29/11/2011 | Yazar: Sarphan Uzunoğlu

Onur Ünlü’nün filmi birçok anlamda bir ‘Kemalizm eleştirisi’ yahut ’12 Eylül Eleştirisi’ olarak yorumlanacaktır. Ancak ben kötü bir alışkanlık gereği bir filme gittiğimde yönetmeni ve kimliğini de filmin bir parçası olarak görürüm.

Haftasonları yakaya sinen kiri temizlemek adına sinemaya gitmek ‘rahatlatıcı’ eylemlerden biri gibi görünebilir. Muhtemelen öyledir de; ancak gittiğiniz filmin ve yönetmeninin kimlikleri de içinde mühim kodlar taşıyabilir. Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi çürümüşlüğün vesikası: Üstelik bu çürümüşlük yalnızca filmde işlenen aile bireylerine değil bizat filmin yönetmeni Onur Ünlü’ye de işlemiş bir stereotipler bütününün yarattığı berbat bir çüümüşlük. Doğru şarkıyı, doğru sazla çalmanın yetmediğinin, ötesinde saza mızrapı doğru vurmanın da gerektiğinin kanıtı.
 
Onur Ünlü’nün filmi birçok anlamda bir ‘Kemalizm eleştirisi’ yahut ’12 Eylül Eleştirisi’ olarak yorumlanacaktır. Hatta Kemalist elit’in bütün ‘pisliklerini’ alt sınıfa paslayan ve dahi küçük burjuvayı da aletleştiren, devletin çok farklı mekanizmalarıyla kol kola geçmiş hallerine yönelik de harika bir parodi olarak görülebilir. Ancak ben kötü bir alışkanlık gereği bir filme gittiğimde yönetmeni ve kimliğini de filmin bir parçası olarak görürüm.
 
Biliyorsunuz ki Onur Ünlü Kurtlar Vadisi de dahil olmak üzere muhafazakarların pek sevdiği prodüksiyonlarda imzası bulunan biri. O nedenle ne yaparsa yapsın kendisine ‘şüphe’ ile yaklaşmaktan imtina edemeyiz.
 
Tam bu noktada Onur Ünlü’nün şırı Acıklı Hikayesi’ne dönmekte fayda var.
 
Her şeyden önce film Onur Ünlü’nün ölüm duygusunun yanıbaşında safını tutup ‘Kemalistler ve Ateistlerle hesabı’ öte dünyaya götürmeme çabası denebiir. Sırf bu yüzden başlıkta da belierttiğim üzere filmin ta kendisi bir ‘acıklı hikaye’ olmuş durumdadır.
 
Her şeyden önce 72 yaşında, ölümün eşiğindeki bir anayasa profesörünün ölümden önce Allah’la tanıştırılması teması, AHUD (Anayasa Hukukçuları Derneği) sahnelerindeki Kemalizm vurgusundaki ‘absürdlük’ ile birleştiğinde Onur Ünlü’nün açık biçimde bir şeyi hedefe aldığının kanıtı.
 
Peki ya Onur Ünlü 12 Eylül’ün dokunmadığı çocuğu İslamcıları bu fotoğrafın neresine koyuyor?
 
Asıl mesele sanırım burada başlıyor. Onur Ünlü bu ‘dramda’ içinden yetiştiği mitlerle kavga etmiyor; aksine bu damarı besleyen her tür liberal düşünceye kol kanat gererek Kemalizm illetini tekleştiriyor.
 
Oysa Kemalizm’in baştan sona Türkiye’deki Sünni İslam’ı revize ettiğini, 12 Eylül’ün bu revizyonun son hamlesi olduğunu, AKP’nin de açıkça bu mantığın başucu eseri olduğunu görmezden geliyor. Ortaya koyduğu ‘Taraf Gazetesi sığlığı’ Kapitalist blokun temel parçalarından biri olan Kemalistleri ve katliamlarla dolu, insan haytatlarını ucuzlaştıran hikayelerine elbette önemli bir eleştiri getiriyor; ancak bir şeyi ıskalıyor. Düşman blok diyebileceğim sömüren kesimin artık eskisi kadar Kemalist-baskın bir tabaka olmadığını.
 
BirGün’de Cüneyt Cebenoyan’ın yazdığı yazı zaten Onur Ünlü’nün ‘ateistlerle hesaplaşma’ üstüne kurguladığı mantığı çok akılcı biçimde eleştiriyor. Bundan sonraki adım ise bambaşka bir noktaya varmış durumda. Bu da Kemalistler’in Onur ünlü’nün anlattığından farklı insanlar olup olmadığı.
 
1980 öncesi yahut sonrası Kemalist elitin sürekli olarak günahlarını başkalarının boynuna olarak yansıtmasıyla geçmedi mi? Türkiye, uzun yıllardır bu tarihsel iktidar blokunun iç çatışmacılığından medet umdu. Oysa bugün bize düşen, bugün Kürtlere yönelik saldırılarda nasıl da tek yumruk olduğunu gördüğümüz bloklarının asıl iç yüzünü ortaya çıkarmaktır.
 
Sosyalistler ve tüm ezilenler 12 Eylül’ün ve 1923 rejiminin temel muhatap ve düşmanlarıdırlar. İslamcıların rol çalma çabasındaki bu ‘bayağılık’, liberal terminolojinin kıtlığı ve argüman yaratmadaki sıkıntılarından kaynaklanmaktadır.
 
Onur Ünlü tam da bu kıtlık üzerinden kendiyle hesaplaşamadan sözüm ona muhatabı ile kavgaya tutuşmuş, tutuştuğu kavgadan yine ve yeniden ezilenler yerine ezenlerin galip çıkacağını öngörememiş yahut bile bile lades demiştir.
 
Elbette biz de oturup Onur Ünlü’den bir ‘sosyalist sinema eseri’ beklemiyorduk; ancak açıkça söylemek gerekir ki Onur Ünlü’nün ortaya koyduğu ‘eser’ birçok bağlamda hayal kırıklığı yaratacaktır. İsteyen Onur Ünlü’nün erkeklikten sınıfa kadar birçok mevzuyu deştiğini hayal ederek mutlu olabilir; ancak bu bir kısmıyla hesaplaşıp gerisini sonraya bırakma mantığı tam da günümüzün muktedir perspektifini yansıttığından kendimizi yormaya gerek yok.

Etiketler:
İstihdam