10/04/2017 | Yazar: Deniz A

Farsça bir ezgi çalıyor. İnsanın ciğerini parçalar türden. Ezgilerin dili olmadığına bir kere daha inanıyorum.

''Sabah olmak her gece kolay mı sanırsınız, bulutları dağıtıp güneş olarak doğmak, denizle gök arasında çiy yorgunu şehre.'' 

Attila İlhan

Sadece denizlerin ve okyanusların genzi yakan tuz kokusu olduğunu sanırdım. Şimdi nehirlerin de aynı tada sahip olduğunu tecrübe ediyorum. Genzim yanarken, huzur doluyor ciğerlerime. Nasıl olur demeyin, oluyormuş.

Evden çıkıp, ağır adımlarla kıyısına vardığım suyun parlaklığı ile gözlerim kamaşıyor. Gözlerimi kısmam işe yaramayacak gibi. Yanağımda birden bire hissettiğim ıslaklık ile güneşi de bahane edip takıyorum gözlüğü. Gözlüğü aldığım iyi olmuş diyorum içimden. Derin bir nefes alıp, uzunca bakıyorum karşı kıyılara. Şansıma boş bir bank çarpıyor az ileride gözüme. Oturup kitabımı okurken, bazı cümlelerin altını çiziyorum, 'güzel cümle' demek istiyorum galiba…  Okumakla da olacak gibi değil bu hâl. Kitabı çantama geri koyarken, kulaklığımı takıyorum. Farsça bir ezgi çalıyor. İnsanın ciğerini parçalar türden. Ezgilerin dili olmadığına bir kere daha inanıyorum.

Gözüm yeniden karşı kıyıya varıyor. Dalgaların coşkuyla kıyıya vuruşunu izliyorum. Kiminin yolculuğu yarım kalıyor suyun orta yerinde, kıyaya varamadan. Bu görüntüyü nasıl anlatmalı bilmiyorum. Kusursuz... Nasıl bir kusur olabilir ki zaten, insanın ettiği dışında?

Hava giderek kararıyor, içimde değişen bir şey yok...

Rüzgârı ellerimde hissediyorum, parmaklarımda.

Ellerim kuruyor ve dudaklarım.

Sonra gözyaşlarım

Sonra içim kuruyor

İçim kuruyunca çok tuhaf hissediyorum

Birini kaybetmiş gibiyim

Birinin yokluğunun kuruluğu sanki

Biri kim, bilmiyorum...

Yarı çıplak bir çığlık, rüzgârla bir olup vuruyor kirpiklerime

Biri kim; biliyorum:

'Kemal Korkut' diyor, kirpiğimden süzülen yaş.


Etiketler:
İstihdam