26/10/2011 | Yazar: Pelin Koç

Senden korkuyorum. Çünkü sen, son birkaç gündür ‘vatan sana canım feda’ sloganları atıp ‘terör’ü lanetlerken içindeki canavarı bir kez daha gördüm.

Senden korkuyorum. Çünkü sen, son birkaç gündür “vatan sana canım feda” sloganları atıp ‘terör’ü lanetlerken içindeki canavarı bir kez daha gördüm. Üstelik büyütüp beslediğin o nefret az kalsın bana da bulaşıyordu. Seni sokakta gördüğümde sinirlenip adımlarımı hızlandırdım. Kendi kendime sendeki habis duygulara söylenmeye başladığımda, senin gözlerindeki ölümcül öfkeyi yansıttığımı fark ettim. Bir an önce otobüse binip, bu bulaşıcı illetten kaçmak istedim.
 
O akşam eve döndüğümde senden kurtulduğumu sandım. Ama sen galeyana gelmeyi çok sevdiğin gibi sosyal ağların da hastasısın. Oralarda da boş durmamıştın. İntikam değil, katliam istemişsin. Hakaretler etmiş, bayrağına sarılmışsın. Bir başka etnik grubu karalamak için kurduğun cümlelerin içinde şereften bahsetmişsin. Böyle sözcükleri kendine gölge etmeye niye bu kadar meraklısın? Ben sana şeref denen şeyin dökülen kan miktarıyla, etnik kökenle falan ölçülmeyeceğini anlatmak isterdim. Şöyle tane tane, sindire sindire...
 
Bir başka gün, sınır tanımazlığın beni iyice hayrete düşürdü. Bu kez de lise öğrencisi kılığına girmiştin. Yol boyunca yürürken tekbir getirip, “şehitler ölmez, vatan bölünmez” diye bağırıyordun. Elinden geleni ardına koymuyorsun, üstelik neye dokunsan da kirletiyorsun.
 
Aslında sen de haklısın. “Sen şehit oğlusun incitme yazıktır Ata’nı”larla, “ne mutlu Türk’üm diyene”lerle büyüdün. Hakkın var, her sabah varlığını Türk varlığına armağan ettiğin okul yılların oldu. Emeklerin boşa mı gitsindi? Ölümü kutsal bir mertebe olarak önüne koydular, sen de dayanamadın "şehitler ölmez" dedin durdun. Verilen canları böyle böyle normalleştiriyorsun. Hem de kendi acını kutsallaştırıp ötekinin acısını görmezden gelerek.
 
Neden bu kadar sevgisizsin?
 
Sana göre fakirim diyen Kürtler, inatla çoğalıp virüsleri bile kıskandırıyor. Aşiret düğününde görgüsüzlüğün dibine vuruyor. Sen böyle tek taraftan bakıp inadına genelleme yaptıkça içim sızlıyor, üzülüyorum. Bununla Çukurca’daki çatışmalar gibi çatışmalar arasında bağlantı kurman hayli ilginç. Mantık aramayayım mı davranışlarında, nedir yani? O zaman sen de herhalde şu otobüse kısa şortla binen kadını yumruklayanla, mezar parçalayanla aynı kişisin. Emin değilim yalnız, senin kadar kesin yargıda bulunamıyorum. Ama geçen gün bir canlı bombanın cansız bedeninden kopan kafasını gerine gerine, zevk alır gibi kendi sosyal medya hesabında sergileyen birini görmüştüm. O arkadaşla bir alakan var bence. Bir de şu kadın müşterisini Ermeni olduğu için döven taksi şoförüyle bir yakınlığınız olduğundan şüphem yok. Nefret suçunun katmerlisi… Tabi bunları gördükçe senin de canın çekiyor, sonra katliam aşeriyorsun.
 
Benim fikrimi sormuyorsun ama es kaza soracak olursan diye söylüyorum, kusura bakma ama iç huzurun kalmamış senin. Ve o profil fotoğrafı değiştirmelerini falan da hiç samimi bulmuyorum. Sen profilini kararttıkça için de kararıyor. Üstelik her bir intikam çığlığında benim aydınlığımı da çalıyorsun, sakladığım bembeyaz sayfaları kirletiyorsun.
Düşündüm de, ben şu sırada sana bunları yazarken bile kim bilir kaç can gidiyor. Bu ölüm, hiç birine yakışmıyor. Şimdi belki beni daha iyi anlarsın diye sana güzel mısralar yazarak bitirmek istiyorum lafımı. Ben de kendimi böyle dizelerle avutuyorum işte. Ama gönül isterdi ki, avunmak zorunda olmasaydım, avunmak zorunda olmasaydık.
 
“….
Biz milyonlarca kişi savaşı yener miyiz
Bunu sen bileceksin
Bunu biz bilecek, biz seçeceğiz
Bir de düşün “yok!” dediğini
Düşün ki savaş geçmişin malı
Ve barış akıyor gelecekten”
                                   Bertolt Brecht
 

Etiketler:
İstihdam