13/02/2015 | Yazar: Sedat Yağcıoğlu

Gözlerinin önünde, bir bütün olarak hiçbir anlam içermeyen bedeninle nasıl özür dilenebileceğini, nasıl özgürleşilebileceğini düşünüyorsun...

Nergis kokusuna...
 
Kar yağdı önce, sonra yağmur ıslattı karları; hüznün sırılsıklam şimdi... Bırak elindeki kadehi, aç pencereni ve ıslanmış kokusunda, umudunla hisset nergisleri...
 
Açtın pencereni, tüm vücudunda hissettin nergisleri, bu koku çocukluğundan kalan hataların panzehriydi sanki... Dedin ki; hata yaptım evet ve o büyük hatayla, bir kafesin içinde yaşayacağım şimdi...
 
 
Bir martı gülüşü yeterdi oysa,
Bir de nergis koksa...
 
Masanın üstünde kurumuş şarap lekelerinin yanındaki kadehinde, son kalan şarabını da yudumlarken şiir kitaplarını düşürüyorsun masadan... İncir korkarak koltuğun arkasına saklanırken, kitapların yerde duran külotunun yanına düştüğünde; kitapların ve çıplaklığın arasındaki ironi gülümsetiyor seni... Hangisi seni çıplak bırakıyor emin olamıyorsun... yoksa birkaç satır şiir mi?
 
Eve girer girmez, perdeleri kapatıp, tüm kıyafetlerini çıkararak, seviyorsun evde gezmeyi... Her seferinde tereddüt ediyorsun, o son parçayı çıkarmayı, düşünürken; hareketlerin daha hızlı davranıyor ve bedenini kapatan ne varsa; özgürlüğünü, özneliğini kapatan ne varsa hepsini fırlatıp atıyorsun ama her seferinde, bir kenara... Çıplaklığın, iki satır şarap, birkaç damla şiir, alabildiğince hüzünle birleşince, sanıyorsun açtın kafesini...
 
Bir martı gülüşü yeterdi oysa,
Bir de nergis koksa...
 
Pencereye doğru gidiyor ve açıyorsun kalbini; hataların daha mı büyük, hava daha mı soğuk, şarap daha mı acı, kedin daha mı yaramaz, çıplaklığın daha mı çirkin, bilemiyor; hangisi sensin, karar veremiyorsun... Sımsıkı kapatılmış perdelerin ardındaki çıplaklığın anlamsızlaşıyor, yıllardır kendini kandırdığını hissediyor ve pencerenin önünden ayrılırken, yıllara inat açıyorsun tüm perdeleri...
 
 
Bir martı gülüşü yeterdi oysa,
Bir de nergis koksa...
 
Açık pencereden esiyor rüzgar, kentin umutlarını odana dolduruyor ve buz gibi hissediyor, üşüyorsun... Dışarısı çok mu özgür, çok mu umutlu insanlar, neden çok sert cezalandırılmalı hatalar... Buz gibi odanda, hatalarının acısı ısıtıyor tüm vücudunu; yeniden koşmak istiyorsun pencereye ve bağırmak tüm mahalleye, çırılçıplak: Neden kentler insanlara hata yapma imkanı sunmazlar...
 
Bir martı gülüşü yeterdi oysa,
Bir de nergis koksa...
 
Salon kapısının hemen solunda, geçen sene bir balıkçı kasabasından; balık sattığı camekanında görüp hemen içeri girerek ustaya yalvarmaların sonucu aldığın yunus resminin hemen altında, asamadığın için duvara yasladığın; kenarı İncir çarptığı için kırılmış aynaya bakıyorsun... Aynanın kırık çizgileri, parçalara bölüyor bedenini... Sanki gerçek görüntün, gerçek bedenin bu gibi hissediyorsun... Tamir etseler de aynayı, vücudun birleşmeyecekmiş gibi... Ayna altta kaldığı için yüzünü göremiyorsun, biraz eğilirsen ancak meme uçlarından ayaklarına kadar inen; sen... Ten kimin teni, beden kimin bedeni... Simsiyah kılların arasında kaybolmuş sikine baktığında, beden bütünlüğün tamamen dağılıyor... Gözünün önünde lime lime olmuş bir hayat uçuşuyor sanki... Acının, hüznün, hataların, yok oluşun ağırlığına bir siktir çekmek istiyorsun ama ne gam... Gözlerinin önünde, bir bütün olarak hiçbir anlam içermeyen bedeninle nasıl özür dilenebileceğini, nasıl özgürleşilebileceğini düşünüyorsun...
 
Bir martı gülüşü yeterdi oysa,
Bir de nergis koksa...
 
Ya ikisi de yoksa...
 
Aynanın karşısında, son kez, tarihsel bir talihsizliği izler gibi vücuduna bakıyorsun... Neler değişti, kimler dokundu, neler hissetti ve neler yaşadı tüm vücudun, film şeridi gibi gözlerinin önünden geçiyor şimdi... Pornografik bir film bu geçmişine dair izlediğin; tüm hayatının, vücudunun izlerinde silindiği...
 
İncir’i kucaklıyor, şarap kadehini resme fırlatıyor ve yunusu kanatıyor, yerdeki şiir kitaplarını topluyor, aynanın karşısına geçip, kendini izleyerek son kez mastürbasyon yapıyor ve pencereye koşup, tam boşalırken atıyorsun kendini; umutsuz kentin, umut veren boşluğuna... Kar taneleri ıslanıyor, son kez...
 
Bir martı gülüşü ve bir nergis kokusu sevişse, yeterdi oysa... 

Etiketler:
nefret