19/09/2012 | Yazar: Ömer Akpınar

Kendini azınlık sanan bir çoğunluğuz biz. Azlık çokluk sayıda değil, akıllarda, günlük hayatta! Eksik tanımlarda kendini var etmeye çalışan, atomlarına ayrılmış bir bütünüz. Füzyon diyorum, füzyon!

Kendini azınlık sanan bir çoğunluğuz biz. Azlık çokluk sayıda değil, akıllarda, günlük hayatta! Eksik tanımlarda kendini var etmeye çalışan, atomlarına ayrılmış bir bütünüz. Füzyon diyorum, füzyon!
 
Ben Ömer Akpınar. Kaos GL Derneği’nde muhabir ve çevirmen olarak gönüllüyüm. Birkaç gün önce Kaos GL adına Diyarbakır’da (Amed) İsveç’ten Olof Palme Center’ın partnerler toplantısına katıldım. Yalnız gitmeden önce üzücü bir olay yaşadım. İzmir’de arkadaşımla otururken bu toplantıdan bahsettiğimde bana şunu dedi:
 
“Ne boklar karıştıracaksın sen orada? İsveç ne ayak? Kürtler ne ayak?”
 
Bunun tekil bir olay olmadığını bilecek kadar tanıyorum bu ülkeyi. Toplumdaki yaygın kanaat bu. Batı paranoyası, Kürt paranoyası, sivil toplum paranoyası... Bir bölemediler ülkeyi gitti!
 
Ben bir asker çocuğuyum. Çocukluğum Kürdistan’da geçti. Ama sorun bir nasıl geçti? Kimseyi tanımadan, bilmeden. Kendi izole dünyamızda, ultra-güvenlikli bir ortamda...
 
Sonra İzmir yılları başladı. Ülkenin en batısı! Hem coğrafî, hem de kafa yapısı itibariyle batısı. Öyle derler yani. Yıllarca Siirt’te, Van’da Kürt nedir bilmeden yaşayıp gitmiş olan benzadeniz, 13 yaşında Kürt kelimesiyle tanıştım, tanımı şöyle bir şeydi:
 
Doğudan gelmiş, gelip de güzelim İzmir’in içine etmiş, kıllı, esmer, çirkin, pis kokan, Türkçesi bir garip, kıro...
 
Toplantıda tanıştığım Aynur isimli çok değerli bir arkadaşım da yıllar önce Eskişehir’de çarşıda yürürken rock müzik çaldığını duyunca arkadaşına şunu demiş: Kafamızı sallayalım da Kürt olduğumuzu anlamasınlar. Güler misin, ağlar mısın; ama benzer hikâyeleri Kürt ve Zaza arkadaşlarımdan duyduğum için beni hüzünlendiriyor.
 
Diyeceğim şu ki, zihinsel işgal farklı farklı biçimlerde bu ülkenin çocuklarına büyük zararlar verdi. Bir çocuğa “Kürtler geldi İzmir bozuldu” dediler, öbürüne “top musun oğlum, karı gibi kırıtma!”; bir çocuğa “gavur la bu, dövün bunu!” dediler, öbürüne “kız çocukları öyle her şeye karışmaz.”
 
Sonra büyüdüm. Pek prestijli, pek havalı Bilkent Üniversitesi’nde okumaya başladım. Orada hayatımın en mutsuz günlerini geçirdim. Kendimi öldürmeyi düşünüyordum. Anlarsın işte zihnim işgal altındaydı, kendimi var etmekten korkuyordum. Bir baloncuğun içinde yaşıyordum; cilası kıyak, ütüsü tam bir hayat! Öğrenci örgütlenmelerini kimsenin iplemediği ve haliyle sıkıcı bir okul hayatıydı, bin bir türlü imkân içinde zihin tembeli, yitik yıllar.
 
Derken Kaos GL’nin “yerel muhabir ağı eğitimi” çıktı karşıma. İrfan Aktan haberciliğin hak ve özgürlük mücadelesi için ne kadar önemli olduğunu anlattı bize. Ben de kendimce haber yazmaya, daha sonra İngilizce merakımı da işin içine katıp haber çevirileri yapmaya başladım.
 
Kaos GL, LGBTQ (Lezbiyen, gey, biseksüel, trans, queer) hakları üzerine odaklanmış bir dernek olsa da kaosgl.org yalnızca LGBT haberleri yayımlamıyor. Feminizmden, sınıf mücadelesine; ekoloji hareketinden, anti-militarizme kadar pek çok “alakasız” konuya da yer veriyor. 1994’te Kaos GL’yi oluşturan “bir avuç ibne” benim bugün bile oldukça ilerici bulduğum bir perspektife sahipti. “Eşcinsellerin kurtuluşu heteroseksüelleri de özgürleştirecektir.” Bu aynı zamanda şu demek: Kürtler özgür olmadan Türkler de özgür olamaz; Aleviler, Ermeniler, Süryaniler özgür olmadan Sünnî Müslümanlar ve ateistler de özgür olamaz, kadınlar özgür olmadan erkekler de özgür olamaz... Ayrısı gayrısı yok bu işin; ya hep beraber, ya hiç birimiz!
 
“Eşcinsel gettolar değil kentin tamamını istiyoruz” dediler sonra. Beyoğlu’nda seks işçiliğinin dışında bir hayat düşleyemiyorsak trans-kadınlar için, bir sonraki İstanbul Belediye Başkanı olarak Okşan’lar, Ahu’lar, Eva’lar hiç gelmiyorsa aklımıza hepimiz hapisteyiz demektir. Aynı şekilde Aynur Diyarbakır’da Kürt olmaktan gurur duyarken batıya gidince utandırılıyorsa kendinden, bu hepimizin utancı, hepimizin çıkmaz sokağıdır.
 
İstanbul-merkezli bir Türkiye medyası, Batı-merkezli bir dünya medyası var karşımızda. Londra’da durduğu gibi durmuyor Filistin’de insanlar; gündem yaratma çabasıyla durmadan ölüyor pis Ortadoğulular, prim vermeyiniz! Roboskî Katliamı yerine Hülya Avşar’ın köpek bisküvisi diyetini konuşalım, hem selülit kötü bir şey.   
 
İşte bu yüzden sesinizi çıkarın! Haberlerinizi omer@kaosgl.org adresime yollayın, çünkü biz varız! Zira tüm o habercilik eğitiminin mantığı, yerellik ve çeşitlilik kurmak üzerineydi. Benim yaptığım haberler ve çeviriler sonuç itibariyle orta sınıf, üniversiteli bir gencin gözünden yapılıyor. Farklı hayatlar, farklı algılar, bambaşka bir anlayış kazandıracak hepimize. O yüzden sesinizi önemseyin!
 
Kendini azınlık sanan bir çoğunluğuz biz. Azlık çokluk sayıda değil, akıllarda, günlük hayatta! Eksik tanımlarda kendini var etmeye çalışan, atomlarına ayrılmış bir bütünüz. Füzyon diyorum, füzyon! 

Etiketler: yaşam
İstihdam