25/06/2012 | Yazar: Osman Bulugil

Endüstriyel futbolda, farklı bir futbol kültürünün kazanması zor görünüyor, fakat kaybetmesi de imkânsız.

Endüstriyel futbolda, farklı bir futbol kültürünün kazanması zor görünüyor, fakat kaybetmesi de imkânsız. Temel meselenin direniş olduğunu vurgulamak gerekiyor.
 
Hamburg’da, Bundes Liga’nın asansör takımı olarak nitelenen, hayat dolu tribünleriyle yaşamaya devam eden Sankt Pauli’sinden bahsedeceğim bu yazıda.
 
St. Pauli farklı bir tribün kültürüne sahip. Öncelikle bugün endüstriyel futbolun ‘amaç’a yönelik dayattığı algıyı bozuyorlar. Skor onlar için belirleyici değil. Sadece tribündeki yaşamlarının küçük bir parçası… Hatta kendi takımları fazla sayıda gol attığında durmaları için uyarabiliyorlar. Liman işçilerinin yoğun yaşadığı bir bölge olduğu kadar genelevlerde çalışan seks emekçilerinin de yoğun olduğu bir bölge. Tabi ki cinsel ayrımcılığın, ötekileştirmenin de…
 
St. Pauli tribünleri öncelikle anti-faşist duruşundan taviz vermiyor ve futbolda faşizmin –Türkiye’de olduğu gibi- tavan yaptığı ülkelerden birinde önemli bir direniş odağı oluşturuyorlar. Irkçılık karşıtı dünya kupasının en önemli aktörleri arasında yer alıyor St. Pauli. Aynı zamanda FİFA üyesi olmayan ülkelerin katıldığı 2006’daki kupada ev sahibiydiler.
 
Bir Premier Lig’deki futbol turistinden farklı St. Pauli’nin taraftarı… Onlar sadece tüketen seyirciler değil. Sistemin ürettiği yapay değerlere çomak sokan, arı kovanını eşeleyen taraftarlar aynı zamanda… Bir tarafıyla gündelik hayattan kopuşu da içeren bir “şenlik” olarak başka bir kültürün futbolu bize gösterdikleri…
 
2004’de yaşadıkları irtifa kaybından sonra 2010’da bir sezonluk olsa da Bundes Liga’ya geldiler. İnişler-çıkışlar… Hiçbir zaman on beş binin altında göremezsiniz St. Pauli tribünlerini… Hangi ligde oynadığını fark etmediği, her zaman yanında olan ‘ötekilerin’ takımından, direnişin takımından bahsediyoruz…
Dünya’da birçok liman kentinde işçi kulüpleri kurulmuş fakat birçoğu bugünün çarklarında köklerini kaybediyor. İşçi sınıfını, kırmızı kartla oyundan atan endüstriyel futbolun dişlisine eklemlendiler ve eklemlenmeye devam ediyorlar. İşte St. Pauli’nin farkı da burada ortaya çıkıyor. St. Pauli iktidarla mücadele de, bir direniş odağına getiren süreç hâlâ devam ediyor. Hafenstrasse direnişinden, cinsiyetçiliğe, ırkçılığa karşı düzenledikleri eylemlere kadar iktidarla mücadele eden bir St. Pauli kültürü bugünkü gördüğümüz. Amblemlerindeki kuru kafa da 1980’lerdeki direnişle ilişkili olarak taraftarın yarattığı bir sembol. Toplumdaki politik hareketten, direnişten bağımsız olmayan kulüp, iktidara karşı gün geçtikçe daha da direncini büyütüyor. Endüstriyel futbolda, farklı bir futbol kültürünün kazanması zor görünüyor, fakat kaybetmesi de imkânsız. Temel meselenin direniş olduğunu vurgulamak gerekiyor.
 
Burada kulübün taraftarının politikleşme süreci olarak tarihinden vurgulanan tikel örneklere takılmamamız gerekiyor. Çünkü bu semt, zaten politik bir durumun yansımasıydı. Ötekilerin takımı olabilmesi için önce ötekiler gerekiyordu. Zaten politik sürecin parçası olan bir yerde, bunu iktidara karşı bir direnişe kanalize etmek olabilir olsa olsa yapılmış olan. Aslında Bugün Millerntor stadındaki şenliğin bize gösterdiği, sömürü düzenine karşı direnişin fotoğrafı. Maçları kazanmak veya kaybetmek anlamında değil, direnmek adına Millerntor stadındaki taraftarların şenliğine davetlisiniz…

Etiketler: yaşam, spor
İstihdam