05/04/2010 | Yazar: Erdal Partog

Demokrasinin sadece bir tercihe indirgenebilecek kadar sıradan bir siyasi sistem olduğuna gerçekten inanıyor muyuz?

Demokrasinin sadece bir tercihe indirgenebilecek kadar sıradan bir siyasi sistem olduğuna gerçekten inanıyor muyuz? Yani şu anda Türkiye’de yaşayan insanlar demokrasiyi sadece tercih mi ettiler? Yani diğer yönetim biçimlerini de tercih edebilirler miydi? Bence demokrasinin de eşcinsellik gibi tercih üzerine kurulmuş bir doğaya sahip olmadığını düşünüyorum. Cinsel yönelimler nasıl sadece eşcinsellik, biseksüellik ya da heteroseksüellik olarak tek bir biçimden oluşmuyorsa demokrasi de tek bir formdan oluşmaz. Daha doğrusu demokrasi insanların özgürlüklerinin kısıtlanmadığı hallerdir. Siyasi bütün, yani buna devlet diyebiliriz, devletlerin demokrasisi zorunlu olarak bu ilke ile bağdaşır. Devlet vatandaşlarının özgürlüklerini korumaya ve yaşatmaya imkan sağlayan bir araçtır. Bir devlet de kendi vatandaşlarının iyi ve güzeli yaşatma ve koruma anlayışını sınırlamadan değişime ve dönüşüme imkan verdiği oranda varlığını korur. Devletin yasasını insanların iyi ve güzeli isteme hakkından öncel olmadığı fikri demokrasinin yönelim olarak yaşanmasından kaynaklanır. İste bu temel var oluş yasası tarihte birçok dini, imparatorluğu, devleti kısacası norm ve ideolojiyi kendi özgürlükleri yönünde değiştirmiş ve dönüştürmüştür. Tarih de bizlere insanların kendisi için iyi olanın peşinde koştuğunu zaten göstermiyor mu?

Bazı okuyucular bunun tersi olduğunu söyleyebilirler. Nitekim bir akıl tutulması altında bunu söylerler. Örnek olarak da savaşları, acıları ve hüzünleri verirler. Ancak biz biliyoruz ki siyaset felsefesi açısından kimse doğasının gereği olarak özgürlüğü kısıtlanmadığı sürece hüznü, acıyı ve kötüyü tercih etmez.
 
Savaşlar siyaset tarihinde iktidarların kendi egemenliklerini korumak için çıkardıkları kötülüklerdir. Bazı iktidarlar din adın ya da devlet adına ya da bir kısım insanlar adına kendi değerlerini en yüksek yere koyarak, halkı sıradan insanları korkutarak, savaşa ve kötülüğe sürükleyebilmişleridir. Bugün de aynı yöntemi uygulayan siyasi bütünler vardır. İnsanlık tarihi savaşı, işkenceyi ve idamı, daha birçok kötülüğü insanın mutlu, güven ve barış içinde yaşamak zorunluluğunu ihlal ederek gerçekleştiriyor. Ancak insanlar bu istisna hallerini her zaman kendi doğasının zorunluluğundan dolayı, barışa ve güvene doğru tarihsel düzeltmeler yaparak ilerliyor. Dinler kendi inananları tarafından farklı farklı şekilde yorumlanabiliyor, krallar tahtlarından indirilebiliyor ve siyasi partiler insanlar için daha iyisi ile değiştirilebiliyor. Bütün bunlar insanın kendisi için gerçekleştirdiği demokrasi düzeltmelerdir.
 
Demokrasi halkın kendi temsilcilerini seçtiği bir sistem değil insan doğasının zorunluluğundan kaynaklı var olma, mutlu olma biçimdir. Eğer bugün Türkiye’de ve dünyada sadece meclislere bakıp, demokrasi sadece seçme ve seçilme meselesi olarak görülür ya da gösterilirse en büyük mantık hatasını yapmış oluruz. Demokrasi insanların özgürlükleri önündeki engelleri kaldırmakla sorumlu, vatandaşının barış ve güven içinde yaşamasına katkıda bulunduğu olumsal sözleşmelerdir. Bu sözleşmeler sadece ne bir meclise ne de bir siyasi partiye indirgenecek kadar sınırlı ve tek biçimlidir. Bugün ya da geçmişte yaşanan demokrasi krizleri siyasi partilerin kendi siyasi bütününü koruma ya da yaşatmak adına ortaya çıkardıkları krizlerdir. Demokrasi krizi insanın doğasının zorunluluğundan kaynaklanmaz, demokrasi krizleri iktidarın demokrasiyi kendi egemenliği altına almak istemesinden kaynaklanır. Demokrasinin doğası bir zorunluluk olarak insanın barış ve güven içinde yaşamak zorunluluğundan türediği için demokrasiye tercih meselesi olarak göremeyiz.
 
İnsanlar kendisi için iyi olanı tercih etmezler, mutlu olmayı tercih etmezler. Güven ve barış için de yaşamayı tercih etmezler. İnsanlar bütün bunları doğasının gereği olarak ister ve yapar. Bütün bunlar zaten insanın zorunlu doğasının yönelimleridir. Bu zorunluluk dışsal bir iktidar tarafından kısıtlanmadığı sürece kötülüğe ve savaşa meyletmez. Kısacası demokrasi bir yönelimdir, tercih değildir.
 
Eşcinseller de demokrasiyi kendi cinsel yönelimleri gibi kendi doğasının zorunluluğundan dolayı yaşar. Eşcinsellerin doğası da zorunlu iyi ve güzel üzerine kurulmuştur. Eşcinselliğin kötü bir şey olduğunu düşünenler ya da böyle olduğunu ispatlamaya çalışanlar insanın doğasının kötü olduğuna inanan insanlardır. Bununla birlikte saf olarak bu dünyada sadece Yahudilerin iyi olduğuna ya da sadece Müslümanların ya da sadece komünistlerin iyi olabileceğine inanan insanlardır. Kürtlerin, Alevilerin, türbanlıların, eşcinsellerin, Ermenilerin kötü olabileceğine inanan insanlardır. İyiliği ve kötülüğü insan doğasında birlikte zorunlu olarak var olmasına rağmen halen iyiliği ve kötülüğü bazılarında hep kötü bazılarında hep iyi olarak görmeleri şaşkın bir zihnin ürünüdür. Bu şekilde düşünebilen insanlar norm ve iktidarın değişmez olduğuna körü körüne inanan insanlardır. Hatta tanrının ebedi ve sonuz olduğunu da inkara kadar götürebilecek bir zihin şaşkınlığına sahiplerdir. Oysaki biz insanlar bir şeye körü kürüne bağlanma yerine önce düşünmek ve anlamak isteriz.
 
İnsanın düşünmek ve anlamak isteği eşcinsellik konusunda da aynı mantığı izler. Ancak bazıları bu mantık dizgesine uymayarak ısrarla eşcinselliğin tercih olabileceğini söylüyor. Bunu söylerken tercih kelimesinin arkasındaki eşcinsellik kötüdür kabulü içinde söylüyor. Eşcinselliği kötü bir şey olarak görüldüğü için, eşcinseller bu kötüyü tercih ettikleri için demek ki iyi olan heteroseksüelliği tercih edebilirler çıkarsamasına varabiliyorlar. Yani kötü olanı tercih edebilirsiniz tıpkı iyi olanı tercih ettiğiniz gibi. İşte bu çarpık düşünme biçimi maalesef günlük hayatımızın her yerine sirayet etmiş durumda. Oysa biz biliyoruz ki ister iyilik isterse kötülük olsun bunlar tercih edilebilir şeyler değildir. Üstelik birincisi içkin ikincisi dışsal yani aşkındır. Her ikisi de insanın doğasında olsa da kimse kendiliğinden kötüye yönelmez. Bunlar insanın doğasında zorunlu olarak var olan şeylerdir. Eşcinseller kötülüğü tercih ederler, heteroseksüeller iyiliği tercih ederler gibi bir önerme tutarlı bir önerme değildir. Oysaki insan doğası ister eşcinsel olsun ister heteroseksüel olsun her zaman için iyi olanı ister. Kötü olan onun kendi doğasının bir parçası değildir. Kötülük insanın özgürlüklerinin sınırlandırıldığı ya da insanın varoluşunun yok edilmeye çalışıldığı durumlarda varlığını koruma çabasından başka bir şey değildir. İnsanın varlığını koruma çabası barış ve güven içinde olmayan toplumlarda kötülüğe zorlanır. Bu kötülük iktidarların kendi güçlerini korumak adına yürüttükleri politikalardan başka bir şey değildir.
 
Eşcinseller de kendi, doğasının zorunluluğundan kötü olana değil iyi olana yönelmişlerdir. Ancak toplum kendi ahlaki değerleri ile eşcinselliği kötü gördüğü için eşcinsellerin de bütün insanlar gibi kendileri için iyi olanı yaşadığını maalesef düşünemez. Hatta bu insanlar daha da ileri giderek heteroseksüelliğin doğal, eşcinselliğin doğal olmadığına kadar vardırırlar. Kendi yasalarının gereği olarak insan doğasını hiçe sayarak eşcinselliği yasak, günah ve hastalık görürler. Doğanın ve insanın tek bir şey üzerine kurulduğuna onun da heteroseksüellik olduğuna körü körüne bağlanırlar. Bu körü körüne bağlılık ister devlet adına isterse din ya da tıp adına olsun insanın zorunlu doğasının gereği bütün bu kendi yasasını koruma katılığı özgürleşmek isteyen insanlar tarafından dönüştürülebileceğini hali hazırda dönüştürüldüğünü maalesef kavrayamazlar.
 
Eşcinselliği yasak, günah ve hasta olarak görenler heteroseksüelliklerini kendi mutluluklarının nedeni olarak gördüklerinden bir gün heteroseksüel mutluluklarının eşcinsellik tarafından tehlikeye düşürüleceğini ya da sınırlandırılacağını düşünerek korkularının esiri olurlar. Ayrıca mutluluklarının nedenini, heteroseksüelliğe indirgeyerek,  heteroseksüelliği mutluluktan ve iyilikten öncel olarak düşünürler. Böylece bir başka akıl tutulması daha yaşarlar. İster kadın, erkek, zenci, beyaz, Türk ister Kürt olsun iyilik ve mutluluk hepsinde aynı derecede ve bütün bu kimliklerden öncel bir varoluştur.
 
Ancak bazıları eşcinsellerin mutluluklarını ve özgürlüklerini, yani varlıklarını var olma biçimlerini engellenmeye başladığı zaman eşcinseller hüzne ve acıya meyleder. Eşcinselleri acıya ve hüzne sürükleyen kendi varoluşlarından kaynaklanmaz bu içinde yaşadıkları toplumun ya da devletin demokrasiyi bir yönelim değil de, bir tercih olarak görmesinden kaynaklanır.  Eşcinsellerin içinde yaşadıkları toplumlar  eşcinselliği kendi norm ve iktidarının yarattığı akıl tutulması ile hep kötü ve yanlış görür. Bir tarafa hep iyi ve doğru olan heteroseksüellik diğer tarafta hep kötü ve yanlış olan eşcinsellik .
 
Bazı inançlı Müslümanların da akıl tutulmasını yaşadıklarını görüyoruz. Benzer düşünme biçimi kendi kazdıkları kuyuya kendilerini düşürecek kadar derin felsefi ve siyasi hatalar taşıyor. Bu düşünce sekmesi bazı inançlı insanları tanrıyı inkara kadar götürebilecek kadar tehlike arz ediyor. Bunu neden mi diyorum çünkü bu insanlar Tanrının yasasına değil de insanın yasasına körü körüne inanıyorlar. Bu insanlar körü körüne yazılı bir metne inandıkları gibi yazılı metnin yoruma açık olamayacak kadar tanrının gücünü dilin ilk ve gerçek anlamıyla sınırlamış oluyorlar. Bu ne din ne de dil felsefesi adına mümkündür. Çünkü bu iyi ve kötünün bazılarında var bazılarında yok diyen önermesine inanmaktan geçer ki bu önerme tanrının bir buyruğu değil olsa olsa insanın kendince yorumladığı sıradan yorumdan başka bir şey olamaz. İyi bir Müslüman doğası gereği iyi ve güzeli ister tıpkı eşcinseller gibi, aralarında hiçbir fark yoktur. Yeter ki iyi ve güzeli isterken başkalarının iyiliğini ve güzeli yaşama hakkını engellemeyelim. Siyasi yasalar ya da din yasaları ile tanrının doğasını ve insanın doğasını birbirine karıştırmayalım. Hiçbir din ya da yasa tanrının doğası ve insanın doğasının üzerinde değildir. Bunun tam tersi olduğunu göstermeye çalışanlar dinin tanrıdan devletin ise insandan üstün olduğuna inanan akıl sekmelerinin ürünüdür. Oysa bu doğa demokrasinin zorunlu doğası olan iyiliğin ve güzelin yaşanması üzerine kurulmuştur.
 
Bugün insanlar demokrasinin doğası gereği kendi mutlu doğasının da çabası sonucunda güven ve barış içinde yaşamak için elinden geleni yapmaya devam ediyor. Eşcinsellik de demokrasi gibi bir yönelimdir. Eşcinseller de mutlu olmak, güven ve barış içinde yaşamak istiyor. Eşcinseller de diğer bütün insanlar gibi doğasından kaynaklanan cinselliği özgürce yaşamak istiyor.
 
Bir başkası tarafından ister din ister devlet adına ya da norm ve ideoloji adına olsun eşcinsellerin, dindarların, Kürtlerin, Ermenilerin, inançsızların ve kadınların iyiyi ve güzeli yaşama çabası engellenmediği sürece -bu ancak demokrasi içinde mümkündür- insanlar hep birlikte barış ve güven içinde yaşabilir. Yeter ki demokrasiyi insanlar için iyi ve güzel olanı yaşatan bir sistem olduğuna, anlama ve kavrama gücümüzle ikna olalım.  Demokrasi bütün bunlardan dolayı tercih değil yönelimdir, iyiye ve güzele imkan veren zorunluluktur.
 


Etiketler: yaşam
nefret