12/12/2014 | Yazar: Deniz Deniz

"Ben sizin Bülent’inizim" diyen Diva, nedense trans kadınlarla arasına aşılmaz duvarlar örmüştür hep. Peki neden?

Bülent Ersoy’un mirasını Türk Eğitim  ve Diyanet Vakfı arasında pay edeceğini duyduğumda, "bu ne sorumsuzluk, o mirasta binlerce trans bireyin de hakkı var" şeklinde garip bir tepki verdiğimi fark ettim. Biraz irdeleyince bu tepkimde hukuken olmasa bile mantıken haklı olduğum sonucuna bile vardım. Nitekim sosyal medyadaki yorumlarda da ağırlıklı olarak trans bireylerin sitemleri vardı. Örneğin şu yorum Bülent’in trans bireylere yönelik kayıtsızlığının özeti gibiydi: "Havaalanında karşılaştım. Sevinçle yaklaşıp ’hayranınızım’ diyerek sarılmak istedim. ’Git başımdan, git başımdan’ diyerek azarladı beni."
 
Türkiyeli translar Bülent Ersoy sitemlerinde yerden göğe kadar haklı aslında. Şöyle ki hayatta olanlarının neredeyse tamamı Bülent Ersoy’dan esinlenerek, dahası cesaretlenerek, cinsel kimlik dönüşümü kararı almıştır. Bülent Ersoy bu ülkedeki trans kadın bireylerin ilk ve tek özdeşim kaynağı, yegâne idolüdür. Öyle ki "Bir ben, bir Bülent Ersoy" sözüne sebep olmuştur.
 
Zeki Müren’in trans kadınlar açısından bu derece bir etkisi yoktur örneğin. "Paşalık" taltifiyle daha çok "devlet"in sanatçısıdır o. Cenazesinin devlet töreniyle kaldırılmış olması bunun ispatıdır. Bülent ise halktır. Bir nevi zencidir, ötekidir. Zeki gibi paradigmayla bütünleşemediği gibi, o paradigmayı alabildiğine ihlal etmiştir. O yüzdendir ki darbe rejiminin istenmeyenleri arasına girmiş, yasaklanmıştır. Bazı rejim kalemşörlerinin evliliği üzerinden döktükleri nefret söylemleri de boşuna değildir. Nitekim imdadına yetişip onu kısmen legal hale getiren Özal da aslında bazı açılardan Bülent’e benzemektedir ve aynı kalemşörlerin hışmına uğramıştır. O da halktan gelmiş ama "rejime" ve sahiplerine pek yaranamamıştır. Dedik ya Bülent halktır. Aykırı evlilikleri, söylemleri, şaşası ve hatta türbanıyla... Kimi zaman da "oğlum olsa askere yollamam" türü cesur çıkışlarıyla. Kusursuz Klasik Türk Müziği eğitimine rağmen devletin gözünde arabesktir. Kısacası Seda Sayan’ın İbrahim Tatlıses’in halası, devletin değil, halkın Diva’sıdır. Rejimin sınırlar çizerek kabul ettiği bir kadındır ama asla bir "cumhuriyet kadını" değildir. O da bunun farkında olduğu ve günümüze kadar bu durum süregeldiği için rejimle benzer bir sorunu olduğuna inandığı Recep Tayyip Erdoğan’a destek vermektedir. 
 
"Ben sizin Bülent’inizim" diyen Diva, nedense trans kadınlarla arasına aşılmaz duvarlar örmüştür hep. Peki neden? Ben şahsen bunun bireysel bir tercih ya da bir tür şöhret planlaması olduğu konusunda şüpheliyim. Cinsel eğilimini hiçbir zaman dile getirmeme karşılığında Zeki’yi paşalıkla ödüllendiren rejim, Bülent’e de bir yere kadar müsaade etmiştir diye düşünüyorum. Buradan hareketle jet hızıyla bir gecede geçirilen yasanın arkasında bir tür anlaşma olduğu fikrindeyim. Hatırlarsanız benzer bir şey Tarkan için de yaşandı. Gey olduğu iddiaları gündeme düşünce, önce kabul eder gibi oldu, sonra panikledi, nihayetinde geri adım attı. Sanırım karşısına iki seçenek konuldu: "Ya cinsel eğilimini inkâr ederek starlık basamaklarını çıkarsın ya da bitersin". Askerlik sorunu önüne konulmuş sorunlardan biri olabilir mesela.
 
Hemen bu noktada Yargıtay’ın eşcinsel derneğe şartlı vize vermesi geliyor aklıma. Derneklere "Eşcinsellik propagandası yaptığın anda seni kapatırım" şartı koşanların, Bülent’e de "seni çizdiğim sınırlar içinde kadın yaparım, ama senin gibi olanları cesaretlendirmeyeceksin, sahiplenmeyeceksin" demediği ne malum? Bir tarafta onu asla kabul etmeyen Cumhuriyet değerleri, diğer tarafta onu bir tür konsensüsle kabul eden siyasal hükümet, yani yine bir konsensüsle iktidar olabilenler.
 
O yüzdendir ki, Bülent’in mirasını askere değil de kendisine sınırlı da olsa yaşam hakkı tanıyanlara bağışlaması, anlaşılır Bülentvari bir rövanştır.
 
Ve fakat, ama, lakin, bu rövanş trans bireyler açısından, hakkaniyetsiz ve sorunludur. Daha da önemlisi eksiktir. Şöyle ki, Bülent kendisinden önce de bazı trans kadınlar olsa da şöhret anlamında tek ve rakipsizdir. "Bülent olmasaydı, Türkiye’de yine de bu kadar trans birey olabilir miydi ?" sorusu hiç de yabana atılacak bir soru değildir. O hemcinslerinden uzak durdukça, hemcinsleri ona ulaşmak, onun gibi olabilmek için çaba göstermiştir. Hatta denilebilir ki bu ülkede dönüşüm geçirmiş binlerce trans kadın değil, binlerce Bülent vardır. Onun sesi her duyulduğunda, ekranlara görüntüsü her düştüğünde, bir köy meydanında, herhangi bir ortamda ismi anıldığında, içlerindeki küçük Bülent’le boğuşan bu ülkenin öteki  Bülentleri adeta travmalara maruz kalmıştır. Kâh içlerindeki o Bülent açığa çıkacak diye yerin dibine girip utana sıkıla kaçacak yer aramış, kâh gizli gizli heyecan ve gurur duymuştur. Yastığa her baş koyduklarında, aynanın karşısına her geçtiklerinde ise içlerindeki o Bülent’e ulaşma hayalleri kurmuşlardır. Bu hayallerin çoğunun seks işçiliğine mahkûm edilip ülkenin otobanlarında, köprü altlarında, köhne kulüplerinde ziyan edildiği, hortumlu işkencelerden geçirildiği, öldürüldüğü herkesin malumudur. 
 
Şu içindeki Bülent aşkı büyükşehirde başarısızlığa uğrayınca köyüne dönüp tavuk besleyerek yaşamaya devam eden  trans kadın İhsan Hala da o kadınlardan sadece biri. Köy evinin bütün duvarlarını Bülent’in fotoğrafları ve afişleri ile süslemişti  hani. Ülkemizin Diva’sının tüm alakasızlığına rağmen "Tek hayalim var, o da Bülent’le tanışmak" diyordu köyümüzün trans halası.
 
Evet, bu ülkenin iki Bülent’i var: Biri bizim Bülent’imiz; öteki dışlanan, horlanan, öldürülen Bülent. Biri uyduruk yalancı tapınak, öbürü günah keçisi, şeytan taşlama yeri. Ve şimdi o tapınak büyük oranda günah keçilerinin sırtından biriktirdiği mirasını gerçek Tanrı’ya bağışlama niyetindeymiş. Kendisini kısmen kabul edip mabedine alan Tanrı’ya. Bülent böyle yaparak ikinci kez bu ülkenin trans kadınlarını o Tanrı’ya kurban etmek istiyor anlaşılan. Bu açıdan bakıldığında aslında o da "Paşa"nın yolundan gidiyor.
 
Oysa kabul etsin etmesin, denilebilir ki bu ülkedeki trans kadınların çoğu aslında Bülent’in evlatları. Bir bakıma da maddî manevî mirasçıları. Hukukî açıdan miras davası açma hakları var mı bilinmez ama Bülent’in o pek değer verdiği ilahî adalet açısından hakları olduğu gün gibi ortada. Bu hakkın altını çizdikten sonra asıl bir başka konuda pek sevgili Bülent’imize seslenmek istiyorum.
 
Sevgili Bülent’imiz, bilmiyorum basından takip edebildin mi, geçtiğimiz günlerde bir grup öteki Bülent, Trans Misafirhanesi’nde kalan hasta ve bakıma muhtaç Bülent’leri için yardım amaçlı bir defile düzenledi. Yardım toplanırken mekânın garsonları bile senin hiç görmek istemediğin o Bülentler için para toplayıp destek verdi. İnan hepimizin gözleri doldu. Keşke siz de bir şekilde dâhil olabilseydiniz o anlamlı geceye. Ama hâlâ geç kalmış sayılmazsınız. Duyduk ki, mirasınızı bizimle pek alakasız kurumlar arasında pay edecekmişsiniz. Hayrını görsünler ama gelin hiç değilse çok küçük bir kısmını zor şartlar altında yaşatılmaya çalışılan Trans Misafirhanesi için harcayın. Mesela daha yaşanılır bir daire alıp hibe edin. Asıl mirasınızı gönüllü sahiplenmiş insanları siz de az da olsa öbür maddî, mirasınızla sevindirin. Küçük ama aynı zamanda dünyaaa güzeli bir tören düzenler İhsan Hala’yı da çağırırız. Böylece hem o bu dünyadaki tek hayaline kavuşmuş, siz de kurban ettiklerinizle helalleşmiş olursunuz. Ne dersin sevgili Bülent’imiz, sence de fevkaladenin fevkinde olmaz mı? Söyle Bülent, olsun muuu? Olsun muuu?
 
İlgili haber:
 

Etiketler:
İstihdam