19/09/2011 | Yazar: Selçuk Candansayar

MİT- PKK görüşmeleri üzerine yazılıp çizilenlerin arasında insanlara en çok şaşırtıcı gelen Müsteşar Hakan Fidan’ın üslubuna yansıyan zihniyeti oldu.

MİT- PKK görüşmeleri üzerine yazılıp çizilenlerin arasında insanlara en çok şaşırtıcı gelen  Müsteşar Hakan Fidan’ın üslubuna yansıyan zihniyeti oldu. Milliyetçilere vatana ihanet kokusu aldıran sayınlı hitap, liberallerde de ‘vay anasına bu nasıl devlet memuru!’ tepkisine yol açtı.

Bana göre ise Hakan Fidan’ın tarzının ardında çok farklı bir ‘modalite’ yatıyor ve sürece çok farklı bir ‘perspektiften’ bakıyor.  

Evet tabi ki konuşmaktan hele şiddeti ve ölümleri engelleyecek konuşmalardan kimsenin zarar görmeyeceğinin anlaşılması açısından görüşmenin kamuya yansıması değerli, doğru. Ancak, bu görüşmelerin ardındaki gücün hükümet, AKP ya da Başbakan olmadığı da açık.

Gerçekten demokratik bir ülkede böylesi bir görüşme süreci istihbarat örgütü üzerinden yürütülmezdi ve kamuya açık olarak yapılırdı. BDP ve Demokratik Toplum Kongresi gibi ‘yasal’ yapılara hayat hakkı tanımayan, seçilmiş belediye başkanlarını kelepçe zincirleriyle kapatan bir siyasi parti ve hükümetin, ağzından ‘kanlı terör örgütü’nden başka söz dökülmezken kapalı kapılar ardında başka bir ‘at pazarlığı’ yapmasındaki iki yüzlülük ortada.

Fethullah Gülen’in Mavi Marmara baskını sonrası apar topar, sabahın köründe gemicileri suçlayan basın açıklaması, RT Erdoğan’ın Mısır ve Libya’da laiklik çağrıları, yapmak zorunda kalmalarıyla, MİT’in PKK ile ‘barış görüşmeleri’ yapması aynı dinamiklerden besleniyor.

Ve Hakan Fidan, üslubundan yola çıkarak bu görüşmeleri sürdürebilecek en azından devlet içindeki en doğru isimmiş gibi görünüyor. Neden?

Müsteşarın kullandığı dil, görüşmenin başlangıcı, gelişmesi ve sonlanışında açtığı konular, hitap biçimi, süreci tanımlama, sorun alanlarını belirleme ve çözüm aşamalarının ajandasını çıkarma tarzı PKK’yi ‘eli kanlı bölücü terör örgütü’ olarak kabul eden bir devlet görevlisi zihniyetine ait değil. Müsteşar sanki, az gelişmiş bir ülkeye yapacağı yatırımlar için gelmiş ve yerel ‘partnerlerle’ iş yapmanın yollarını arayan bir ‘menager’ gibi.

Birkaç alt başlıkta zihniyetin kodlarına bakalım (görüşme metniyle birlikte okunursa derdimi daha iyi anlatabilirim)

Sen ve ben aynıyız, sana değer veriyorum diye başla: Merhaba diye selamlaşıyor, tanışmaktan duyulan memnuniyeti ifade ediyor ve açıklıkla, tepeden bakmadan konunun uzmanı olduğunu belirtiyor, kendinden önceki çalışmaları övüyor ve sizin derdinizi ben çözebilirim, size karşı hiçbir ön yargım yok mesajı veriyor.

Yerel kültürün değerlerine ön koşulsuz saygı ve empatik tutum: Sayın Öcalan hitabı, Öcalan’ın sağlık durumunun iyi olduğundan söz ederek insancılım mesajı veriyor.

Siz de en az bizim kadar güçlüsünüz mesajı ver: Başbakan ile Öcalan’ı  kendi gruplarının liderleri olmak bakımından eşit tutuyormuş gibi yapıyor. Dahası Öcalan’ı yetenekli bir önder olarak tanımlayarak muhataplarının gönlünü kazanıyor ve iki taraf da ‘bizim millet adam olmaz’ noktasında birleşiveriyorlar.

Kişisel politik görüşün yokmuş gibi davran: KCK’lıları en çok şaşırtan ve bence kalplerini kazandıran asıl bu tutum. Müstaşarın ağzından vatan, millet, bölünmez bütünlük, bölücülük, af dileyin, teslim olun, vatana ihanet, terör vb tek bir sözcük bile çıkmıyor.

Bu haliyle Hakan Fidan, sanki önceden üzerinde çok iyi çalışıp tanıdığı yabanıl/ batı dışı bir ülkeye gidip, yatırımcılarına iş bağlamaya çalışan ‘batılı beyaz adam’ a benziyor. Yerel kültürün değerlerine o kültürde yetişmiş denli hakim ama o kültürden değil. Tıpkı seyahatlerinden topladığı ıvır zıvırı dekor olarak kullandığı evinde huzur içinde yaşayan bir oryantalist gibi.

Yine de MİT Müsteşarının şiddeti ve kanı önleyecekse bir şans olduğu açık. Öte yandan en azından istihbarat yapılanmasında muasır medeniyet seviyesine geldiğimize biz yerel yabanıllar olarak sevinelim mi üzülelim mi, ve hangimizin sevineceği hangimizin yerineceğin belli olmadığı da bir hakikat.

Etiketler:
nefret