06/12/2010 | Yazar: Mehmet Şarman

Çoğunluk muktedirdir, bencildir, suskundur zulmün karşında, dahası hep görmezden gelendir. Bazen baba, çoğu zaman devlet sonuçta hep egemen olandır.

Çoğunluk muktedirdir, bencildir, suskundur zulmün karşında, dahası hep görmezden gelendir. Bazen baba, çoğu zaman devlet sonuçta hep egemen olandır. Ama azınlık onun vicdan azabıdır, gece kabuslarıdır, köşe başlarında, gecekondularda, arkadan çarpılmış kötü model bri arabada, çamurlu yollarda, henüz  süslü kılıfını üstüne geçirmemiş bir inşaat başında karşısına çıkar çoğunluğun, durmadan kendini hatırlatır. Bir şey değişir mi? Bir şeyler değişirse çoğunluk olmaktan çıkar. Türkiye açısından bu değişim maalesef çok yavaş ve sancılı oldu, oluyor.
 
Aile. Bir hayat bilgisi kitabının orta sayfalarında erkek çocuğun arabalarıyla oynayıp, kız çocuğun pembe bebeğini kucağına alıp, annenin kahve ikram ettiği babanın da televizyon kumandasının elinde bulundurduğu modern Türkiye aile albümünden bu fotoğrafı arsız bir çocuk edasından çok güngörmüş bir olgunlukla  çekip çıkaran ve ortadan cart diye ikiye ayırıp yapbozlara bölüp,  bir de böyle baksan diyen “bölücü” bir film.
 
Metekan Orta Asya’nın bağrında dörtnala koşup gelmiş bir isim. Babanın gölgesi. Söz hakkı verilmemiş, sadakat ve ailenin saadeti  adına bütün hareketleri kısıtlanmış, kendisi olmaktan çok babasının rolünü devem etmek devletin, toplumun yegane temeli olan ailenin bekasını sağlamak için önce askere gidip bir de evlenmek için sırada bekleyen zavallı evlat. Gel gör ki evdeki hesap ülkeye uymuyor. Sevgisiz büyütülmüş, korkutulmuş bu yüzden nötr denilecek kadar hayattan, gerçeklerden kopuk, rüşvet vermeyi beceremeyen (bu mühim) ama komando olunması istenilen bir kukla. Mete ne yapsın?
 
Peki Metecim ile bir vicdani retçi arasındaki mesafeyi hangi aletle ölçeceğiz. Bu binlerce kilometrelik mesafeden dolayı iki yakası bir araya gelmeyen etik ve adalet yüzünden kaç bin can ölmüş. Bu uzun yoldan faşizm  dört nala at koştururken artık insanların faşizmin bir toplumsal ideolojiden çok aile ortamlarında el bebek gül bebek yetişen, çocuktan katil üreten  bir şey olduğunu, gör diyen üstelik bunu gözümüze sokmadan yapmayı başaran nadide bir film.Ve Adorno ve W.Benjamin ve diğerleri.
 
Mete, anneye sorar: Nasılsın, Ne haber?
Anne: İyilik. (zıkkımın kökü... bu ne ya, nerde hata yaptım... ben neden bu kadar sevgisiz büyüttüm seni... Baban tam bir öküz bil yavrum... bu ne yaman bunalım oğlum... nerde kutsal aile saadeti, var bir yanlışlık...) Nötr bir kelime tıpkı Mete gibi. Ne iyiliği, kim kaybetmiş anne bulsun. Öylesine sorulmuş bir soru ile onca sıkıntıya rağmen verilen öylesine bir cevap arasındaki onca keder. Bununda adı faşizmin tortusu olsun evlat. Tabi anneler pasif izleyici rolüyle besler bu canavarı.
 
Yıllardır hükümetler, ordular eleştirilip duruldu her savaş sonrası molada. Kimse dönüp iyi de  eline silah tutuşturulup büyük bir coşkuyla adam öldüren bunca katili kim yetiştirdi,  bu kedi kuyruğu koparmaktan insan  kulağı kesmeye terfi eden neslin arka bahçesinde ne var, diye sormadı. Rutin bir çocuk oyuncağı olan silah, siz çoğunluk bunca susmasaydınız  bunca duyarsız sevgisiz olmasaydınız alacak mıydı bunca canı, yaşanacak mıydı onca cürüm?  Ne demişti  yıllar önce büyük insan Ece Ayhan: Her yakın zulmün küçük hisseli uzak ortağı çoğunluk.
 
Mete büyüyünce ne olabilir?
Film bunun en iyimser cevabını tercih etmiş: Korkak, oral dönem kalıntısı, duyarsız, mutsuz ne yapacağını bilmeyen bir insan fotokopisi. -çünkü kumanda babanın elinde zaten onun küçük televizyonu çalışmaz- olası ihtimaller aşağıdadır.
 
A)   Babasının peşi sıra eve girerken ayakkabılarını aynı yerde çıkaran kötü bir müteahhit. Filmin cevabı ki, en iyimser cevap.
B)   Fanatik bir holigan maçlarda kavga çıkarıp Diyarbakır Sporu sahalardan kovacak bir babayiğit.
C)   Ülkesine kayıtsız şartsız bağlı gördüğü her çıkıntı ve dikintiye bir  bayrak  dalgalandıracak kadar sevdalı, teröristi alnından vurup maaşını hakkeden bir en büyük memur asker.
D)   Seri bir katil. Kel, şişman ve özellikle  müteahhitleri öldüren bir inşaat sektörü düşmanı.
E)    Birileri bulup yırtar maazallah ülke bölünür korkusuyla tüm Türkiye haritalarını özenle alıp saklayan, kadirşinas paranoyak bir arşivci.
F)    Maaşını alıp, polisine rüşvetini verip, bir taraftan ülke üzerine nutuklar çekip öbür yandan televizyondan bedelli askerlik bekleyen sonra da Ahmet Kaya’ya çatal fırlatan bir ses sanatçısı.
G)   Hemen hepsi
 
Son. Çok şey olabilir bu çocuk; ama asla barışın, huzurun sevginin dili olamaz.
Baba, harbi adamdır. Onun nezdinde fakirler dilencidir ve hep para koparmaya çalışıyorlar, bütün memurlar rüşvet yer. Ama buna rağmen polisimiz, askerimiz   güzeldir, hoştur, haydi bakalım “Borsaya”.
 
Türkiye sineması çok iyi filmler üretecek ve artık biz tabuları, görünmeyenin ardındaki hakikati böyle estetik bir şekilde keşfedeceğiz. (inşallah)
 
Michael Haneke, gel sen de bu ülkede bir film yap ne olacak diye sitem eder dururdum. Ama bugün Seren Yüce onun 7. Kıtası ile Beyaz Bant adlı filmlerini hakkıyla  selamlamıştır. Bir doz daha sertlik  istemek kabalık mı olur acaba? Bu arada Vavien adlı harika filmle de yakından arkadaşlardır Çoğunluk kanımca.
 
Batman’daki film galasında nasıl olur da bir Kürt kızı bir Türk erkeğinin altına yatar diye birileri ayaklanmış. 
 
Bir başka yerde Gitmek filmi için bir vatandaş şöyle nara atmıştı: Nasıl olur da bir Türk kızı bir Kürt erkeğinin peşinden  deli divane olur.
 
Seren Yüce’den ve film yapımcılarından  ricam bu ikisini bir tatil adasına göndersin, ellerine birer adet Davaro filminin dvd’sini versin. Onlarda kim alta kim üstte olmalı gibi mühim mevzularda onca ecnebi arasında gözlem yapıp uzmanlaşsınlar.


Etiketler: insan hakları
nefret