15/08/2016 | Yazar: Rahmi Öğdül

Ve şimdi bir kriz durumunda, deneyim ile deneyimsizlik arasındaki o ince çizgideyiz: İlişkisizliğin dijital otoyolları mı, birbirimize dokunacağımız doğanın deneyim alanı mı? Bir hekim olarak yoldan çıkmayı öneriyorum.

Kıyıdan denize uzanan iskelenin en ucuna doğru yürüdüm; derin ve soğuk sulara kendimi bırakmak istiyordum sadece. Hiçbir şeyin şok etkisi yaratmadığı bir dünyada kendi şokumu kendim yaratmak; kayıtsızlığın, aldırmazlığın yüzer-gezerliğinden kurtulmak; yara alıp sulara batmak. Yaralanmak yaşadığını duyumsamak ve yaşadığımız dünyada olup bitenlere şaşırmaktır. Atladım sulara. İmge bombardımanı altında kor gibi kızarmış bedenimin soğuk sulara değdiğinde çıkardığı “cozzz!” sesini sahildekilerin işiteceğini düşünerek etrafıma bakındım, ama herkes kendi âlemindeydi, sadece ben işitmiştim. Kişisel şokum ne bende ne de ötekilerde şok etkisi yarattı. Şaşırmadım.

Şoklara karşı bağışıklık kazandık; hiçbir şey şaşırtmıyor ve şok etmiyor. Şoklardan etkilenmeyen bedenlerin yaşadığı bir dünyada avangardların, şok yöntemiyle bizi kendimize getireceklerini düşünmeleri biraz değil, bayağı safdilliliktir. Gerçekliği parçalara ayırıp montaj yöntemiyle yan yana getirerek kolajlarla şok etkisi yaratma ve gizli anlamı bu kolajlar sayesinde ortaya çıkarma çabası, her şeyin yıkıldığı bir coğrafyada işe yarar mı gerçekten? Önce parçalamalı, sonra da montajlamalıydık. Fakat bizden önce davrandılar ve şimdi hep yıkım aşamasındayız; fiziksel çevremiz, doğamız, konutlarımız, kentler, kurumlar, ilişkilerimiz yıkılıyor; bir inşaat şirketi Picasso’nun mottosunu, kendi mottosu yapmış ve Picasso’yu müteahhitleştirmiştir: “Her yaratıcı hareket, öncesinde bir yıkımla başlar” ve en avangard sloganlar egemenlerin sloganı olunca yıkımın propagandasını yapmak onlara, bu yıkımdan nasıl bir yapım çıkaracağımızı düşünmek de bize düşmüştür.

Southern Gothic, Maggie Taylor

Çıktım sudan. Çıplak ayaklarıma batan çakıllarda yürüyerek bahçe içine girdiğimde, bizi şoktan koruyan koruyucu kılıfın bahçe olduğunu fark ettim. Zeytin ağaçlarının altında ağustos böceklerinin çiftleşmek için deli deli çıkardıkları sesleri dinledim bir süre, sonra birden dijital dünyanın “techno beat”lerine dönüşüverdiler. Bahçe, deneyimden kaçarak sığındığımız sığınak. Cennet bahçesinden kovulduğumuzdan beri yeryüzünde sahte cennetler yaratmaktan asla vazgeçmedik. Mutlak deneyimsizliğin göksel ve kutsal bahçesinden bedenli varlıklar olduğumuzu fark ettiğimizde kovulmuş ve bahçeyi incir yapraklarıyla örtünerek terk etmek zorunda kalmıştık. Ama geçmişin özlemi olarak bedensiz bir bahçe düşü hiçbir zaman yakamızı bırakmadı. Şimdi dijital bahçenin bedensiz varlıklarıyız, ne yeryüzü ne de başka bedenler nüfus edebiliyor bize. Yapay olarak iklimlendirilmiş ve ışıklandırılmış dijital bahçelerde evcil doğa imgeleriyle oyalanıyoruz; ağustos böceklerinin çıkardıkları ve sürekli ritim değiştiren bedensel sesleri, dijital ortama aktarılıp “loop”a alındıklarında, durmadan yinelenen tekno-müziğin tekdüze ritmidir ve bedenlerimiz bu tekno ritimle devinen parlak yüzeyli ekranlar gibi.

Dünyevi hazlar bahçesinden dijital hazlar bahçesine geçerken pek zorlanmadık. Doğadan bahçeye adım atar atmaz, zaten bedenlerimizin kudretini temsilcilere teslim etmiş ve dijitalleşmeye hazırdık. İçerisi: bahçe; dışarısı: doğa. “En dikkatlilerin bile aklına eşikte durup düşünmek gelmemiştir, en çok düşünmeleri gereken yerde” diye yazıyor Nietzsche. Evet, eşikte, bahçeyi doğadan, düzeni yıkımdan, varlığı hiçlikten, anlamı anlamsızlıktan ayıran eşikte durup düşünmemiz gerekiyor şimdi. Deneyimsizlik ile deneyimi ayıran o ince çizgide. Demokritos’tan beri varlığı bölünmez, yok olmaz olarak tanımladık ama bu haliyle varlık deneyimsizdir ve filozof varlığın deneyim alanı olarak boşluğu, hiçliği, anlamsızlığı önermişti, duymadık.

Olumsuzladığımız hiçlik ya da boşluk, atomların yoldan çıkarak çarpıştıkları, ilişki kurdukları, yeni dünyalar yarattıkları deneyim alanıdır.

İlişkisizliğin, deneyimsizliğin dijital otoyollarında seyrediyoruz şimdi. Hippokrates’in tıbbında “krisis” terimi, hastalıkların seyrini belirlemeye yarayan ani değişimleri ifade eder. Ve şimdi bir kriz durumunda, deneyim ile deneyimsizlik arasındaki o ince çizgideyiz: İlişkisizliğin dijital otoyolları mı, birbirimize dokunacağımız doğanın deneyim alanı mı? Bir hekim olarak yoldan çıkmayı öneriyorum.


Etiketler:
nefret