10/04/2014 | Yazar: Gözde Demirbilek

içinde sarma olan bi dondurma kabı gibi, üstünde nane yazdığı halde kekik olan kavanoz gibi, adı sebzelik olduğu halde içinde sebze olmayan o plastik çekmeceler gibi uyandım.

merhabalar merhabalar. sabah kendimi güllü yasin gibi hissederek uyandım. ve evin en alakasız yerinde olduğumu fark ettim. sadece kandil gecelerinde birinin 7’sinde 40’ında ortaya çıktığımı düşündükçe burnum düştü. çünkü bi kutsal kitap değil ne bileyim öğrenme kitabı değil neden güllü olduğu bilinmeyen bi kitap. saykodelik dizaynı ile evlerde yerini alan o olsa da olur olmasa da olur ama olsa iyi olur yasini. yani size nasıl anlatsam, romantik de anlatamıyorum ama baca deliğini kapatan antin kuntin kağıtlar gibi uyandım. 200 ml olmayan üzüle üzüle kendinden eksilmiş 189 ml çekmiş bi su bardağı gibi uyandım. içinde sarma olan bi dondurma kabı gibi, üstünde nane yazdığı halde kekik olan kavanoz gibi, adı sebzelik olduğu halde içinde sebze olmayan o plastik çekmeceler gibi uyandım. evin bi orasına bi burasına atılan ama kimsenin giymediği giymediği gibi kaldırmadığı terlikler gibi, askılıkta yıllardır asılıduran ama giyilmeyen hırkalar gibi, kullanılmayan anahtarlıklar gibi uyandım. neden üzerinde litrelik kısımları yazdığı bir türlü anlaşılamayan kendisiyle deney yapılmayı hak etmiş fakat o laboratuarların büyük ihtimalle tuvaletine bile girememiş maşrapa gibi uyandım. hepsi bi dereceydi, hepsi bi yere kadardı da neden maşrapa ya. sabah bunu düşündüm. maşrapa gibi uyanacak ne yapmış olabilirdim acaba ben bu dünyaya.
 
neyse otobüse falan bindim. benim sanırım toplutaşımafobim var. otobüse binen insanların hemen hepsinin suratında gergin ve her an patlayabilecek suratı olması. göz göze gelince suçlu gibi hızlıca kafasını çevirenler, gözünün direğine uzun uzun döver gibi bakanlar, iki adım atmadın diye birden parlayanlar falan filan bunlar hep beni vurdu artık. hayır amacım "lütfen hep birlikte güleryüzlü olalım ne oluyosa olsun dünyada hahaahahah hadi biraz gülün bakın otobüsü de pembeye mi boyasak" demek değil. ama bazı şeylerin de ortasını bulabilmeliyiz değil mi canıtın? NE BİLEYİM GÜLER YÜZLÜ OLMASAK DA BİRBİRİMİZİ İTİN GÖTÜNE SOKAR GİBİ DE BAKMAYALIM MESELA. (türcü değilim, çünkü türcü olan tahir efendi’dir, açıklayacağım bunu da) neyse bu fobinin bir de yol boyunca nasıl ineceğini, nerden geçeceğini düşünme kısmı var. o sıkışıklık içinde insanları rahatsız etmeden inmeye çalışacağım diye bale yapıyorum. ve insanlar buna rağmen rahatsızlar. hayat mal gibi gerçekten. hepimiz bi durakta ineceğiz, neden birbirimizi bir daha nerede göreceğimiz belli olmadığı halde bu kadar bakışlarla öfflerle pöfflerle rahatsız ediyoruz? İÇİM ŞİŞTİ SİZDEN HA. YETER. TOPLU TAŞIMADA PANİK ATAK BAŞLANGICI YAŞIYORUM BE. DAMARDAN ALASIM GELİYO ARTIK YETER. İLLA BİZ DE Mİ MADİLEŞELİM?
 
parantez içini açıklığa kavuşturmakta yarar var. havada kalmasın. tahir efendi vaktiyle nefi’ye kelp demiş, bunun üzerine aşağı yukarı çoğumuzun bildiği cevabı vermiş nefi fakat tahir efendi kelp diye bana deseydi büyük ihtimalle ben "tahir efendi bana kelp demiş / türcülüğü bu sözde zahirdir / benim meşrebim hafiftir zira / türcü söylemde bulunan tahirdir" diye cevap verirdim. ama tabi bana dememiş ki. bana dese NEFRET SÖYLEMİ diye kendimi yırtardım. sen tut nefi de dönüp dolaştırıp tahir efendiye kelp de. görüyo musun koca koca adamlar sen bana köpek diyemezsin ben sana derim hem de afilli derim ; ) yarışına giriyorlar. hadi bu koca koca adamlar yarışa girdiler. biz niye bu yarışı lise kitaplarında tevriye örneği olarak bas bas bağırarak veriyoruz. bu ülkede neden herkes bi laf sokmaya, laf sokana, soktuğunu sanana hayran? verelim ordan bi nedim ya, çal şekerim oradan nur yoldaş’tan bi sadabad de keyfimiz yerine gelsin. çal, gidelim servi revanım yürü sadabad’e! elbette tevriyeye karşı değilim bunlar da süpetpet ama bunlar lezzetli süpetpet değiller ki. 
 
ha bu arada aldığım yeni kararlar doğrultusunda artık izmir’in dağlarında çiçekler değil ekrem&gültekin açacak. ben anlamam, bu kadar sessiz sokaklara alışkın değilim. ekrem&gültekin bilmeyen insana aşina değilim. bi kadifeden kesesi bilmeyen, bi bursa’nın ufak tefek taşları demeyen, bursalı mısın kadifeli gelin esprisi yapmayan insana aşina değilim. kadife milliyetçiliğine ket vurur bu. tepeciğe muhtar olamadım içime dert oldu zaten. dünyanın bütün varoşları birleşsek de bi voltranı oluştursak artık nasıl olur? zaten tepeciğe gidip hadi yakmıyor muyuz dünyayı diyesim var bu ara. çantama koymak için portatif org alıcam sokak sokak gezicem artık. "SE SE BİR Kİ SE A" mikrofon kontrolünü bilmeyen insana aşina olmaya çalıştım ama olmadı. 8 nisan’ı kendi kendime kutladım. güzel mi yani? 
 
neyse, saçmalangaç ritüelinin bu hafta da sonuna gelmiş bulunmaktayız. bu hafta hiçbir şeye bağlamayacağım anlattıklarımı. her şey birbirine oldukça bağlı zaten, bırakalım bu hafta bu yazı birbirinden bağımsız paragraflar olarak kalsın. çünkü artık bir şeyler yoluna girmezse kaşlarımı fosforlu yeşile boyayacağım. uyar mı? uysun.   

Etiketler:
İstihdam