18/07/2019 | Yazar: Ares Berfan Hür

Tipik çoğunluk karşısında atipik azınlığa, herkes kadar sıradan yaşamlar sürdüren azınlığa üstelik, bozukluk, anormal yakıştırması yaparak insanmerkezci bakışımızdan başka neyi koruyoruz tam olarak?

Muhterem Diyar-ı Rûm lubunyası, dembaş!

Kaç defa twitter hesabı açtığımı unuttum, neler yazdım, neler çizdim unuttum; yalnız unutmadığım bir şey var ki o da her seferinde hesabımı ruh sağlığıma olumsuz etkileri yüzünden kapadığım. İşbu yazımda, sosyal medyada gezerken içimde oluşan bunalma kitlesini Fenikelilerin ruhuna fatiha okuyarak hafifletmeye çalışacağım.

Ağzı torba olmadığından büzemediklerimizin pıtır pıtır döktürdüğü çiziktirmeli sosyal medya, kavga dövüşten en uzak kalmak isteyen insanın bile asaplarını ketempele ketempele edecek bir kudrete sahip, adeta ormanda on kaplan gücünde (bkz. bunalma kitlem). Deneyimini evrensel gerçek gibi sunan fobikler bir yana serilmiş, terfler ile swerfler öbür yana devrilmiş, cinsiyetçi küfür etmeyin diye ünler dururken trans dışlayıcı dil kullanılmaması talebini baskı olarak gören gül cemaller şöylecene bayılmış. Bu sosyal medya işini çok abarttılar!

Düşünce özgürlüğü ve bunun sınırlarının belirlenmesinin ne derece güç olduğu veya gerekli/gereksizliğine dair söylenecek çok söz var, lakin konu alacağım şey bu değil. Zaten bu konuyu benden niye okuyasınız, sosyal bilimciler yazmış, piyır rivyüvlere dadanmış; onlardan okuyun. Durduk yere madilik yapamam, kimsenin ahını alamam bal böceğim. Bilen biliyor ya, ılımlı ortayolcu göynüm didaktik söylemden kaçınır. Eleştirel laklakçı, kritik osuruğu ipe dizici akımın gururlu bir üyesiyim.

Bahsedeceğim mesele, trans ve interseks dışlayıcı dil üstüne trans ve interseks bireylere karşı sürdürülen nefret söyleminin “bilim”le kimseyi şaşırtmayan evliliği. Ulaşır mıyım ulaşamaz mıyım bilemediğim amaç elbette ki bu söylemi yerle yeksan etmek, yıkıp viran eylemek. Bu amaçla da birkaç şeyi beyan ederek başlayayım: 1) İkili cinsiyet sistemi kullanımını bundan böyle reddediyorum şekerim. Bu bir zorbalıktır, müphem ve sosyal bir kavramı insanmerkezci bakışla “doğa kökenli” hale getirme çabasıdır, baştan aşağı rezilliktir, kepazeliktir. İkili cinsiyet zorbalığı diyeceğim. 2) Trans bireylerden kastım hem transseksüeller hem de transgender bireylerdir. Tipik eril veya dişil, maskülen veya feminen uçlara kendini ait hisseden beden ve ifadeleri de, atipik beden ve ifadeleri de içereceğimdir. 3) İnterseks bireylerin bir bozukluk, yanlışlık, tıbbi vaka olduğunu baştan sona reddedeceğimdir.

En ala trans dostlarının bile feminizmi erkek ve kadın ekseninde ele almasıyla yine yeni yeniden yaratılan ikili cinsiyet zorbalığı ‘sokak seviyesinde’ feminizmi trans ve interseks bireylerin yok sayıldığı bir çoğunluk aşkı haline getirmiş durumda. Varsayılan durumda, kimsenin demek istediği ‘o’ değil, herkes ‘demek isteneni’ anlıyor. Anlıyor muyuz gerçekten?

Her lgbti+ birey gibi ince eleyip sık dokuyarak kendinize oluşturduğunuz çevre, dost görünen, dost olmak isteyen, dost sanılan ağızların meseleyi kimlik politikasına indirgemesiyle benliklerimizde çamaşır suyu etkisi yaratıyor. Beyaz kadar beyaz değilsen rengin hare hare soluyor. Ne olacak canım, azıcık açılmış rengi, diyerek dert etmeden, hasara uğramamışçasına üstümüze geçiriyoruz o Ayşe Teyze eli değmemiş atipik cinsiyet gömleğimizi. Merkezde ağızlara sakız, dillere pelesenk olmuş kötü erkek, her şeye rağmen dimdik duran kadına karşı! Çevredeyse konuya bir türlü dahil hissetmeyen, daha direkt ifade edecek olursam marjinalleştirilen bizler.

Birkaç şey sormak istiyorum bu noktada, lubunya, cevabını en iyi sen verirsin: Bu erkek, trans erkeği kapsıyor mu? Bu kadına trans kadın dahil mi? Bu kadınla erkeğin efsanevi çarpışmasında interseksler, kadınsılar, erkeksiler, cinsiyetsizler, cinsiyeti gürül gürül akanlar tam olarak nereye oturmakta? Argüman aşkına görmezden gelinen azınlığın, tipik çoğunluk üzerinden oluşturulan politikalardan yararlanabileceği bir geleceği inşa etmek mümkün mü gerçekten? Şayet öyleyse, tipik kadın kimliğini baz alan bir feminizmden hortlayan terfgülle swerfsuyu nasıl açıklayacağız? Şayet öyleyse ahlakçı feminist nasıl oluştu ve neden eril söyleme doğru direksiyon kırmış durumda? Bu bahsedilen kadın, hangi kadın? Hangi özelliklere sahiptir?

İnsanmerkezci bakışın oluşturduğu her sınır gibi üzerinde düşünüldükçe bozulan, belirlemesi güçleşen, müphemleşen (müphemleşmek diye fiil var mı enter) bu temelde hangi geleceği nasıl inşa ederiz, nefreti nasıl hayatımızdan sileriz? Hakkat_yav_neden_öyle.exe arkada çalışadursun, ben konu üzerinde şerbet gezdireyim.

İki cinsiyetten fazlasının eşitliğine doğru dümeni akademik seviyede çevirdiysek de, dünyanın dört yanındaki ti+fobik bireylerin her zamanki dayanağı ‘doğa’ ve ‘bilim’. Yalnız, doğayla bilimin ayrımı bir türlü yapılamıyor. Tipik eril ve dişil genitaller ‘normal’, XX ve XY doğal cinsiyet belirteci, kadın ve erkek olarak tıbben adlandırılabilen bedenler harici her türlü oluşumsa bozukluk olarak geniş çevrelerce kabul görüyor. Son gelişmeleri takip etmeden dahi tıbba göre, bilime bakılırsa, biyoloji de mi bilmiyoruz, genetikten haberimiz mi yok, bir kitap bile açmadık mı, eğitimsiz cühela, hormonumda gül oya. Bilim ve tıbbın objektifliği tartışma götürmezse, klitoris neden Ay’a ayak basılmasından tam 40 sene sonra keşfedildi, diye sormazlar mı adama? (Sorarlar, soruyoruz, sorduk.) Yoksa işimize geldiği yerde doğa, bilim, tıp! diye ünlüyor muyuz can bebeğim can kuşum? Solmasın gül yüzün, dayanamam can canım.

Minnoş minnoş düşünelim: Elmaya elma dediğimizde, ‘elma’ adı belirli bir ağacın meyvesinin doğasından mı kaynaklanıyor yoksa adı koyan insandan mı? Biz elmaya elma dediğimiz için mi elma elmadır? Elma ağacı hiç kimsenin ulaşamadığı bir noktada bir başına meyve verseydi o meyve farklı mı olurdu? ‘Elma’nın başka dilde farklı olması elmanın doğasına dair bir durum mudur, insan kültürüne mi?

İnsanın doğayı anlamlandırma çabası, günün sonunda insanın kendisi için kurduğu, insanmerkezci bir dile tabi. Kategorize etme pratiğimiz, bununla ötekini anlama yolunda ihtiyaç duyduğumuz netliği inşa etmekte elbette ki şüphe götürmez derecede yararlı ve istisna dediğimiz şey, biz ona istisna dediğimizden istisna. Keskin sınırları belirlemiş oluşumuz, bu sınırları bizim belirlediğimiz gerçeğini asla ve kati surette değiştirmiyor. Bilimin kesinliği ve doğruluğu, bazı önşartların kabulüne bağlı. Belirli miktarda su dünyanın her yerinde aynı kaynamıyor.

Yine sana sorayım lubunya: Bu durumun cinsiyet için de geçerli olduğunu neden kabul edemiyoruz? Sınırlarını sorguladıkça, doğal belirlenemezliği ayyuka çıktıkça en ilerici, en bilim aşığı (!!!) insanlardan bile neden şiddetli, aksi tepkiler alıyoruz? Konu uzmanı katiyen değilim, bildiğim kadarıyla konuşacağım: Kromozomlar ve hormonlar genitallerimizin oluşumunda etkili. Burası tamam. Peki bu genitallerin ait olduğu kişileri adlandıran, cinsiyeti genitale göre sınıflandıran kim? Tipik pipiş dile gelip de “irkiğim bin” dedi de biz mi kaçırdık? Yoksa biz tipik oluşumlara ad verdik, atipik oluşumlarıysa adlandırmakta zorlandığımız için anlayamadığımızı marjinalleştirme peşinde miyiz?

Yine sorayım lubunya: Tipik çoğunluk karşısında atipik azınlığa, herkes kadar sıradan yaşamlar sürdüren azınlığa üstelik, bozukluk, anormal yakıştırması yaparak insanmerkezci bakışımızdan başka neyi koruyoruz tam olarak? Üstelik bunların bozukluk değil çeşitlilik olduğu adım adım kabul edilirken? Eşcinsellik 1900’lerin ikinci yarısına dek bozukluk değil miydi? Transseksüellik daha geçen sene çıkarılmadı mı hastalık olmaktan? Mevcut tıbbi, bilimsel bakışa at gözlüğü giydirip interseks bireyleri insanlararası ilişkilerimizde bozukluk kabul etmek, medikalizasyon kıskacına alıp sayıları hiç de azımsanmayacak kadar olan bu bireylere tipik eril-dişil uçları dayatarak cehennemi dünyada yaşatmak, atipik toplumsal cinsiyeti hayali, heves, ilgi çekme aracı olarak ilan etmek bizi bilinçli mi kılar gerçekten? Tipik dediğimiz şeye natrans erkeğin ve kadının da uyamadığını, uyamadığı için kimlik karmaşası ve özgüvensizlik yaşadığını bilmiyor muyuz? Her neslin ergenliğindeki farklı ideal bedenlerini ve buna uymadığımız için kahrolduğumuzu unuttuk mu?

Önden giden sosyal bilimlerle arkadan gelen doğa bilimleri arasında, doğru bir noktaya konuşlanmak gerek lubunya. Demokritos’un atomu tahayyül etmesiyle atomun gözlenmesi arasında 2000 yılı aşkın zaman var. Bilim inanç değil, şüphe işi. Yanlışlandıkça gelişen bir meraklar diyarı. Varsayılanı, kabul göreni doğa kanunu kabul etmek kimseyi alim yapmadı, yapmayacak.

Doğa çeşitliliğiyle, renkleriyle, farklılıklarıyla güzel. Sen de çok güzelsin lubunya! Hepimize atipikliği kucaklayan bir gelecek diliyorum.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
İstihdam