29/11/2008 | Yazar: Aydın Öztek

Aydın Öztek


Aydın Öztek
New York'ta yaşayan Deniz Buga, farklılıkları samimiyetle anlatmayı ve 'yaşayan' filmler yapmayı hedefliyor... Deniz Buga, 26 yaşında, genç bir sinemacı. İlk olarak ‘Kardeşler’, ardından da ‘Uyku’ adlı filmleriyle, yurtiçi ve yurtdışında bir sürü festivalden ödül topladı. Bir eşcinsel aşk üzerine son filmi ‘Çarşambalar’ (Wednesdays) ile, 56. San Sebastian Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü almaya hak kazandı. Kaos GL muhabirlerinden Aydın Öztek'in röportajı.

Şu anda, dünyanın önde gelen okullarından NYU Tisch’te sinema üzerine master yapan Deniz, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler mezunu. Üniversite içinde açılan Mithat Alam Film Merkezi’yle birlikte, yönetmenlerle tanışma, söyleşilere katılma fırsatı bulduğunu söyleyen Deniz, sonunda kendi yazdığı senaryosunu çekmeye karar verdi.

‘Çarşambalar’ adlı filminden biraz bahseder misin?

‘Çarşambalar’, her çarşamba günü kışladan çıkıp şehre (New York) gelen genç bir askerin siyahi Budist bir adamla yaşadığı sessiz aşkı anlatıyor. İki karakter de, çarşamba günlerine sıkıştırılmış bu iki saatlik aşklarının imkânsızlığının farkında olarak yaşıyorlar bu saatleri, geleceği olmadan şimdide dokunuyorlar birbirlerine. Film New York Üniversitesi’ndeki çalışmalarımın bir devamı. Aynı üniversitenin oyunculuk bölümünden iki genç oyuncu Jabari S. Brisport ve Juan Grafton Delgado filmde yer alıyor. New York’ta birçok proje yapan Joshua Hetzler de filmin yapımcılığını üstleniyor. ‘Çarşambalar’, dijital ekipmanla çekilmiş bir film.

Neden eşcinsel bir aşkı anlatmayı seçtin?

Bazen sen seçmezsin, o kendi gelir...

Karakterlerin neden bu kadar uç noktada? Biri asker, diğeri Budist bir adam…

Öyle bir şekilde büyüyoruz ki, bize benzemeyen, hep kapının dışında kalıyor. Alevi bir kızla, Sünni bir çocuğun aşkı yasaktır hâlâ mesela ve birbirlerine baştan yaklaşmamaları gerektiğini önce o Alevi kızla, Sünni çocuk bilir. Bir anlamda kendilerini sansürlerler, kimi sevip kimi sevemeyecekleri bellidir. ‘Çarşambalar’da, karakterlerden biri Amerika’nın kırsalı Ohio’dan, Katolik, beyaz ve asker; diğeri ise New York’ta yaşayan siyahi bir Budist. Her koşulda eşit olmak için çok farklılar, bir arada kalabilmek için çok ayrılar. ‘Çarşambalar’ buna bakıyor biraz, koşulların bizi biçimlendirmesine, neyi sevip neyi sevemeyeceğimizin, bedenimizi kimlerle paylaşıp paylaşamayacağımızın başkaları tarafından, sosyal düzen tarafından belirlenmesine bakıyor.

‘Çarşambalar’, militarizm konusunda neler söylüyor?

Filmin karakterlerinden biri asker. Birleşik Devletler’de parasal olarak sıkıntıda olan Orta Amerika ailelerinin çocukları orduya giderler, keza ordu para verir, çocuk da para kazanır. Kendiyle ve bu dünyayla ne yapacağını bilemeyen genç erkeklerin bir araya gelip kendilerini işe koşarak hayata anlam verdikleri bir yerdir ordu, erkekliğin öğrenildiği bir yerdir. Filmin ana karakteri işte bu debdebeli mekânı, kışlayı, her çarşamba, ardında bırakıp şehre, Budist adamın huzur dolu evine geliyor.

Filminin ödül alması konusunda ne düşünüyorsun?

Film ilk kez eylül ayında San Sebastian Film Festivali’nin kısa filmler bölümünde gösterildi. İzleyici ile film arasında ilginç bir bağ oluştu, bunu görmek güzeldi. İsrailli sinemacı Amos Gitai’nin başkanlığındaki jüri de filme ‘Özel Ödül’ verdi.

Nerede izlemek mümkün?

İspanya’dan sonra film birçok festivali dolanacak, şu an filmin tanıtım ve dağıtımı ile ilgileniyoruz. Yeni yılla beraber Türkiye’deki festivallerde de olacak film. IF İstanbul ilk durağımız olabilir.

Sinemanın, eşcinselliği görünür kılmasına rağmen, eşcinsel aşkı, sadece yatakta yaşanabilir kıldığını düşünüyor musun?

Hangi filmlere baktığımız önemli burada, Wong Kar Wai’nin ‘Happy Together’ı, Fassbinder’in bir yığın filmi, Almodòvar’ın işleri vs. eşcinselliği, eşcinsel aşkı samimiyetle anlatır, yeni ve yaşayan bir gözle gösterirler. Ben yaşayan filmlere ve temsillere bakmayı tercih ediyorum.

‘Kardeşler’ filminde eşcinsel bir çiftin yatak sohbeti vardı. Kardeş gibi olan iki sevgiliden bahsediyordun...

‘Kardeşler’ oyunbaz ve sevimli, ‘Çarşambalar’ daha sessiz ve gri tonlu bir film sanırım. ‘Kardeşler’deki iki sevgilinin dünyası o küçücük odada, kimsenin dokunamayacağı bir dünya iken, ‘Çarşambalar’daki ikiliyi, dışarıdaki dünya rahat bırakmıyor.

Şu anda yeni bir projen var mı?

İlk uzun metrajlı filmimin senaryosunu yazıyorum şu anda, İzmit Körfezi’ni mekân tutan dalgalı bir baba-oğul hikâyesi üzerinde çalışıyorum.

Eşcinsel temalı filmler yapmaya devam etmeyi düşünüyor musun?

Türkiye’de azınlık grupların görünürlük sorunu olmuştur, eşcinselliğin de görünürlük sorunu var, hak sorunu var. Konuştukça, gösterdikçe, altını çizdikçe bazı şeyler değişiyor.

Sinemada eşcinselliğin moda olduğu fikrine katılıyor musun?

Hangi filmlerden bahsediyoruz tam olarak? Ana akım Türk filmlerinde parodiye kaçmadan, komedi unsuruna dönüştürülmeden çizilmiş çok eşcinsel karakter hatırlamıyorum ben. Arthouse’ta daha gerçekçi eşcinsellik temsillerine rastlıyoruz, ama o da izleyiciye ulaşmıyor. Evet, dizilerde ya da ana akım filmlerde eşcinsel karakterler daha çok tezahür ediyorlar, ama bu eşcinselliğin bilinen temsillerini, Türk toplumu içindeki anlamını ve yerini sarsmıyor, tam tersine halihazırda işleyen eşcinsellik diskurunu yeniden ve yeniden kuruyor. Moda olan da, ‘bir de eşcinsel karakterimiz olsun, batılı duruyor, hem de seyirci gülüyor’ gibisinden bir moda ve bu modadan kimseye hayır gelmez.

Etiketler: kültür sanat
İstihdam