29/11/2013 | Yazar: Faruk

Denizin 800 metre dibinde yaşayan, güneşin aydınlık yüzünü görmeyen, denizin dibine düşen atıklarla beslenen bir balık damla balığı. Dünyanın en çirkin yaratığı seçildi kendisi.

Damla balığı dedik bu ellerin sahibine. Denizin 800 metre dibinde yaşayan, güneşin aydınlık yüzünü görmeyen, denizin dibine düşen atıklarla beslenen bir balık damla balığı. Dünyanın en çirkin yaratığı seçildi kendisi. Kime göre mi çirkin? Sana göre, bana göre değil, büyük patron kimse ona göre. Bu patron kadınlığa değerler biçti, erkekliğe değerler biçti, anneliğe değerler biçti de değer biçerken kadınları biçti, erkekleri biçti, anneleri biçti. Daha neleri neleri biçti. Güzelliğe de bir değer biçerken damla balığını da biçti. Denizin 800 metre altında, su yüzüne çıkmayan kendi halinde bir balığa.
 
İstedik ki artık damla balıkları su yüzüne çıksın. Çirkinlik gören gözdedir dedik. 2013 yılındayız hani. Kuir teoriler ortaya atıldı. Artık kadınlığı sorguluyor, erkekliği irdeliyor, anne demiyor, önce insan diyoruz mesela. Bir araya geldik dostlarımızla. Kısa film çekeceğiz damla balıklarının sesini duyurmak için. Konumuz transfobi. Kadın desen değil, erkek desen değil, insan desen hiç değil, bir “şey”, bir “yaratık”. Belki damla balığına dünyanın en çirkin yaratığı derken bu ellerin sahibi transı unutmuşlardı. Yoksa dünyanın en çirkin yaratıklarından sadece biri olurdu o balıkçık. Ahlaki değerlerin her gece kulağımıza masal gibi okunduğu şu anda, bir damla balığını sığdıramadık o engin dünyamıza.
 
Bir fotoğrafa bakıyor damla balığımız. Ailesinin fotoğrafına. Belki tanrıların fotoğrafına. Belki peygamberlerin. Belki kendisinin. Akrabalarının. Arkadaşlarının. Büyük patronun.
 
Bir rüyaya dalıyor ardından. Rüya desen değil, kabus desen değil. Herkes çok korkunç o kabusta. Annesi, babası, toplum, tanrılar, peygamberler. Sadece kendisi güzel. Sadece kendisi iyi. Çünkü damla balığı sadece kendisi.
 
Kulağımıza fısıldanan masallarda bunca zaman ötekileştirmeyi, susmayı, susturmayı, etiketlemeyi öğrendik. İyi vardı, kötü vardı, beyaz vardı, siyah vardı. Gökkuşağının renklerinden korkan insanlarla çevriliydi dört bir yanımız. Hoş hâlâ da öyle ya. Ama gökkuşağının renkleriyle ruhunu donatmış bir insan, artık siyaha beyaza dönemiyor. Ne güzel! Bizler de, bir avuç insan, Dilara, Atilla, Uğur Ferhat, Görkem, Merve ve ben. 50 metrekare evde heterolu-homolu, kadınlı-erkekli, ha bir de translı, artık siz ne derseniz, gökkuşağı gibiyiz biz, damla balıkları için bu tarihin yeniden yazılmasında oluşturulan o muazzam literatüre üç dakikalık bir eser sunuyoruz: http://vimeo.com/80549101 

Etiketler:
İstihdam