14/08/2009 | Yazar: Arda Fıratlı

Türkiye’de LGBTT bireyler temel hak ve özgürlüklerini ararken aslında tüm bu uğraşlarını toplumda var olma ve kendini kanıtlama olgusuna dayandırırlar.

Türkiye’de LGBTT bireyler temel hak ve özgürlüklerini ararken aslında tüm bu uğraşlarını toplumda var olma ve kendini kanıtlama olgusuna dayandırırlar. Kısmen de olsa eşcinselliği çözmüş toplumlarda durum bu şekilde zaten. Şu an bizim gibi geçiş sürecinde olan ülkelerin imrenerek baktığı o toplumsal yaşam temelde soru işareti bırakılmamış bir toplum üzerine şekillendirilmeye çalışılmış hâlâ da çalışılmaktadır. 

Eşcinsel olmayan bireyler toplumun bu ‘renkli’ kesimini bilmesi gerektiği gibi biliyor (bilmesi gerektiği gibi derken gerçeklik payı olmayan bilgilerden arındırılmış durum kast edilmiştir.) ve karşılıklı saygı ve hoşgörü çerçevesinde işler yürüyor. Tabii bu sözlerim diğer Avrupa ülkelerinde işlerin güllük gülistanlık olduğu fikrini doğurmasın. Nefret cinayeti veya cinsel yönelime dayanan ayrımcılık hâlâ bir sorun teşkil etmekte ve eşcinselliğin hâlâ tedavi edilesi bir hastalık olarak niteleyen kurumlar imrenerek baktığımız ülkelerin çalışmalarıdır. Yine de sosyal çevrelerine karışılmayan, kendi gündelik yaşamlarını, eğlence anlayışlarını sürdürebilen eşcinsel toplulukları mevcuttur. Tüm bunlardan biri bile Türkiye’de aslında ne kadar yolun başında olunduğuna dair düşünceleri ve refah bir geleceğe dair kuşkuları arttırmaya yeter.
 
Geçen gün gazetenin birinde bir genel cerrahın verdiği demeçte bel fıtıklı hastaların muayenesinde başvurulan ‘kasıktan muayene’yi hastaların istememelerinin birinci nedenini ‘eşcinsel olmaktan korktukları için’ olarak açıklanıyor. Bugün hâlâ eşcinsel denilince toplum olarak aklımızda tek tip ve mizahın kullanmaktan vazgeçmediği ‘yumuşak’ tanımlamasına uyan bir birey canlanıyor. Eşcinselliğini açıklayan bireyler ya sapık ya da tecavüze uğramış oluyor her nedense.
 
Toplum hem eşcinselleri bu kadar dışlarken hem de sahnelerin en önüne atıyor. Her bir performans show asla ama asla eşcinsellere vurulan bir esprisiz bitemiyor. O sahnede kalsa tüm bunlar iyi, bir de günlük yaşantılarımıza taşıyoruz tüm olanları. Taklit ediyoruz. Eğer birine hakaret edeceksek eşcinsel olduğunu ima ediyor, sırf bunun için uydurduğumuz kelimeleri sıralıyoruz sanki hiç işimiz yokmuş gibi. Korkuyoruz. Eşcinseller üzerine yaptığımız söylemlerin üzerimizde eşcinsel etiketi yaratmasından çekiniyoruz. Ne bir eşcinsel temalı film çekebiliyoruz ne de sanatta özgürlüğü tam olarak ifade edebiliyoruz.
 
Hepsine baştan bakmak gerekirse; aslında eşcinsel oluşumun önüne konulan engeller, eşcinsel yayın organının pornografik ve sapıkça olarak nitelendirilmesi, tek gecelik amaçlar dışında aklında hiç bir şey olmayanların tüm eşcinsel kitleyi öyle gibi göstermesi…
 
Aslına bakarsanız tüm bunlar lüks dertler! Kapı komşumuz, mahallelimiz, sıra arkadaşımız bizim de aslında ‘normal’ bir insandan farklı olmadığımızı anlayana kadar, bu toplumun üvey evlatlığından terfi edene kadar tüm bunlar lüks dertler olarak kalacak belki de.(AE)  


Etiketler:
İstihdam