11/06/2011 | Yazar: Dağhan Irak

LGBTT bireyleri hayatın her alanında izole etmeye, yalnızlaştırmaya, umutsuzlaştırmaya yönelik her uygulama nefret suçudur.

LGBTT bireyleri hayatın her alanında izole etmeye, yalnızlaştırmaya, umutsuzlaştırmaya yönelik her uygulama nefret suçudur. Onların mücadelesi, tüm ezilenlerin mücadelesidir. 19 Haziran’da “Trans Onur Yürüyüşü”nde buluşalım, “buradayız, alışın!”ı tırnak işaretlerinden kurtarıp hepimizin sloganı yapmak için…


Justin Fashanu, 1980′ler İngiltere futbolunun yükselen yıldızlarındandı. Norwich City’deyken ümit milli takımın değişmez golcusü hâline gelmiş ve 1981′de tarihin 1 milyon paund kazanan ilk siyahi futbolcusu olarak Brian Clough’un efsanevi Nottingham Forest’inin yolunu tutmuştu. İngiltere’de ırk ayrımcılığına ve yükselen faşizme karşı kurulan Anti Nazi Birliği’nin başkanlığını yapan Clough, ne yazık ki Fashanu’yu “lanet olası yumuşakların kulüplerine giden biri” olarak damgalamış, bir daha da antrenmanlara almamıştı. Genç Justin’in kariyeri bu olaydan sonra tepetaklak oldu. Gittiği hiçbir kulüpte barınamadı, yeteneğine rağmen üst düzey kulüplerden teklif almadı. 1990′da gey olduğunu açıkladığında ise başına gelmeyen kalmadı. Teknik direktörler ona cüzzamlı muamelesi yaptı, soyunma odalarında eşyaları çalındı, tabloid basınının ve rakip futbolcuların daimi hedefi oldu. Kendisine açılan psikolojik savaşı hiçbir zaman kaldıramadı, bir süre sonra kendisine ve çevresine zarar vermeye başladı. Acıları 1998 yılında “Aileme ve arkadaşlarıma daha fazla utanç kaynağı olmak istemiyorum” yazılı bir intihar notuyla son buldu. Kendisini astığında 37 yaşındaydı.

Fashanu’nun trajik ölümünden on üç yıl sonra Türkiye’de Halil İbrahim Dinçdağ’ın futbol hakemlik lisansı eşcinsel olduğu için iptal edildi. Yönetmelikteki “sağlık problemi nedeniyle askerlikten muaf tutulanlar hakemlik yapamazlar” maddesi Dinçdağ’ın mesleğinden olmasına neden oldu ve onu ciddi maddi problemlerle karşı karşıya bıraktı. Cinsel kimliğinin deşifre olması nedeniyle yaşadığı sıkıntılar da cabası. Dinçdağ’ın federasyona karşı açtığı maddi ve manevi tazminat davası devam ediyor.
Spor, erkek egemen toplumun belki de en sağlam kalelerinden biri. Türkiye’de spor yönetimleri birkaç istisna dışında tamamen heteroseksüel erkeklerin elinde, “kadın sporu” olarak bilinen spor dallarında bile yönetim kurullarında kadın yok. Federasyon yönetimleri erkek egemenliğin bayrağını taşıyor. Dinçdağ’ın hakemliğine mâl olan TFF yönetmelikleri de yine erkek egemen yapının örneklerinden biri. Sağlık problemi olanların hakemlik yapamaması belki normal karşılanabilir ama özerk ve sivil bir kurum olması gereken Türkiye Futbol Federasyonu sağlık durumunu nedense askerlikle ilişkilendiriyor. Bünyesinde azımsanmayacak sayıda kadın hakem de olan TFF, “askerlik yapmayan hakem olamaz” demeye getiriyor. Koskoca bir teşkilat olan Futbol Federasyonu’nun neden yalnızca kendi sağlık testlerini dikkate almayıp sanki hakemlik askeri bir faaliyetmiş gibi askerlik belgelerinin peşinde koştuğunu anlamak imkansız. Tabii bu eşcinselleri kurumdan “ayıklamanın” bir yöntemi değilse…
Spor örgütlenmeleri, hele ki federasyonlar ülke sporunu yönetirken kamu çıkarını gözetmek durumunda. Bu da sporu tüm yurttaşların eşit bir şekilde faydalanabileceği bir alana dönüştürmeyi gerektiriyor. Bu zannedilenin aksine var olan statükoyu muhafaza etmekle sonuçlanacak kof bir tarafsızlık anlamına gelmiyor. Tam tersine, kadınların, eşcinsellerin, engellilerin, yaşlıların, çocukların, yani spor alanında sayısı daha az olan ve varlık göstermekte güçlük çekenlerin kollanması, onların katılımı için olanak sağlanması gerekiyor. Spor yönetimleri, zaten son derece tartışmalı olan ve fiili livata, fotoğraf, video ibrazı gibi onur kırıcı muamele haberlerinin vakay-i adiyeden sayıldığı bir uygulamayı spor alanında meşrulaştırarak tam tersi yönde hareket ediyorlar. “Eşcinseller askerlik yapamaz”dan “eşcinseller hakem olamaz”a giden, oradan kaçınılmaz olarak “eşcinseller yurttaş olamaz”a varacak olan bir döngünün parçası oluyorlar.

LGBTT bireyleri hayatın her alanında izole etmeye, yalnızlaştırmaya, umutsuzlaştırmaya yönelik her uygulama nefret suçudur. Onların mücadelesi, tüm ezilenlerin mücadelesidir. 19 Haziran’da “Trans Onur Yürüyüşü”nde buluşalım, “buradayız, alışın!”ı tırnak işaretlerinden kurtarıp hepimizin sloganı yapmak için…
 

Etiketler: insan hakları
İstihdam