14/05/2010 | Yazar: Rıza Türmen

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 2. maddesi “Herkes bu Bildiri’de yazılı hak ve özgürlüklerden, ırk, renk, cinsellik, dil, din...

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 2. maddesi “Herkes bu Bildiri’de yazılı hak ve özgürlüklerden, ırk, renk, cinsellik, dil, din... farklılığı gözetmeden yararlanır” der.
İnsan hakları alanında eşitlik için çetin mücadeleler verildi. Avrupa’da uzun süre kara derililer ve kadınlar “normal” insanlardan, “biz”den, yani beyaz derililerden ve erkeklerden daha az insan sayıldı ve aynı haklara sahip olamadılar.

Bu mücadelelerin ortak noktası, egemen bir grubun kendisine benzemeyen grupları “ötekileştirmesi”, kendinden ayırması, dışlaması. Günümüzde bu ayrımcılık mekanizması özellikle çoğunluktan farklı cinsel gruplar için geçerli. Kendini “normal” olarak gören heteroseksüel çoğunluk, kendisi gibi olmayan eşcinsel, trans cinsel, biseksüel ne kadar insan varsa, “normal olmayan” bir azınlık olarak görüyor. Çoğunluktan farklı, “normal” olmadıkları için her türlü ayrımcılık hatta şiddet meşru sayılıyor. İşe girmek, ev bulmak, sosyal hizmetlerden yararlanmak, aile kurmak gibi her alanda ayrımcılığa maruz kalıyorlar.

Sonunda iş gelip toplumsal ahlaka dayanıyor. Heteroseksüeller temiz ahlak sahibi. Eşcinseller ahlaksız. Oysa kimsenin kimseyi cinselliğinden dolayı yargılamaya hakkı yok. AİHM’nin Dudgeon/İngiltere (1981) kararında belirttiği gibi, cinsellik bireyin özel alanına giren bir konu. Özgür bireyler, cinsellikleri konusunda da özgürce seçim yapabilmeli. Bu seçimler toplumu değil, bireyi ilgilendirir. Çoğunluğun azınlığa belirli bir ahlak anlayışını empoze etmesi zorbalık olur. Bireysel hak ve özgürlüklerin ihlali niteliği taşır.

İnsan hakları açısından, cinsel azınlıklara mensup bireyler, çoğunluğun görüşü ne olursa olsun, her şeyden önce insan. İnsan oldukları için, diğer insanlarla eşit hak ve özgürlüklere sahip. Yasalar tarafından eşit olarak korunurlar. İnsan hakları doğuştan sahip olunan haklar olduğundan, bireyin yasama biçimi ya da cinsel özellikleri nedeniyle yitirilemezler. Bireyin temel haklarından yoksun bırakılması, o bireyin insanlığının reddedilmesi sonucunu doğurur.
Bu konudaki AİHM kararlarına baktığımızda, Avrupa’da cinsel azınlıkların kabul edilmesi ve ayrımcılığın ortadan kaldırılması yolundaki gelişmelere paralel olarak, AİHM içtihadının da değiştiğini görüyoruz.

Dudgeon/İngiltere kararında, başvurucunun şikâyeti, Kuzey İrlanda’daki yasaların eşcinsel ilişkileri suç olarak kabul etmesi ve başvurucunun bu nedenle polis baskısına maruz kalması. Hükümet savunmasını, Kuzey İrlanda’da toplumun muhafazakâr, dinsel değerlerine bağlı bir toplum olduğu, bu nedenle bu yasaya gerek bulunduğu görüşü üzerine kurdu. AİHM, bunun dikkate alınması gereken bir öğe olduğunu kabul etmekle birlikte, söz konusu yasanın başvurucunun özel yaşamına sürekli bir müdahale niteliği taşıdığı, bu müdahalenin demokratik bir toplumla bağdaşmadığı ve orantısız olduğu gerekçesiyle özel yaşamın ihlal edildiğine karar verdi.

Christine Goodwin/İngiltere (2002) kararında, AİHM içtihadında önemli bir değişiklik yaptı. Cinsiyetini değiştirerek kadın olan başvurucunun, nüfus kaydında gerekli değişiklik yapılmaması nedeniyle karşı cinsten biriyle evlenememesini, Sözleşme’nin özel yaşam ve evlenme hakkına ilişkin maddelerini ihlal ettiği sonucuna vardı. Karar, eşcinsellerin evlenmesine de kapıyı açabilecek ifadeler taşıması bakımından önemli.

Türkiye’de cinsel azınlıklara karşı ayrımcılık hatta şiddet yaygın. Bir bakanımız eşcinselliğin hastalık olduğunu söyleyerek ayrımcılığı adeta teşvik etti. Hükümetin anayasa paketindeki pozitif ayrımcılığa olanak tanıyan değişiklik yürürlüğe girerse, cinsel azınlıkların durumunda değişiklik yapıp yapmayacağını göreceğiz.

Cinsel azınlıkların haklarının tanınması genelde şöyle bir süreçten geçiyor: a. Aynı cinsten erişkinler arasında cinsel ilişkinin suç sayılmaması; b. Ayrımcılığa son veren yasal düzenlemelerin yapılması; c. Aynı cinsten bireylerin birlikte yaşamalarına hukuksal sonuçlar bağlanması.

Pozitif ayrımcılığın kabul edilmesi bu adımların atılmasına olanak tanıyor. Ama temel sorun, cinsel azınlıklara karşı toplumsal önyargılar. Bunlar kırılmadıkça ayrımcılığın ve şiddetin önlenmesi güç gözüküyor. Bu konuda devlet kadar sivil toplum kuruluşlarına da iş düşüyor.
Bütün azınlıklarda olduğu gibi, cinsel azınlıkların da toplumda kabul edilmesi ve yasalarca korunması, demokrasinin barometresi niteliğinde.
 

Etiketler: yaşam
İstihdam