29/04/2009 | Yazar: Emine Özkaya

1 Mayıs kapıda, hepimiz bir başka türlü dans etmeye hazırlanıyoruz. Emma Goldman’ın kısaca ifade ettiği bu cümle, her türlü dogmayı yerle bir ederek, anarşist pratiğe vurgu yapıyor.

1 Mayıs kapıda, hepimiz bir başka türlü dans etmeye hazırlanıyoruz. Emma Goldman’ın kısaca ifade ettiği bu cümle, her türlü dogmayı yerle bir ederek, anarşist pratiğe vurgu yapıyor. Yaşamın kendisini, her türlü soyut dogma ve prensiplerden üstün görüyor. Yaşayan anarşizm diyebiliriz buna. 

Çoğunuz bilmese de, ben uzun yıllardır Londra’da yaşayan bir anarşistim. Bu kimliğimin yanında, başka kimliklerim de var ama siyasi kimliğim bu. Gerekli olmayan durumlar dışında öne çıkarmayı sevmem bu kimliğimi. Yeri geldiğinde de gururla taşırım. Taşımak zorunda olmayacağım günlerin özlemini belirtmeme gerek yok sanırım.
 
Dünyanın hemen hemen her yerinde, belli dönemler hariç (İspanya 1936) anarşistler hakkında çok olumlu şeyler duymayız. Hele hele Türkiye’de, geleneksel medya, bu sıfatı yerli yersiz küfür gibi işler.
 
Peki ‘biz’ kendimize nereden ve nasıl bakıyoruz acaba?
 
Ben, kendi adıma cevaplandıracağım bu soruyu. Bana kalırsa, biraz fazla cimriyiz olumlu yanlarımızı öne çıkarmakta.
 
Sayıca belki azınlığız, belki... Ama çoğunluğun bir parçasıyız. Örneğin, ‘cumartesi anneleri’, ‘kardeşime dokunma kampanyası’, ‘biz erkek değiliz grubu’, sevgili Pınar Selek’in de bizzat içinde bulunduğu, sokak çocukları oluşumu gibi...
 
Çoğumuz doğrudan devlet ve kurumlarının şiddetini yaşamış, çoğumuz da dolaylı. Çoğu arkadaşımız, anarşizme, vicdani red boyutunda katkıda bulunmuştur. Genel olarak, yukarda saydığım kampanya ve muhalif grup ve oluşumlara destek veren bir toplumuz. Bu tutumlarımızdan dolayı, ekonomik haklarımız kısıtlanıyor, toplumsal yaşamımız felç oluyor, elbette kişisel hak ve özgürlüklerimiz bağlamında, siyasi iktidarların hedefiyiz, şöyle ya da böyle.
 
Müttefiklerimiz hep unpopülar kesimler. Savaş karşıtıyız. Geyiz, lezbiyeniz, transgenderız, eşcinseliz, orospuyuz, Kürdüz, Ermeniyiz vb.. İşsiziz, işten atılmışız, ev kadınıyız...
 
Şu günlerde toplumdaki güçler dengesine baktığımız zaman iki kutup var: Ak Parti ve taraftarları bir yanda, Ulusalcılar-Ergenekoncular diğer yanda.
 
İkiyüzlü siyaset de bu iki kutup arasında cereyan etmekte. Geleneksel medya da bu iki güç arasında rol oynuyor. Televizyon, radyo da dâhil, her gün, hangi önemli bilim kadını/adamının evi arandı, tutuklandı, nereye baskın yapıldı yaygarası yapılmakta. Doğrudur bu baskınlar ve aramalar. Hiçbirini onaylamıyorum. Düşmanım da olsa herhangi böirine işkence yapılmasına karşı çıkarım. Anarşist olmam gerekmez bunlara karşı çıkmam için. İnsan hakları bağlamında, yine savunurum kişisel hak ve özgürlükleri.
 
Ama konu bu değil. Anarşistler, reelpolitika arenasının içinde mi kalmalı, dışında mı? Elbetteki dışında kalmalıyız. Bu kalış, bir nemelazımcılık değildir.
 
Başta da belirttiğim gibi, bizim taraf olduğumuz toplum kesimleri bellidir. Bu topraklarda, adına kemalist, milliyetçi, ulusalcı diyen taraf da, islamcı-liberal diyen taraf da yıllardır masum insanların kanını dökmektedir. Haftada bir nefret cinayeti işlenmektedir. Binlerce insan kayıptır. Binlerce insan, savaşı, militarizmi reddettiği için yaşamıni zar zor sürdürmektedir. Yığınla insan işsizdir, işten kovulmuştır. İşte ‘biz’ bu geniş muhalefetin bir parçasıyız.

Bizlerin ‘mağduriyeti’, kaybı, genel medya haberlerinde geçmez. Bu ‘sessizler’ çoğunluğunun bir parçası olarak anarşistler, seslerini, kendi güçleri oranında, ezilen çoğunluğun bir parçası olarak duyurma çabasındadır bana göre. Doğrusu da budur zaten.
 
Hangi tür iktidar olursa olsun, onun ordusundan, polisinden medet ummak, ona çağrı yapmak, anarşizme yabancıdır, bağdaşmaz. Diğer yandan, bu iki güç arasındaki çatışmada, şu sıra hedef alınan güçleri de ‘mazlum’ göremeyiz. Reel politik arenadaki, hiç bir siyasi gücün tarafı değiliz. Bu dengelere göre de politika üretmemeliyiz.
 
Tam tersine, hak ve özgürlükleri savunmanın, işkenceye, kovuşturmaya, soruşturmaya karşı gelmenin yolu, yukarıda sözünü ettiğim tabanla birleşip, özgürlük ateşini onlarla birlikte alevlendirmektir. Bugünlerde daha bir gözümüze kakılan (oysa yıllardır hep bize yapılır durur) şiddetin elbette karşıısındayız. Bununla mücadele etmek zorundayız.
 
Anarşistler, hiçbir siyasi güç ve kurumun silahşörlüğünü hiçbir şekilde yapamazlar. Toplumsal muhalefetin, toplumsal devrimin yolu da, siyasi iktidarı hedef alarak politika üretmekten değil, toplumsal muhalefetin içinde organik bağlar oluşturmaktan geçer. 
 
Sırası gelmişken Britanya’dan da bir iki örnek vermek istiyorum. Bu örnekler tamamen benim yaşadığım deneyimlerle ilgilidir.
 
Biliyorsunuz, son G20 olaylarında 1 kişi öldürüldü polis tarafından. Polisin neden olduğu başka öldürme ve yaralama olayları da var.
Polis şiddetine karşı bir gösteri düzenlemeyi planlıyoruz 1 Mayıs’a paralel bir eylem olarak.
 
Ayrıca, büyük bir çoğunluk, şu sıralar Ford işçilerini destekleme grubuyla çalışmakta.
 
Kuzey Londra’da, 1 Nisan 2009 tarihinde, işçiler fabrikayı işgal ettiler. Çoğu 30-40 yıldır Ford lastik fabrikasında çalışıyor. Ve patron kendilerine 1 saat önce bildiriyor atıldıklarını. Asgari ücretle yeni işçiler almak için tabii.
 
Sendikanın uyuz politikasına rağmen, işçiler fabrikayı işgal ettiler. 9 gün sonra, polis gelmeden çıkmak zorunda kaldılar ama fabrikanın önünde direniş devam ediyor üç haftadır. Belfast Ford işçileri de işgalde. Almanya-Münih (40.000 işçi) işgale destek verdi. Biz, bir kesim anarşist de, işçilerle dayanışma grubundayız. Yardım geceleri düzenliyoruz. Vardiyalı nöbet tutuyoruz fabrika önünde, mücadeleyi yayma toplantıları düzenliyoruz vb.
 
Bu örneği şundan verdim. Burada hangi anarşiste sorarsan sor, İngiltere genel siyasetinde neler oluyor, pek az bilgi alabilirsin. Çoğumuz, milletvekillerinin adını bilmeyiz. Labour Parti,- İktidardaki İşçi Partisi ile ana muhalefet partisi Torylerin arasındaki çekişmeleri de pek fazla dikkate almayız.
 
Ama anti-terör yasaları, kimlik kartı- zorunlu uygulaması, evsizler mücadelesi gibi oluşumların bir parçası ve tarafıyız.
 
Mart ayında İstanbul’da, birkaç eylemde bulundum. Cihangir’de , ‘kardeşime dokunma’ çerçevesinde şenlikli bir havada bildiri dağıttık. Ve gördüm ki, hiçbirimiz ‘konformist’ değiliz. Böyle bir eleştiriyi hak etmiyoruz genel olarak. Gücümüz, imkânımız oranında mücadele ediyoruz. Ayrıca, genel olarak şiddete, cinsel, duygusal tacize karşı atölye çalışmaları başlatmanız takdir edilmeyecek gibi değildi.
 
Dans etmesini biz çok iyi biliyoruz. Ben kısaca özetlemeye çalıştım ama... benim anlattığmdan daha iyi dans ediyoruz sanki!


Etiketler:
nefret