01/06/2011 | Yazar: Tarık Şimşek

Yalan! Biz bütün bu eğitimlerin heteroseksist, militarist, ataerkil, bilimsel nitelikten yoksun olduğunu biliyor ve karşı çıkıyoruz.

Yalan! Biz bütün bu eğitimlerin heteroseksist, militarist, ataerkil, bilimsel nitelikten yoksun olduğunu biliyor ve karşı çıkıyoruz. Çünkü bu eğitimlerin bir virüs gibi toplumun bütün kademelerine yayıldığını biliyoruz.
 
Öncelikle koyduğum başlığın ne anlama geldiğini açıklamam gerekiyor. Cinsiyetçi eğitim, toplumsal cinsiyetçi eğitimi temel alan, herhangi bir cinsiyeti diğerinden üstün kılma çabasını odaklayan- ki bu bizim toplumumuzda erkek cinsiyeti- ve buna bağlı olarak sürdürülen eğitim politikalarının sonucunda ortaya çıkan bir durumdur.
 
İlköğretimde ''hayat bilgisi'' dersinde başlayan, üniversiteyi bitirene kadar da devam eden bir süreçtir cinsiyetçi eğitim. Daha buradan toplumsal cinsiyet kurallarını ihlal ettiğimiz belli olmaktadır. Hayat bilgisinin resimli sayfalarında gözlemlediğimiz şudur; baba gazete okur, anne bulaşık-yemek-ev işi üçgeninde kalır, kız çocuk ''bebekler''le oynar ve erkek çocuk ders çalışır ya da kamyon, silah vb. oyuncaklarla oynar. O zamanlar istenen aile düzeni ''en az üç çocuk'' olmadığı için, aile tipi bir kız bir erkek çocuktur o resimli sayfalarda. Daha dikkatli bakılırsa, erkek çocuğun kız çocuğa yardım etmesi, deyim yerindeyse iç içe görünmesi yasaktır o resimlerde. Hayat bilgisinden geçtik. Beden eğitimi dersinde ise kızlar ve erkekler ayrı ayrı dizilir, daha sonra erkekler futbola kızlar voleybola gönderilir. Erkeklerin voleybola gitmesi garipsenir, gitse de o alanda profesyonelleşmesine izin verilmez. Burada bir örnek vermek isterim: Beden eğitimi derslerinde voleybol oynama ya da kız kıza serbest bir şekilde dolaşma etkinliklerini kabul etmeyen bir kız arkadaşımız, erkeklerle futbol oynamaya karar verir. İlk haftalarda bu duruma ''eğlencelik'' gözüyle bakılır, üstünde çok da durulmaz. Ancak daha sonraki haftalarda bu arkadaşımız okulda kız futbol takımı kurmak ister. Sonuç mu? Öncelikle futbol oynayacak kız bulamaz, bulsa bile okul müdürünün desteğini alamadı. Çünkü kız arkadaşımızın bu girişimleri çoktan aileye gitmişti. Kendisinin ''erkekler gibi'' futbol oynaması yasaklanmıştı.
 
Meşhur soyunma odası krizlerimiz vardır bir de ''spor'' dersimizde. Aldıkları cinsiyetçi, heteroseksist eğitimin etkisinden olacak erkek öğrencilerin birbirine uyguladıkları zorbalık, müstehcen şakalar Kafka’yı aratmayacak ölçüdedir. Bu tür şakalara maruz kalan genellikle ‘erkekliğini kanıtlayamamış’ feminen erkeklerdir. Öğretmenine danışılır, ancak hocanın tepkisi ‘sen de biraz erkek gibi davran oğlum’ olur.
 
Hadi ‘flashback’ yapalım: Andımız seremonileri. ‘Türküm!’ diye başlayarak yaşayan diğer etnik gruplarımızı hiçe sayarız. Durmadan yürüyeceğimize söz veririz. Gelmeye çalıştığım sahip olduğum militarizm değildir. Dikkat ettiğim o anda yapılan sıralarda kızların estetik açıdan önde oluşudur. Erkekler arkadadır. Kızlar venüs, erkekler hadestir o sıralarda. Genellikle andımızı kız öğrencilerden sesi güzel olan okur. Kızlar ipek mendil misali bu vatanı kurtaracak erkeklere serenat yapar sanki andımızı okuyaraktan. Bütün bu badirelerden sonra liseye geçilir. Lisede durum daha da vahimleşir. Yoğun bir tarih-din eğitiminden sonra erkek bu vatanın nasıl kurulduğunu, savaşçı kültürden gelindiğini öğrenerek içindeki hadesi güçlendirir. Kadın ise erkeğe cephane taşır, pansuman yapar, yaralarını sağaltır. Tedavi edici kadın, savaşçı erkek… Militarizmin ve ''heteroseksizm''in bir unsurudur artık lise öğrencileri.
 
Kimlik arayışı ergenlikte başlar. Lise dönemine rast gelir birçok öğrencide. Kişi cinsel yönelimini fark edip onu güçlendirici eylemlerde bulunur. Herkes heteroseksüel doğar okulun verdiği eğitime göre. Feminen erkek ve maskülen kadın, okul rehberliği tarafından kişisel gelişim kitaplarına yönlendirilir, ilerleme kaydedilmiyorsa gerekirse aileye bildirilir. Kendim maruz kaldığım bir örneği açıklama gereği duydum. Yaşadığım onca sosyal dışlanmadan sonra nefes almak için okul rehber öğretmenine başvurmak istedim. Yardımcı olacağını sanmıştım. Oysa rehber öğretmenimiz cinsel yönelimden bihaber sorunumun psikolojik bir hastalık olduğuna karar verip elime ''kendini arayan adam'', ''güçlü sensin'', ''içindeki ışığı keşfet'' gibi belli bir altyapıdan yoksun kişisel gelişim kitapları tutuşturdu, biraz da hareketlerime dikkat etmemi öğütlemeyi unutmadan. Sorun bendim, yaşadığım sosyal dışlanmanın ana merkezi bendim.
Lisede yaşanan cinsiyetçi eğitim sanırım bununla bitmez. Din dersleri. Bu dersin zorunlu olması bir amneziyi doğurur kişide. Ama benim ilgilendiğim bu ''din'' eğitiminin ne kadar cinsiyetçi, heteroseksist, ataerkil bir düzene ithaf bir eğitim olduğu. Rehber öğretmeninin yarattığı şoktan yeni kurtulmuşken, şefkatli din öğretmenimiz sarar kollarını. Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf'ı aratmayacak densizlikte eşcinselliğin psikolojik bir hastalık olduğunu, hemen tedavi edilmem gerektiğini söyler, üstelik bunun dinen ne kadar günah olduğundan dem vurarak korkutur bizleri. Kadın öğrencilerimizin etek boylarına karışıp, çok samimi gördüğü erkek öğrencilerini uyarır, dine uygun davranmamız istenir.
 
Lise biter. Artık vatana ve dinimize bağlı bireyler olarak yetiştirilmişizdir. Her Türk asker doğar ve ilk savaşını ÖSS'ye karşı verir, iyi kötü bir üniversiteye kapağı atar. Lisede Türk Dili derslerinde öğrenciyi birkaç yayvan şiirle kadınları tavlamayı becererek girer üniversiteye. Sahte özgürlük burada başlar aslında. Bilimsel eğitim alacağını sanır venüs ve hadesimiz. Bu eğitimlerde Marks, Freud, Demokritos’un yerine Platon ve Bergson öne çıkarılır. Kurtuluş kendimizdedir ve bu dünya sadece bir idealden ibarettir.
 
Yalan! Biz bütün bu eğitimlerin heteroseksist, militarist, ataerkil, bilimsel nitelikten yoksun olduğunu biliyor ve karşı çıkıyoruz. Çünkü bu eğitimlerin bir virüs gibi toplumun bütün kademelerine yayıldığını biliyoruz. Aldığımız cinsiyetçi eğitimin ne kadar etkili olduğunu İstanbul'da Başbakan’ın ÖTK’larla görüşmesini protesto eden hamile kadın öğrenciyi tekmeleyen polis, kadın öğrencimizin düşük yapmasına aldırmayarak ''bu yaşta hamile mi kaldın, üstelik evlenmeden'' diyerek Engin Ardıç, Emre Aköz gibi bazı liberal gazetecilerin solcu kadın öğrencilerine ''sıska, kara kuru'' yaftasını yapıştırıp aşağılayarak ''dekolte giyersen tacize uğrarsın'' diyen bilimsel bir dayanağı olmadan açıklama yapan profesörlerde gördük.
 
Bizler kandırılmaya çalışıldığımızın farkındayız. Örgütlü mücadele temsil etmeli halkın sesini. Göbeğini kaşıyarak körler sağırlar birbirini ağırlar diyerekten geldikleri fildişi kulesinden çığırdıkları borazanlara inanmıyoruz artık. Bize öğretilen birçok şeyin piyasada birer sömürü aracı olarak kullanılacağını fark ediyor ve çözümün sadece kendimizde değil, örgütlü bir mücadelede olduğunu biliyoruz. Bu eğitimin Kürt’ü, Türk’ü, Alevi’yi, LGBT bireylerini yaralayacağını düşünmeli, ‘kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz’ demeyi başarmalıyız.
 

Tarık Şimşek

Ankara Üniversitesi, Sosyal Hizmetler Bölümü
 
Sağlık Emekçileri ve Sosyal Hizmetler Sendikası'nın “İnsana Köprü” Dergisi


Etiketler: insan hakları, eğitim
İstihdam