26/12/2014 | Yazar: Tolga Yalçın

İnatlarına şöyle şen kahkaha atamadık. Ben bazen deniyorum, biraz becersem "erkek gibi gül lan" cümlesi yapışıyor.

Utku Kalı’ya
 
Evren çok soğuk. Bazen o kadar üşüyorum ki, kedime sarılıyorum. Korkuyorum, bu ülkeden, her an biri saldıracak bana, birilerinin takip alanı içindeyim sanki şizofrenik sanrılarıyla dolaşıyorum bu küçük, Avrupa kenti sanan şehirde. 
 
Duruşma var bugün. Utku için. Korkuyorum, korktuğumu belli etmek istemiyorum. Belli olmasın. İçime derine aksın istiyorum. Az kişi geliyor duruşmaya. Utku’yu hayal ediyorum, ya da etmek istemiyorum. Zihnim o kadar karışık akıyor ki durduramıyorum.
 
 - Borcum vardı, evi taşımalıyım, Ayhan’a para gönderecektim, o evrağı mutlaka imzalatmalıydım, ablamı aramalıyım, çocuğunun dersi için ne yaptı acaba?,..- 
 
Bez çantama sıkı sıkı sarılıyorum, bizi kim bu hale getirdi? Onu özlüyorum, bak şimdi duruşmayı beklerken düşünülecek şey mi bu? Ankara’da soğukta dışarıda kar yağarken, o güven verici nefesini düşünüyorum onun. - arasam mı? arayıp kapatsam, korkuyorum desem, korkuyorum, bu şehirde ne işim var, neden bu kadar azız? - Duruşma takvimine bakıyorum, Ceren? Tanışıyoruz. Kafası karışık belli. Üzerinde durmamak gerek. Seneler aksın istiyorum. Eve gitmek istiyorum. Bizim oralarda herkes herkesti. Valla. Mahallede düğün yapılırdı, bilmezdik ayrık gayrı. Hümanizm de buna ne dersen de, öyleydik yani. Sonra sanki bir rüzgar esti, hepimiz birbirimizi aşağılar olduk. Nefret ettik birbirimizden. Ölümler çoğaldı. 
 
Duruşmaya giriyoruz. Hiçbir terimi bilmiyorum. Başka bir dilde konuşuluyor, burası başka bir ülke, bu koltuk, bu evren bir başka soğuk. Sarışın bir adam üsttekilere anlatıyor bir şeyler hararetli, "İddianame, İstanbul 3. Ağır Ceza," sadece onları anlıyorum. Dışarı çıkıp sigara içmeli? Yanımdaki destek için gelen avukata fısıldıyorum:
 
- Bir şey anlamıyorum. (Gülümsemeye zorluyorum kendimi.) 
- Boşver bazen benim için de zor diyor. (Gülüyoruz kısık.) 
 
Hep kısık güldürdüler bizi. Bak yine o geldi aklıma. "İyi bir insansın sen, ama ben istesem de ben olamam, üstümüze çok geldiler, gülüşümüzü bile değiştirdiler, senle bu yüzden de olamam anlasana"
 
İnatlarına şöyle şen kahkaha atamadık. Ben bazen deniyorum, biraz becersem "erkek gibi gül lan" cümlesi yapışıyor. 
 
Dışarıda güzel bir güneş var. Duruşma ertelenme kararıyla bitti. Bir adam "ihtiyaç olmadığı halde, geldiğimiz için teşekkür ediyor bize. Bekliyor. Biz de bekliyoruz neyi beklediğimizi bilmeden. Üç kişiyiz. İki öğrenci bir de ben. Bir iki yerel gazeteci. Sarışın avukatla ceren’i bekliyoruz. Adam bize hikaye anlatıyor sanki. 
 
Utku’yla konuşmak isterdim, uzaklarda bir yerlerde kendisiyle konuşmak istenmesi nasıl bir duygu? 
 
Korktuğum için buradayım diyorum Utku’nun babasına sonra. 
 
Korkuyorum, hep korktum, yurtta, Roboski anmasında, mitinglerde, üniversitede, ya bana bir şeyler yaparlarsa düşüncesi hep geçti aklımdan, asıl korktuğum için oradayım, asıl korktuğum için onlarla değilim. onlardan değilim. 
 
Birden kara görmüş gibi, neden kantinde oturmadığımız aklımıza geliyor. Açık çay içiyoruz. Çizi bisküvit yiyoruz. Öğrenci arkadaş çıkartıyor çantasından. O bisküvit kırıntılarının elime yapıştırarak adamı dinliyoruz. 
 
Hayat bir mücadele, hayat bir mücadele, hayat bir mücadele…
 
Bazen hikayeler bir son ister, o gün o güneşli küçük kentte daha bir son yazılamadı bu hikayeye.
 
Ta ki Utku tamamen serbest kalana kadar yazılamayacak o son. 

Etiketler:
İstihdam