13/12/2014 | Yazar: Yıldız Tar

Show tamamlanmıştı. Komedi unsuru translar incelikli bir söz sanatıyla Meclis’in gündemindeydi işte…

Arınç’ın konuşmasındaki maksadı belki de vekillerin verdiği tepkilerden okuyabiliriz. Vekiller konuşmaya utangaç gülüşmeler ve kahkahalarla yanıt verdi. Show tamamlanmıştı. Komedi unsuru translar incelikli bir söz sanatıyla Meclis’in gündemindeydi işte…
 
Aralık ayı Meclis açısından her zaman kritik bir ay olmuştur. Bir senenin bakiyesinin masaya yatırılmasından değil, yeni senenin bütçesinin belirlenmesinden ötürü çok sert tartışmalar her daim yaşanır. Geçmişe dönük özeleştirel bir bakışın, yapılan işlerin değerlendirilmesi kültürünün eksikliğinden olsa gerek; yeni senede kime ne kadar para verileceği uzunca süre tartışılır. Nelerin eksik ya da yanlış yapıldığı ise Meclis kürsüsünde muhalefetin zorlamasıyla çok kısa süre yer bulur. “Milletimizin vekilleri” millet adına ne yaptıklarının hesabını çok vermez de, neler yapacaklarının vaatleriyle yeni bütçeyi belirlemeye uğraşır.
 
Bütçe görüşmeleri bir yandan da, yeni dönemde Meclis’in siyasal tutumuna ilişkin ayna vazifesi görür. Savunmaya ne kadar para gidecek? Eğitim bütçesi ne olacak? Sağlık bütçesi ne durumda? Ama vekiller için illa ki en önemli soru: Milletvekili maaşlarına ne kadar zam gelecek?
 
Tariz ustası Arınç’tan “olgunluk” gösterisi
 
Bütün bu “mühim” tartışmalar hararetlenmişken Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ortamı yumuşatmak için bir komedyen edasıyla espri üstüne espri yaptı geçenlerde. Farklı siyasal tutumlardan ana akım medya da bu konuşmayı alkışlarla yansıttı. Nihayetinde Meclis’in gergin ortamında alışık olmadığımız bir “olgunluk” örneğiydi bu konuşma.
 
Peki “alışık olmadığımız” neydi? Arınç’ın konuşmasında alışık olmadığımız bana kalırsa söz sanatlarından birinin incelikli kullanımıydı. Sözü eğip bükmede, hakikati buğulu aynaların süzgecinden geçirerek görünmez kılmada usta bir siyasetçi olan Bülent Arınç, tariz sanatının en ince örneklerinden biriyle karşımızdaydı! (Tariz nedir diye sorarsanız az önceki cümlem de bu sanata örnek teşkil edebilir. Ama en yaygın tanımına göre tariz, kapalı bir biçimde, dolaylı olarak söz söyleme, taşlama, sözün ya da kavramın gerçek ve mecazlı anlamı dışında büsbütün tersini kastetmek)
 
Dolaylı anlatımlar yerine doğrudan yalana başvurulmasına alışık olduğumuz Meclis kürsüsünden bir hoş tını olarak, söz sanatlarına başvurulan bir konuşma duymak kulaklarımızdaki pası pek de silmedi. Zira Arınç’ın konuşmasında orijinal olan pek bir taraf da yoktu. En azından translarla ilgili sözleri, duya duya kulaklarımızda bağışıklık yaratacak kadar çokça yinelenen bir teraneden öte bir mana taşımıyor.
 
Ne demişti Arınç?
 
LGBTİ haklarını savunan, Meclis kürsüsünde trans aktivistlerle birlikte basın açıklaması düzenleyen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Mahmut Tanal’ı çok beğendiğini ve “cesur” bulduğunu ifade etti Arınç. Öyle ki, Tanal her kişinin değil er kişinin “kârı” bir işe imza atmıştı. (Kâr ifadesinin burada ne anlam taşıdığı hususuna çok vakıf değiliz. En iyimser tahminin harcı demek yerine kârı dediği yönünde) Meclise transları çıkarmak sonuçta büyük bir cesaretti. Tanal da çok cesurdu, çok “er” bir kişiydi!
 
Arınç’ın konuşmasındaki maksadı belki de vekillerin verdiği tepkilerden okuyabiliriz. Vekiller konuşmaya utangaç gülüşmeler ve kahkahalarla yanıt verdi. Show tamamlanmıştı. Komedi unsuru translar incelikli bir söz sanatıyla Meclis’in gündemindeydi işte…
 
Başka birçok konuda da yorumlarını esirgemeyen olgun ve şakacı Başbakan Yardımcısı’nın bütün ifadelerine ehemmiyet atfetmek beyhude bir çaba. Ama translarla ilgili sözlerinin özel bir ilgiyi hak ettiği de su götürmez bir gerçek. AKP’li vekil ve bakanların Meclis kürsüsünden “hasta” ilan ettiği LGBTİ’lere ilişkin belli ki Arınç’ın çok daha başka bir yaklaşımı var. Kendisi, translar özelinde LGBTİ’ler üzerinden muhalefeti taşlamanın dayanılmaz şehvetine kapılmayı tercih ediyor. (Şehvete ilişkin Arınç’ın konuşmasından bir kuple daha: “Şurada bağırıp çağırıyoruz, dışarı çıktığımız zaman ’saygılar efendim’ diyoruz. Bunu bu kürsüde de yapalım yani kabahat şu koltukların renginde midir, yoksa bu kürsünün şehveti midir, nesidir bilmiyorum. Ama kendimizden geçiyoruz kardeşim, tanıyamaz hale geliyoruz.”)
 
Yasalar gereği Meclis kürsüsünde yurttaşların haklarını savunmak, onlara vekaleten yasama faaliyetinde bulunmakla mükellef milletvekillerinin LGBTİ yurttaşların haklarını savunmamasıdır asil garip olan. Ancak hukuk ve demokrasi denen kavramları iktidar yarışında meze olarak gördüğümüzden olsa gerek, Meclis’te LGBTİ haklarına ilişkin herhangi bir çaba garip, tuhaf ve sıra dışı kaçıyor. CHP ve HDP’li bazı vekillerin LGBTİ haklarına ilişkin çalışmaları, iktidar partisi tarafından karalama amacı olarak kullanılabiliyor. Tanal’ın, temel insan hakları çerçevesindeki soru önergeleri, kanun teklifleri ve basın açıklamaları cesur bulunmak suretiyle marjinalleştiriliyor. Öyle ki Tanal’a “er” kişi payesi alaycı bir vurgulamayla veriliyor. Tariz sanatının incelikli bir örneği ile hakikatin üstü örtülüyor.
 
Arınç’a birtakım “cesur” sorular…
 
Eşitlikçi, özgürlükçü toplum düşlerimizi bir tarafta tutarak; halihazırda var olan sistemde bile yapılması elzem bazı uygulamaları biz tekrar hatırlatalım. Hakikate olmasa da bazı küçük noktalara ışık tutmuş oluruz belki…
 
İlk olarak sormamız gereken soru, Mahmut Tanal’ın neden LGBTİ haklarını savunduğu sorusu değil. Veya ilgilenmemiz gereken mesele Tanal’ın cesareti ya da ne kadar “er” kişi olduğu değil. Doğru soru, neden diğer milletvekillerinin bu ülkenin yurttaşları olan LGBTİ’lerin uğradığı ayrımcılığa karşı bir şeyler yapmadığı sorusudur. Soruyu buradan kurduğumuzda, neden Arınç’ın kendi ifadesiyle “er kişi” olarak bu meseleye dair çalışmadığının cevabını almak gerekir. Neden iktidar partisi Anayasa’nın ayrımcılığı düzenleyen maddesine cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin eklenmesini engelledi? LGBTİ’ler neden nefret suçu ve söylemine karşı yasal olarak korunmuyor? Hadi yasaları geçelim neden Ayrımcılık Mevzuatı ve Eşitlik Kurulu Yasa tasarısına “cinsel yönelim” ve “cinsiyet kimliği” ifadeleri eklenmiyor? Bütün bunların yapılmaması ayrımcılığa ortak olmak demek değil midir? Bir kısım yurttaşlarının ayrımcılığa uğraması gerçeğini görmeyen, yüz çeviren, bu ayrımcılığa karşı mücadele eden siyasî partileri de taşlamayı tercih eden bir iktidar partisi ayrımcılığı yeniden ve yeniden üretmez mi? Peki ayrımcılığı her daim yeniden üreten bir iktidar partisi bu ülkeyi “yönetmeye” hangi meşru temellerle devam edebilir?
 
İkinci sorumuz ise belki şu “er” kişi meselesine ilişkin olabilir. Kadın cinayetlerinin önlenemez biçimde yükseldiği ülkemizde erliği ve erkekliği kutsamanın ne anlama geldiğinin farkında mıyız? Cesur erkeklerin tarihi ve bugünü şekillendirdiği şu hayatta kadınlara düşen ölmek midir? Cesaretinizin bedelini kadınlar canlarıyla mı ödemelidir? Peki ya, LGBTİ haklarını savunan birisinin “erliğini” alaycı bir şekilde hatırlatmanın maksadı nedir?
 
Üçüncü sorumuz ise cesaret meselesine biraz daha odaklanabilir. Toplumsal bir hakikati savunmanın kendisini cesaret olarak nitelemek ne anlama gelir? Madem ki Meclis’te LGBTİ haklarını savunmak cesaret, o zaman Meclis’i değiştirmeniz gerekmez mi? LGBTİ haklarını savunmayan bir Meclis’in işlevi nedir? Toplumun bir kesimini görmezden gelme ve görenleri de marjinalleştirmenin milletvekili ve Hükümet yetkilisi olmak ile bağdaşan tarafları var mıdır? Yoksa neden bu tutumda ısrar edilmektedir?
 
Sorular çoğaltılabilir. Ve umarım bir gün herhangi bir gazetecinin bu soruları Arınç’a ve Hükümet yetkililerine doğrudan iletebilmesi mümkün olur. Böylece, LGBTİ yurttaşların uğradığı ayrımcılık ve nefret cinayetlerinin üstünü kahkahalarla örttüğümüz günleri aşabiliriz. Translar da bir komedi ve aşağılama malzemesi olmaktan kurtulur da Meclis’in hakikaten Meclis olduğu; vekillerin ise bu toplumun her bileşenine vekalet ettiği günlere ulaşabiliriz…
 
İlgili haber:

Video Haber İkon  İlgili Video:


Etiketler:
nefret