20/11/2014 | Yazar: C

Sistem ve devlet eliyle yapılan hak ihlalleri saymakla bitmez. Ben bu alanda çalışan sivil toplum örgütleri üzerine düşünmek istiyorum.

Sistem ve devlet eliyle yapılan hak ihlalleri saymakla bitmez. Ben bu alanda çalışan sivil toplum örgütleri üzerine düşünmek istiyorum.

Toplum yetişkinlere göre dizayn edildiğinden hak ihlalleri söz konusu olduğunda, çocukların kendi haklarını savunabilecekleri alanlar yoktur ya da çok kısıtlıdır. Dolayısıyla çocuk haklarının savunulmasından kamu yapıları, hükümetler, sivil toplum örgütleri, çocuğun bakıcılığını üstlenen kişi ve kurumlar sorumludur.

Evlerin, mobilyaların ve ışık açıp kapama düğmelerinin; sokakların, trafiğin ve ulaşım araçlarının; okuldaki eğitim sisteminin ve ödevlerin çocuk için uygun olup olmadığını sorgulamayan bir sistem içinde kitaplar çocuklar için bilgi verici, heyecanlandırıcı değil; bel bükücü, kol ağrıtıcı, yavaşlatıcı nitelik kazanıyor.
 
Ebeveynler destekleyici, güven verici değil; çoğu zaman onların "iyiliğini" düşünme adıyla bir mülk gibi sahiplenici, karar verici ve engelleyici; öğretmenler yol gösterici ve sorgulamasına yardım eden değil, ezici, zorlayıcı, tehditkâr olabiliyor.
 
Özellikle cinsiyet ve kimlik temelli ayrımcılık, kültürel ve coğrafi ayrımcılık, sosyo-ekonomik temelli ayrımcılık, yetenek ve ilgi alanlarına göre yaşadıkları ayrımcılıkla birlikte çocuklar her alanda hak ihlalleriyle karşı karşıya kalıyor.
Sistem ve devlet eliyle yapılan hak ihlalleri saymakla bitmez. Ancak ben yazımda bu alanda çalışan sivil toplum örgütleri üzerine düşünmek istiyorum.
 
Uzun yıllardır çocuk hakları alanında çalışan bir sosyal hizmet uzmanı olarak devleti bir kenara koyduğumuzda çocuk hakları alanında çalışan, çalışıyor gözüken birçok sivil toplum örgütünün "çocuk katılımı" konusunda kafa karışıklığına sahip olduğunu düşünüyorum. Çocuğun kendisini ilgilendiren konularda karar alma sürecine katılımı müsamerede şiir okuyan çocuk algısıyla yorumlanıyor. Yetişkinlerin çözmesi gereken çocuk hakları ihlalleri meselesi, çocukların ellerine tutuşturulan balonların gökyüzüne salıverilmesi mizanseni ile simgeleştiriliyor. Sivil toplum örgütlerinin çocuğun gerçekten ihtiyaçlarına yönelik araçlar üretebileceği, ihtiyaçlarını ifade etmesine destek olacağı ve gündemleştirebileceği mekanizmalar oluşturmak hedeflenilmesi gerekenlerin başında geliyor.
 
Bana göre bir diğer sorunlu bakış açısı ise yetişkinlerin çocukların ifade gücü ve algısı konusunda bilgisiz oluşu ve ancak çocukları "agucuk bugucuk" diyebilen bireyler olarak damgalamaları. Türkiye gibi bir ülkede yetişkinler (bizler) eğitim-ahlak-medya- "aile terbiyesi" olgularıyla öyle iç içe büyüyoruz ki, bu olguların ne kadar yanlı olduğunu fark edemiyoruz. Hatta bazen bu alanda çalışan bir akademisyen bile olsak bir gün çocuk sahibi olduğumuzda aslında belki bir şekliyle bertaraf ettiğimiz korkularımız, kaygılarımız, kuruntularımız çocuğa bakış açımızı etkiliyor. Çocuğun yüksek yararı ile bizim yüksek yararımız karışıyor. Alan tanındığında çocuğun bu kadar net, bu kadar objektif ve çoğu zaman bir felsefeci gibi sorgulayabilmesine şaşırıyoruz. Ve yine haklar alanında çalışıyorken "çocuğun psikolojisi" konusunda ahkâm kesiyor; çocuk katılımı konusunda yapılmış en iyi çalışmaları ezberimizi bozduğu için yargılıyoruz.
 
Çocuk katılımı konusundaki iyi örnekler için Çoça’nın "Söz Küçüğün" radyo programcılarını, Gündem Çocuk Derneği’nin yeni anayasa sürecindeki çocuk ekibini, Tarlabaşı Toplum Merkezi’nin Parlayan Çocuklar Dergi muhabirlerini takip edebilirsiniz.

Etiketler: yaşam
nefret