/02/2016 | Yazar: Gözde Demirbilek

en azından uğraşımın bir nebze olsun işe yaradığını görmenin mutluluğunu somut kazanımlarla da yaşama entegre olduğunu görmek hepimizin hakkı!

"bir başka güzeldir şimdi ankara" diye yollara düşüp geldiğim ankara'da yeniden hazırlık okuyorum. çünkü ilk okuduğum hazırlığı tabiri caizse "sallapaça" okumuş, bitse de gitsek tadında günü kurtarmaya çabalamış; günler biriktikçe bir koca seneyi haspel kader bitirmiştim. farkındaydım, o sene okuduğum hazırlığın bana yeni dostluklar dışında bir şey katmadığının. üzerine düşmedim. pişman mıyım? evet. en azından şimdi yeniden yeniden görüp anımsamakla -ama eksik- bir sene daha kaybetmemiş olurdum. neyse, hazırlığı ikinci kez okumanın pişmanlıkları kısmına belki başka bir yazıda değinirim; bu yazıda tek konuda ve bir kez açılmanın bulunduğum ortamda yeterli kalmadığından bahsetmek istiyorum.

izmir'de okuduğum hazırlık yılında, yol yakınken (yani okul yeni başlamışken) bir an önce muhuabbet arasında "ya öyle mi kötü olmuş, biz de KIZ ARKADAŞIMLA buna benzer bir durum yaşadık" gibi cümleler kurarak açılmayı olumlu deneyimlemiştim. susup susup, bir anda "hello guys, i'm gay" demek benim için zor. çünkü zaten bu taktiği kullanmaya karar verdiğimde bile vücudumda bir sıcaklık artışı ve kalp atışlarının hızlanması fiziksel reaksiyon yaşıyorum. bulunduğum ortam çok büyük bir risk taşımadığını bildiğim sürece ortamda birisi bilgi almak istediğinde bana sorabileceğini bilsin istiyorum; bu yüzden de "arkadaşlık" süreci henüz tazeyken açılmayı tercih ediyorum. böylece yapılan fobik bir şakaya içeriden kırılmayı ya da "ortamdaki herkes heteroseksüel" düşüncesi üzerinden söylem üretimini bir nebze de olsa engelleyebildiğimi düşünüyorum. çok mu önemli? evet. 17 yaşına gelmiş bir insanın artık "benim hiç LGBT bireyi arkadaşım olmadı" demesi şu yıllarda artık daha trajikomik duruyor. hiç "yıl olmuş 2016" demeden, artık yaşadığımız dönemin liseli ve çocuk LGBTİ'lerin örgütlendiği ve örgütlü öğretmenlerin LGBT komisyonlarında çalıştığı bir dönem olduğunu sebep olarak sunmak istiyorum. özellikle "sosyal medya çocukları" diye bilinen bu jenarasyona 20 yıl öncesine nazaran daha büyük bir sorumluluk düşüyor. ha tabi ki, çabuk ya da kolay olmayacak, eskiden de kolay değildi ama fark edilir gelişim hızı var. ve bunu olumlu buluyorum.

tıpkı alevi çocukların ilkokulda yakın arkadaş çevrelerine uygun bir ortam bulduklarında açıldıkları dönem gibi, eşcinsel çocukların da aynı taktiği uyguladığı dönemler geldi artık. gel gelelim, tek konuda ve bir kez açılmak yetmiyor. hem eşcinsel hem alevi bir çocuğun, eğer risk altında bir bölgedeyse ikisi için ayrı ayrı zaman kollaması; hatta belki ayrı ortamlar bile belirlemesi gerekebiliyor. belli bir yaşa ve erişkinliğe geldikten sonra aktivizmin verdiği o deli dolu enerjiyle "kürdüm, aleviyim, eşcinselim ne var?" diyebilmek özgüven verici olabilir. bunu kabul etmeyen, etmek istemeyen; olumsuz tepki veren bir insanı görmek istemiyorsan görmezsin. ama eğer çocuk ya da liseli bir genç isen haftanın beş günü belirli saatler arası görmek zorunda olduğun diğer insanlar bu duruma kendini yabancı hissettiği için tepki verdiğinde birden yalnızlaşabilir, mutsuzlaşabilir ve hâliyle derslerinde başarısızlaşabilirsin. LGBT çocukların da diğer çocuklar gibi, eğer ekonomik olarak bir dayanağı yoksa "bu işte de başarısız olalım ne var yani" demek gibi bir lüksü olmadığı için de yöneldiği alan derslerinde başarısızlaşması büyük bir problem hâliyle. 

üniversite hazırlık sınıfı, üniversitede olmasına rağmen lise 5. sınıf programı (haftanın 5 günü, belli saatler arası) çıkarttığı için bu alışkanlıklar üniversitede de devam ediyor. insanın kendini koruması için bazen etmek zorunda da kalıyor. karşındaki insana bilgiyi yedirmek, gerçekten merağı olanın seninle konuşabilmesini sağlamak için (tamamen opsiyonel, kimse böyle bir çaba sarf etmek ZORUNDA değil, ben sarf ediyorum çünkü bulunduğum ortamın sağlıklı bir süreçle değişimini önemsiyorum) yöntem olarak tek tek ve belirli aralıklarla açılmayı tercih ediyorum. 

yeni dönemde sınıflar karılıp hiç tanımadığım insanların arasına girince önce korktum. bu benim için yeniden kimden ne tepki gelebileceğini tahmin etmeye çalışıp ona göre söz üretmek demek. neyse, dönemin ilk günü tanışma kısmında Kaos GL'den ve bağlantımdan bahsettim biraz. iki hafta boyunca örneklerde (mesela önemli gün anlatımlarında) 17 Mayıs'tan, Onur Yürüyüşü'ne saldırıdan falan bahsedince, biraz yer etti sınıfın içinde. sıra vejetaryen olarak, açılmaya geldiğinde yemek herkesin daha kolay konuşabileceği bir konu olduğu için bu açılmam, kürsü konuşmasına döndü. ertesi gün ankara'daki vegan kafelerin adresini isteyen arkadaşlarım oldu. bazen konuşmaya başladığımda "allahım yine ne marjinalliği çıkacak bunun" bakışları görüyorum ama bu bakışın zamanla sınıf içinde benim dışımdaki insanlar tarafından protesto edildiğini de gördüğüm için rahatsızlık hissetmiyorum. o "sen ne diyon değişik" bakışı, zamanla bakışı atanın utancına dönüştüğünü görmeyi seviyorum. ben de artık, en azından biraz da fobik düşüncelerle harekete dökülenin utancını görmek istiyorum. çünkü haz aldığımdan değilse de, en azından uğraşımın bir nebze olsun işe yaradığını görmenin mutluluğunu somut kazanımlarla da yaşama entegre olduğunu görmek hepimizin hakkı!


Etiketler:
İstihdam