07/10/2013 | Yazar: Melike Çakal

Ahlaksızlık yapmaya programlanmışım ben, kırmızı noktalı bir hayat çizmişim kendime.

Evet, karar verdim: Sadece bir günlüğüne çok ahlaklı ve namuslu bir insan olacağım. Bu kutsal vazifemi yerine getirmek için de bana kılavuzluk edecek bir kaynak lazım. Dolayısıyla çarşıdaki kitapçıma uğradım ve raflara şöyle bir baktım.
 
Kitap 1 : Doğru ahlakla gelen güzellik
 
“Bu ne ya?” falan oluyorum bir saniyeliğine ama ciddi olmam gerek bu konuda. Hemen otokontrol sistemimi aktive ediyorum ve kitabı alıyorum.
 
Bakalım içinde neler yazıyor?
 
Ahlak, her şeyin başıdır. Namusu olmayan bir insan okyanusta yol alan pusulasız bir gemiye benzer.                   
 
Öyle olsun bakalım, güverteye sağlam basalım dedim ben de. Sonradan bir fırtına koparsa ne olacak ama onu bilemem işte.
 
Karşı cinsin dikkatini çekmeyecek tarzda kıyafetler giyinin. İleride anne olursanız, bununla ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.
 
Kitabın tavsiyesine uyuyorum ve her yanımı sansürleyen bir elbise alıyorum. Tabi ki de rengi siyah, ne sandınız? Kırmızı renk olsaydı direk tahrik unsuruymuş. Bu sayede hangi rengin ne kadar ahlaklı olduğunu da öğrenmiş bulundum. Okumaya devam ediyorum.
 
Şehvet dolu bakışlardan kaçının, her ortamda girişken olmak iyi değildir.
 
Yolumun üzerinde sıra sıra kafeler dururken uğrayıp da bir fincan kahve içmeyecek miyim? Halt etmişsiniz, hemen dalıyorum içlerinden birine. Bir de ne göreyim, yan masada acayip seksi bir erkek oturuyor. Dikkat, şehvet! Sen dur, bekle tam niyetli olduğum güne denk gel. Harikasın canım.
 
İçim kıpır kıpır etmesine rağmen kitabımda yazanları birer birer gerçekleştiriyorum. Gözlerimi ondan kaçırıyor, başımı da önüme eğiyorum. Böylelikle seksi adamı da kaybetmiş oluyorum, azize olmama saatler kalmış haberim yok.
 
Geriye yapacak ne kaldı derken kitaptaki "Altın Kural" bölümüne geldiğimi fark ettim. Öğrenelim bakalım.
 
Eşiniz ya dostunuz fark etmeksizin çevrenizde gördüğünüz insanlar ahlaken bir yanlışlık içerisindeler ise vakit kaybetmeden onları uyarın.
 
Hey, burada DUR! bakalım. Başından beri sustum, sesimi çıkarmadım. Hocadır dedim, saygıda kusur etmedim. Bana ne öğütlediysen onu hayata geçirdim, iki mucizeyi de gerçekleştirdim ama bu altın kural denen zırvalığı ASLA hoş göremem!
 
Ne demek ya, kim olduğunu sanıyorsun sen? Hangi sıfatla benim hayat arkadaşımın ya kankamın iç işlerine burnunu sokuyorsun? İnsan denen canlı bile özünde tek tip değil, kimisi sarışın kimisi ise kahverengi gözlü. Herkes kıskanç olmadığı gibi, dürüst insana rastlamak da mümkün bu hayatta.
 
Tüm bu realiteye karşılık sen ne yapıyorsun peki? O çok bilmiş laflarınla sayfalar dolusu yönetmelikleri ardı ardına sıralayarak insanın sinirlerini bozan yazılar açığa çıkarıyorsun. Düşüncelerin de hep sansür üzerine, özgürlük namına bir şey bulmak çok güç.
 
Ben senin bildiğin o edepli kadınlardan değilim güzelim, olmak da istemiyorum 24 saatliğine geçerli olsa bile. Ahlaksızlık yapmaya programlanmışım ben, kırmızı noktalı bir hayat çizmişim kendime. Namusu paspas etmişim kapımın önüne, ayaklar altına almışım. Hiçleştirmişim çoktan, değeri yok benim gözümde. 

Etiketler:
nefret