19/01/2010 | Yazar: Deniz Deniz

Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir savından hareketle bizim camiada adeta infiale yol açan Cem Keçe'nin bir saptaması üzerine derinlemesine düşünd

Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir savından hareketle bizim camiada adeta infiale yol açan Cem Keçe'nin bir saptaması üzerine derinlemesine düşündüğümü anımsıyorum. Eşcinselliğin tedavi edilebilirliği noktasından söyledikleri ve yazdıklarının karşısında elbette hepimizin diyecekleri var, ancak Keçe'nin beni üzerinde düşünmeye sevk ettiği saptaması öyle kolay kolay karşılığını bulabilecek eften püften bir saptama değildi. "Eşcinsel örgütler homofobinin sınırlarını daraltsınlar" diyordu Keçe. İşte o an Cem Keçe benim gözümde adeta bir bozuk saat gibi göründü. Siz yaptınız mı bilmem ama ben bir an için kendime döndüm. Sahi bizim attığımız her adım yüzde yüz doğru muydu? Biz hiç mi hata yapmıyorduk? 

O anda aklıma ilk gelen bizim şu meşhur "hormonlu domates ödülleri" oldu. O etkinliğin fikir sahiplerinden biri de benim, ancak zamanla bu etkinliğin nasıl da adeta bir politbüro aracına dönüştüğüne üzülerek tanıklık ettim. Bizim eşcinsellikle ilgili sabit fikirlerimiz vardı ve o fikirlerin dışındaki tüm beyan ve davranışlar homofobik olarak damgalanıyordu. Bir yerlerde bir hata yapıyor olabilir miydik. Kanımca evet. Biz eşcinsellerin insan hakları temelinde mücadele verirken herkesin eşcinselliği onaylamasını da bekliyorduk. Onaylamasının ötesinde hatta sevmesini de bekliyorduk. Farklılıkların bir arada yaşama umudunu, farklılıkların birbirini benimseme ütopyasıyla karıştırıyorduk. Bu ülkede eşcinseller boğazlanıp kuyulara atılırken bunu seyreden İçişleri Bakanlığı ve Başbakanlık durduğu halde, kalkıp Mili Gazeteden bilmem hangi yazarın kafasına hormonlu domates fırlatıyorduk. Sahi bu domateslerin onca sorumluluk sahibi resmi kurum dururken hep kalem oynatanlara gitmesi sizi de rahatsız etmiyor mu?
 
Eşcinsellikle ilgili doğru olduğuna inandıklarımız dışında fikirler beyan edenlere hormonlu domates dağıtırken, öte taraftan boyumuzu aşan etkinliklere de imza atmaktan geri kalmıyorduk. Mesela Lambdaistanbul'un eşcinsel danışma hattı. İlk etapta son derece iyi niyetli ve son derece iyi sonuçlara yol açaçak gibi duran bu etkinlik -ki bunu yapanlar da elbette böyle düşünerek yaptılar- aslında sakıncalı sonuçlar da doğurabilecek bir projeydi. O hattı çok genç insanlar da arıyordu ve bildiğim kadarıyla telefonun ahizesini kaldıranların hiçbirinin pedagog ya da psikiyatr kimliği yoktu. Hepsi aktivist eşcinsel arkadaşlardı. Mesela o telefon görüşmelerinin arkasından derneğe gelen bir gençle yapılan şöle bir diyaloga tanıklık etmiş ve son derece rahatsız olmuştum.
 
Eşcinsel genç: Eşcinsel olduğumdan şüpheleniyorum. 
Aktivist: Hemcinslerinden hoşlanıyor musun? 
Eşcinsel genç: Evet 
Aktivist: Hiç beraber oldun mu? 
Eşcinsel genç: Hayır. Ama bazen hayal kuruyorum. Çok da emin değilim ama… 
Aktivist: Tamam sen eşcinselsin.
 
İşte bu kadar basit olmamalı. Türkiye gibi bir ülkede LGBTT sivil toplum örgütleri eşcinsellerin insan hakları noktasında her türlü mücadeleyi vermeli ancak bu örgütler eşcinsellik tescil kurumu gibi çalışmamalı. Köşelere taht kurmuş onca gizli eşcinsel kalemşorlar dururken gençlerin açık olup aileleriyle sorun yaşamalarının önü açılmamalı. Keşke bütün eşcinseller açık açık kimliğini yaşayabilme cesareti ve ortamı bulabilse. Ama burası Türkiye ve Ahmet Yıldız olayı apaçık ortada. Unutulmamalı ki, bugün bu ülkede kimliğini açıkça yaşayan bizler aslında birer Don Kişot’tan farksızız, ancak toplumun tüm eşcinsel bireylerinden birer Don Kişot olmalarını beklemeye hakkımız yok diye düşünüyorum.
 
Belki bazı arkadaşlar bu yazdıklarıma kızacaklar ama ne yazık ki LGBTT örgütler zaman zaman adeta politbüro gibi çalışmakta ısrar etmekteler.
 
Son örnek Kaos GL web sayfasının “haftanın madisi” köşesinde yaşandı. "Eşcinsellerin evlenmesine karşıyım. Eşcinsel evlilik saçmalık" dedi diye Cemil İpekçi'yi “haftanın madisi” ilan ettiler. Doğrusu çok içerledim. Başlığın altındaki yorumlara baktım çoğu İpekçi gibi düşünüyor. Kaos GL okurları bile eşcinsel evliliğe karşıyken, eşcinsel evliliği onaylamayan biri nasıl oluyor da “madi” oluyor. O zaman bu düşüncede olan tüm eşcinseller “madi” demektir!
 
Bir İslam ülkesinde olabilecek her türlü tehlikeyi göze alıp "ben muhafazakâr eşcinselim" diyerek adeta tüm ezberleri yerle bir eden bir insana eşcinsellerin yakıştıracağı son şey "madilik" olmalı. Bunu ille de birileri yapacaksa da bu kesinlikle bir LGBTT örgütü olmamalı. Olduğu taktirde -ki oldu- uzun vadede sakıncalar doğuracağı gibi o örgüt politbüro suçlamasından da kurtulamaz.


Etiketler: yaşam
İstihdam