26/02/2018 | Yazar: Semih Özkarakaş

Dokunduğum, okşadığım, en gizli tadını tattığım bedenleri melodileştirensin.

Madonna’ya dair hatırladığım anlardan biri 2015 yılında onur yürüyüşüne polisin müdahalesi sırasında İstiklal'de geçiyordu. Korkunun ve endişenin karışık olduğu bir hisle “Allah'ım neden bu nefret” diye sorarken; 20 metre öteden sesi geliyordu:

It makes no difference if you’re black or White

If youre a boy or a girl

If the musics pumping it will give you new life

You’re a superstar, yes, thats what you are, you know it”

Evet dedim, ne yanlışım ne günahım ben bir süperstarım ve bunu kıskanıyorlar. Bütün korkularım ve endişelerim yok olup gitmiş ve elini tuttuğum kişiye aynı heyecanı, sevgiyi, cesareti hissettiriyordum. Sonuçta tek bir Madonna şarkısı benim, onun için nelere kadirdi; gullüme vurdukça birbirimizin yanındaydık.

Her zaman anlattığım bir çocukluk anım (aslında alıklığım) var. Ben çocukken, Like A Virgin, La Isla Bonita dönemi Madonna ile Nothing Really Matters, Frozen dönemi Madonna'yı ayrı kişiler sanıyordum. Dünyaya her dönem için yeni bir Madonna'nın geldiğine inanıyordum. Gerçeği nasıl öğrendiğimi hatırlamıyorum ama hatırladığım şey Radiohead, The Smiths gibilerinin yanında Madonna'nın çok da matah bir şey olmadığı düşüncesiydi.

Bir gün Madonna konserine (Confession Tour) denk geldim ve hayatım değişti. Kalp kırıklıklarımda, dans edişimde, umudumda, gullümümde, isyanımda, sevişmelerimde, sokaklarımda ve cinsel yönelimimi özgürce ifade edebilmemde Madonna çok önemli bir rol oynadı.

En başından beri özellikle LGBTİ+, HIV/AIDS ve kadın hareketinin müzikte başat temsilcilerinden biri oldu Madonna. Müzik endüstrisinde ayrımcılığa karşı mücadele etmekten asla çekinmedi. Siyahileri, LGBTİ+'ları, kadınları ve HIV ile yaşayanları unutmadı. Korkmadan Amerika'nın savaş politikalarını eleştirdi. İslamafobinin ve Madonna hayranlarının en çok olduğu coğrafyada yani Amerika'da Irak'ı savunmaktan, İsrail'de ise Filistin'i savunmaktan gocunmadı. Hak ihlallerine karşı mücadele ederken de tek bir disiplin üzerinden ilerliyordu: Kimliklerimizin farklılığı yüzünden doğan ayrımcılıklar asla meşrulaştırılamaz!

Babama açılacağım zamanı hatırlıyorum. Saatlerce Papa Don't Preach dinleyerek kendimi telkin ediyordum ve babamdan duygusal-korumacı bir tepki gelirse diye ne diyeceğimi düşünüp çeşitli senaryolar yazıyordum. Sonuçta futbolcu olmasını arzu ettiği oğlu karşısına; "Baba, ben geyim." diye çıktığında müzikalimin müzik yönetmeni yine Madonna'ydı;

"Papa I know you're going to be upset

Cause I was always your little boy

But you should know by now

I'm not a baby”

"Hür doğdum hür yaşarım, kime ne, kime ne?" Şarkısının isyanı Madonna'da İngilizceydi ve yıllarca gördüğüm de bu isyanı kendi hayatına nasıl taşıdığı oldu.

2013 yılını hatırlıyorum. Hayatımın ilk aşkı, ilk tutkusu, elimi-ayağıma dolaştıran ve geleceğimi onunla inşa ettiğim kişiden ayrılışım aklıma geliyor. Asla onu bırakmak istememiştim ama ilerde öğreneceğim 'olur öyle arada, boşver'lerimin en ağırıydı o. Birinden yoksun kalmanın acısını ilk öğrendiğim anlarda güçlü hissetmemi sağlayan yine Madonna olmuştu:

“There is no greater power than

The power of good-bye

Learn to say good-bye”

Bu coğrafyada cinselliğin keşfi ve icrası asla sağlıklı olmuyor. Hatta kimse sekste kendisini özgüvenli hissetmiyor ve kimseye hissettirtmiyor. Hatırlıyorum şarkı sözlerinde, videolarında ve konserlerinde sadece tüm arzularını değil ekstradan provokatif bir şekilde vücudunu da sergileyen Madonna öğretti bana cinsel özgürlüğü. Her sekste açılan Madonna şarkıları ya da Madonna şarkılarının ortamı hazırladığı bir sürü uzun geceler... Madonna kendisinin kadın bedenine hapsedilmiş eşcinsel bir erkek olduğunu söylediği günden beri cinselliğimi yaşamamı ve ifade etmemi çok kolaylaştırdı:

“I'll give you love

I'll hit you like a truck

I'll give you love

I'll teach you how to...”

Son olarak Madonna'ya narla incirli gazelim:

“Seni, HIV/AIDS farkındalığı için Like a Prayer albümünde verdiğin broşürde; sokakta yürürken duyduğum şarkılarında, açık, uçuk gümüş rengi taktığın haçlarda; bir sevgilimin boynunda dinlerken; adını bilmediğim, hatırlamamaktan utanç duymadığım kolilerimle dinlerken; virgin, material hallerimde; gecenin soğumuş yataklarında yatarken Paradise dinlerken, hit olan şarkılarının sesinde; günün ilk ağartısında bile seni dinlerken—karanlık saatler boyunca dağıtıp durduğum hayatımı Ray Of Light albümün ile toparlarken— Onur yürüyüşündeki Beyoğlu'nun Sokaklarında, omuzlarına doğru çektiğin tişortün, İstanbul konserinde açtığın göğsün ile, cesurca sana dönüşüp bulacağım kendimi… Kalp kırıklıklarımda, dans edişimde, umudumda, gullümümde, isyanımda, sevişmelerimde, sokaklarımda, özellikle cinsel yönelimimi özgürce ifade edebilmemde yanımda olansın sen. Dokunduğum, okşadığım, en gizli tadını tattığım bedenleri melodileştirensin. Sıkıcı, yorucu ülke gündemiyle uyanıp var olan bütün homofobi ve transfobi yüzünden hiçbir şey yapmak istemediğim zaman ‘Express yourself, don’t repress yourself' diyen ilk Tanrıçasın bana.”

*Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin 157. sayısında yayınlanmıştır.

**KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
İstihdam