14/11/2011 | Yazar: Nevin Öztop

Tarafsız olmak ile queer olunmuyor. Hatta belki de şöyle söylemek lazım: Queer olmak için, taraflı olmak gerekiyor.

Çeşit çeşit ülkenin, nokta atışı ifadeyle ise Orta Doğu ve de Kuzey Afrika’nın, alev alev yandığı günleri selamlıyoruz her geçen gün.  Kimileri devriliyor, kimileri devralıyor, kimileri sırasını bekliyor. Öyle bir yer var ki tüm bunların ortasında, alevi sadece şu günlere denk gelmiyor, yıllardır yanıyor: Filistin. Onun da göbeğinde: Filistinli LGBT’ler.  Mağduru asla oynamayan, onun yerine mazlumu parmağıyla gösteren bir yordamı var Filistinli aktivistlerin. Belki de dünyanın pek çok yerinden ayrılan yanı da bu oluyor: Ne dediğini, ne istediğini bilmek ve mücadelesine tuttuğu yası karmak.
 
Bu mücadelenin ortasında duran örgütler, bu işin yıllardır emektarları: queer grup AlQaws ve İsrail devletine karşı yürütülen PDS kampanyasını 2005 Temmuz’undan bu yana özüne yansıtan PQBDS. AlQaws direktörü Haneen Maikey, iki ayrı meselelermiş gibi yürütülemeyeceğini söylediği queer aktivizmini ve Filistin mücadelesini anlatmak üzere bu hafta İstanbul’a geldi. Gündemi de, “Queer Politikalar ve Filistin Mücadelesi: Aktivizmle Geçen On Yıl”.
 
Filistinli queerlerin meselelerini kişisel gündemimin doruklarında yaşama sürecim, IGLYO’nun Genel Kurul hazırlıklarına denk geldi. Genel Kurul’a evsahipliği yapmak isteyen örgütlerin başvurma sürecinden, tek başvuran İsrailli örgüt Israeli Gay Youth (IGY) çıktı. Başta Filistinli örgütler olmak üzere, Kaos GL’nin da arasında bulunduğu pek çok insan hakları ve LGBT örgütü, konferansın başka bir ülkeye taşınmasının en doğru karar olacağını savundu. Bu süreçte, aksini söyleyenler neye dayanarak söylerler bilmiyorum, IGLYO Yönetim Kurulu -belki de tükürdüğünü yalamak için geç kaldığından olsa gerek- tarafsız olmadığını her aşamada gözler önüne serdi. Filistinli queerlerin ve onların destekçilerinin argümanlarını, Yahudi ve Müslüman toplulukların diyalog eksikliği olarak saf bir şekilde betimlemeyi tercih etti. “İsrail-Filistin meselesine ve de üyesi olan örgütlere eşit mesafede kalmayı” tercih ederek, belki de tarihinin en büyük taraflılığını ilan etti. Kararı boykot eden Lübnanlı LGBT örgütü Helem’in istifasının Yönetim Kurulu üyeleri nezdinde büyük bir neşeye yok açtığı, yaptıkları iç yazışmalarında ayyuka çıktı.
 
Tabii Batı örgütlerinin, “bu gibi” durumlara gösterdiği tepki şeceresinde kayda geçen iyi gelişmeler de yok değil. Yıllar önce ILGA-Europe, Güney Afrika’daki konferansına sırtını çevirmiş ve sebebini de insan haklarına olan taraflılığıyla açıklamıştı: “Ülkedeki siyahlara yönelik aparheid sona ermedikçe, biz bu işte yokuz.” Bu gelişmenin, insan haklarına taraf olmamayı tarafsızlık olarak nitelendirmiş IGLYO için, büyük bir esin kaynağı ve referans olmasını dilemek düşüyor bizlere elbette.
Konferansın İsrail’den alınıp bir başka ülkeye taşınması kararı, İsrail meclisinin, BDS gibi devlet şiddetini direkt hedef alan boykot girişimlerinin İsrail içinde tartışılmasına sınırlama getiren “boykot karşıtı yasa” önergelerine denk geldi. IGYLO’nun taahhüt ettiği Filistin-İsrail üzerinden bölgesel ihtiyaçlar üzerine bir tartışma, ifade örgütlüğüne getirilen darbe ile, artık taahhüt edilemez olmuştu. Ne IGY ne de IGLYO taahhütlerine devam edebilirdi artık. İsrail ve Filistin örgütlerinin bir masa etrafında tartışması ve tüm yaşananları değerlendirmesi, evsahibi Amsterdam’a kaldı.
 
63 yıldır İsrail devletince yaşatılan faşizmin, tek celsede IGLYO platformunda analiz edilebileceğine inanan avanaklardan ya da bir oturumda bu zaruri tartışmanın kendi özüne işleyeceğini düşünen uyanıklardan olmamak lazım elbette. Ancak, tekrar etmek gerekirse, bu tartışma bir zaruretti ve IGLYO tarihinin bir yerinde gündeme gelmek zorundaydı. PQBDS adına Ramzi Kumsieh ve IGY adına Nir Zernyak’ın yer aldığı oturum, tam da bu öneme sahipti izleyenler ve izleyemeyenler için. “İlerici ve eşcinsel cenneti bir İsrail”in kendileri için bir cennet olmaktan çok uzakta olduğunu tüm konuşması boyunca irdeleyen Kumsieh, Arap kültürünün “aşağı” ve “geri” olarak portrelenmesine de bu vesile ile sesini yükseltti. Zernyak’ın tartışmaları da, daha çok İsrail ordusunun içinde yaşanan homofobiye karşı müdahale teknikleri geliştirebilmek üzerineydi.
 
Aslında can alıcı nokta şurada: Cennetin tadını birileri çıkarırken, dışında kalanlar kimler? Sorunun yanıtı görece olarak homofobiden arınmış olsa da, milliyetçilikten ve militarizmden arınmış olmadığı aşikâr. Tam da bu nedenle can alıcı bir noktadayız işte. Gazze’de nefes almaya çalışan LGBT’lere diyecek sözümüz yokken, Ramallah’ta bir sokaktan bir diğerine rahatlıkla geçemeyen queerlerle aynı sokakta olmayı hayal edemiyorken, çırılçıplağız demektir.
 
Zernyak, her ne kadar İsrail devletinin yaptıklarına dair söyleyecek makul bir şey olmadığını ve “oradan bir an evvel çıkılması gerektiğini” söylese de, IGY’nin devlet şiddetinin dolaylı ya da dolaysız olarak neresinde olduğuna dair kimsenin kafası net değil. Tam da bu nedenle Kumsieh, IGY’nin devlet ile arasında net bir mesafe koyması gerektiğini tekrar ediyor defalarca. Bunun da sebebi, İsrail ordusundaki homofobiye gelene kadar, Filistin halkının yaşadığı işkencenin birebir ve yegâne sebebi olan aynı ordunun ta kendisini tartışmayı öneriyor.
 
Zernyak, IGLYO Genel Kurulu için evsahipliğine aday olunması gerekçesini, birkaç yıl önce bir kulüpte nefret suçunda kaybedilen iki İsrailli genci konferans vesilesi ile anmak üzerinden açıklıyor. “Sembolik bir yer” olacaktı bizler için, “Bu şekilde “sadece güneşli yüzünü değil, işgal altındaki yüzünü de görecektik” diye ekliyor. İşgale karşı “somut olarak ne yaptıkları”  sorularının tekrarına ise, yine aynı tekrarla net yanıtsız kalıyor; yine de boykot karşıtı yasa önergelerini protesto eden imzacı ilk örgütlerden olduğunun önemini belirtiyor. Ancak kafalar yine net değil, “IGY bu olayın neresinde?” sorusu masada olunca. Tartışmalar sırasında geçen belki de sadece bir cümle, en basit tabiriyle uygunsuz kaçıyor tüm oturuma. Zernyak, “Ancak şunu da söylemeliyim ki, Haneen [Maikey], Filistin LGBT camiasının tamamını yansıtmıyor. Kendi içinde birçok farklı düşüncelere sahip olunduğunu biliyoruz camianın.” diyor. Çok kafa yormaya, uzaklara veya eskilere gitmeye gerek yok, benzer bir üslubu hatırlamak için. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kürt halkının hak talepleri üzerine ne zaman köşeye sıkışsa, Her Kürdün onlar gibi düşünmediğini biliyoruz. Biz Kürtlerle görüşüyoruz ve kimi muhatap alacağımızı biliyoruz, tadında cümleleri geliyor akla hemen. Mesele, kim iktidarda? Ve makul Kürt -bu durumda makul Filistinli- tam olarak kim?
 
Görüyoruz ki, tarafsız olmak ile queer olunmuyor. Hatta belki de şöyle söylemek lazım: Queer olmak için, taraflı olmak gerekiyor. IGLYO Kurul tartışmaları, bu alana başını bile çevirmemiş pek çok örgütü düşünmeye itti; duruşlarına bir kez daha göz atma ihtiyacı duydu örgütler kendi aynalara bakarak. İsrail işkencesinin, dünyanın tek ve en önemli sorunu olduğunu söyleyemeyecek bir öngörüden ve coğrafyadan geliyorum ancak şunu da biliyorum ki aynı İsrail sorunu, başka meselelerle kıyaslanamayacak kadar da kendine özgü.  Zira başka ülke meseleleri ile kıyaslamak, Filistinlilerin yaşadıklarını en naif tabirle normalleştirecek ve önemsizleştirecektir. Ateşi görmek ve her adımda hissetmek lazım. Yoksa bu ateş, uzaktakilerin ötesini ya da berisini değil, bizim ta kendimizi yakacak.
 

Etiketler:
İstihdam