18/12/2013 | Yazar: Tunca Özlen

İşadamları için yatırım, LGBT’ler için sosyal sorumluluk projeleri vaat eden Can Çavuşoğlu, oy kullanacağım ilçede aday olsaydı bile oyumu alamazdı.

Kamuoyunda ismini Giresun’un Bulancak ilçesinden belediye başkan adayı olacağını açıklayarak duyuran Can Çavuşoğlu, tüm LGBT (lezbiyen, gey, biseksüel, trans) örgütlerine hitaben bir mektup kaleme almış.[1] Mektubun LGBT hareketinde heyecan uyandırdığı söylenemez. Ancak bir örgüt adına olmasa da, mektubu karşılıksız bırakmamak gerektiğini düşünüyorum.
 
Can mektubuna isabetli bir tespitte bulunarak ve buna dayanak oluşturan verileri sıralayarak başlamış. Son yıllarda LGBT görünürlüğü ve örgütlülüğü, yaşamın farklı alanlarında daha hissedilir hale geldi. Daha önce bir LGBT örgütlenmesi olmayan yerelliklerde ve kampüslerde, birbiri ardına LGBT dernekleri, inisiyatifleri, öğrenci toplulukları kuruluyor. LGBT hareketindeki yükseliş, tesadüfi değil. AKP’nin 11 yıldır uyguladığı baskıcı, muhafazakâr yaşam tarzını benimsemeyen milyonları bunaltan, Türkiye’nin toplumsal dinamiklerine dar gelen politikaları, LGBT’lerin de siyasallaşmasını beraberinde getirdi.
 
Can mektubundaki ilk vahim yanlışı, tam da görünürlük meselesini ele alırken yapıyor. LGBT’leri toplumun belirli yüzdesini (%5-%7) oluşturan bir cinsel azınlık olarak gösterirken, aynı zamanda cinsel kimliklerin dinamik yapısını da tamamen göz ardı ediyor. Her şeyden önce bu iddia doğru değil, hiçbir bilimsel veya ampirik dayanağı yok. Bir toplumda LGBT’lerin sabit oranı olamaz, zira cinsel yönelim sadece biyolojik etkenlerin ürünü değildir. Toplumsal süreçler de cinsel kimliğimizin şekillenmesinde ve yeniden şekillenmesinde rol oynar. Bu karmaşık ve dinamik süreç, “LGBT’lerin nüfusa oranı” gibi kendinden menkul genellemeler yapmayı imkânsız kılar. Heteroseksist bir sistemde LGBT’leri cinsel azınlık olarak göstermek, mazlum edebiyatı yapmaktır. Oysa LGBT hareketi son yıllarda yaşadığı sıçramayı mağduru oynamasına değil, cesaretine borçlu.
 
LGBT’leri toplumdaki oranı sabit bir cinsel azınlık olarak gören Can stratejisini, “çoğunluğun” yani heteroseksüel bireylerin bilinçlenmesi üzerine kuruyor. Hiçbir bilimsel araştırmaya dayanmadan rakamlar öne sürmeyi seven belediye başkan adayımız, LGBT haklarını destekleyen heteroseksüllerin oranını ise % 0,2 olarak açıklamış. Bu yaklaşım iki önemli noktayı ıskalıyor. Birincisi LGBT’ler arasında bilinçlenme sürecinin tamamlandığı varsayımı tamamen yanlıştır. Bir kamuflaj aracı olarak homofobi, eşcinsellerin çoğunu (kusura bakmayın oran veremiyorum) etkisi altına almış durumda. Transfobi ise kimliği açık, hak savunuculuğu yapan aktivistler arasında bile sıklıkla görülebiliyor.
 
İkincisi, LGBT hakları savunusu heteroseksüellere hitap eden bir forma sokulamaz, zira söz konusu bilinçlenme heteroseksizmin ve dolayısıyla cinsel kimliğin sorgulanmasını beraberinde getirir. Yapılması gereken, cinsel yönelimin sonsuz çeşitliliğini ve devingenliğini açığa çıkararak kimlik siyasetini aşan, heteroseksüel bireyleri “destekçi” konumundan çıkararak LGBT mücadelesinin kendi özgürleşmelerinin de yolunu açan bir mücadele kanalı olarak kavramalarını sağlayacak bir tarz benimsemektir. Yolun sonunda, cinsel yönelimlerin sınırları çizilmesi mümkün olmayacak ölçüde geçişken kimlikler olduğunun keşfedilmesi ve bildiğimiz kimlik siyasetinin sonu var. Ufukta bu görünmüyorsa, yanlış yoldasınız demektir.    
 
Can’ın “yol haritası” olarak tarif ettiği stratejide asıl vahim unsur ise, LGBT’lerin kendilerini topluma sevdirmek ve şirin görünmek için hayır işlerine yönelmelerinin önerilmesi. Çocuklara oyuncak kampanyaları, huzur evi ziyaretleri, anneler gününde gökkuşağı renklerinde çiçekler hazırlamak... Can bize hak savunuculuğu, ayrımcılıkla mücadele, sokak aktivizmi değil hayır kurumu misyonu biçiyor. Bir “dezavantajlı grubun” diğerlerine zeytin dalı uzatmasının, LGBT’lere yönelik önyargıları kıracağı bekleniyor. Gelsin sosyal sorumluluk kampanyaları, gitsin Avrupa Birliği projeleri.
 
Oysa LGBT hareketi bugünlere, yani 50 bin kişilik Onur Yürüyüşü’ne, “Benim Çocuğum”a, yerelliklerdeki sayısız oluşuma, seçimlerde adaylık tartışmalarına mektupta önerilen yöntemleri uygulayarak gelmedi, gelmesi de mümkün değildi. Yaşamın her noktasında var olarak, örgütlenerek, diğer ezilen kesimlerle omuz omuza vererek, Gezi Direnişi’ne katılarak aşıldı nice eşikler. Öyle ki, gelinen noktada bazı siyasetçiler için iştah kabartan bir hal aldı LGBT’ler. Oy deposu olarak görülecek, üzerlerinden seçim hesapları yapılacak kadar kabul gördüler.
 
Can’ı kendi bulunduğum noktadan eleştirmenin bir sınır var aslında. Sonuçta ben Türkiye’de yaşayan bir sosyalistim. Can’ın ayaklarını bastığı zemin ve kalkış noktası ise bambaşka: “ABD’de özellikle New Jersey eyaletinde yaşayan çok sayıda Giresunlu işadamı olduğunu söyleyen Çavuşoğlu, Türk yatırımcıları Bulancak’a çekmenin de mümkün olduğunu belirtti.”[2]
 
İşadamları için yatırım, LGBT’ler için sosyal sorumluluk projeleri vaat eden Can Çavuşoğlu, oy kullanacağım ilçede aday olsaydı bile oyumu alamazdı. Zira benim için bir adayın LGBT olması yetmez, LGBT olmak temsil açısından yeterli dayanak oluşturmaz. Hangi sınıfın çıkarlarını savunduğu ve hangi ilkelerin arkasında durduğu daha belirleyicidir.       


[1] “Can Çavuşoğlu’ndan eşcinsel örgütlere mektup var” http://metrosfer.com/can-cavusoglundan-escinsel-orgutlere-mektup-var/

[2] “Bulancak’ı nasıl Miami yapacağını anlattı” http://www.hurriyet.com.tr/planet/24711224.asp 


Etiketler:
İstihdam