28/07/2010 | Yazar: Yıldırım Türker

Gözyaşları dökerek, kimileyin iyi yazılmış metinleri yeri geldiğinde okuyarak içtenliğine inanılmasını bekleyen Başbakan ve gözü nemli adamlarının öncelikle bilme

Gözyaşları dökerek, kimileyin iyi yazılmış metinleri yeri geldiğinde okuyarak içtenliğine inanılmasını bekleyen Başbakan ve gözü nemli adamlarının öncelikle bilmeleri gereken şey şu: Kendi başlarını yiyebilecek Kürt düşmanlığının üretim merkezlerinden biri de partileridir.

Hükümet partisinin Kırıkkale milletvekili, memleketinde bir kıraathanede ya da artık kimse kıraat etmediğine göre bir kahvehanede kendini çok rahat hissetmiş. Memleketin kimi yöresi insanının çalışkan, kiminin tembel olduğundan dem vurduktan sonra asıl bombasını patlatmış: “Kürtler artık çok çalışıyor, her şeyi ellerine almaya başlıyorlar. Yakında Türkler azınlık olacak ve bir zamanlar Türkler varmış diyecekler. Bir an önce gözümüzü açmamız lazım. Çalışkan olmak zorundayız.” Meclisimizin kimlerle dolu olduğunu sanıyordunuz? İşte size, memleketlisiyle okey taşları susturulduktan sonra sohbete koyulan birinin incileri. 
Söz konusu Türk beyefendinin adı, Vahit Erdem. Kendisine bir mim koyalım. Kürtlerin Ermeni sınırına kadar dayandıklarını ilan edip ırkını galeyana getirmeye özenen bir Cemil Çiçek de unutulmadı zaten. Ama yakın zamanda AKP Türkleri iyice coşmuşa benzer. 

Halil Bakırcı adında bir milli temsilcimiz de ikinci karıları Kürt alıp olayı halledelim diyordu, yüzü hiç kızarmadan. Kürt sorununun kumalık kurumuyla çözümü başlığı altında ileride bir tez olarak geliştirilebilir. Kürşat Tüzmen aşağı kalır mı? O da Erdem’in sözlerini destekleyip aksini düşünebileceklere “şerefsizler” diye bağırmış. 

Apaçık ortadadır. Bu adamlar da selefleri gibi, kendilerini bu toprakların gerçek sahibi kabul ediyor, istediklerini kapı dışarı etme, şerefsiz, hain ve benzeri ilan etmekte bir beis görmüyorlar. Maalesef AKP, Kürt açılımını kendi partisi içinde gerçekleştirememiş besbelli. 
Gözyaşları dökerek, kimileyin iyi yazılmış metinleri yeri geldiğinde okuyarak içtenliğine inanılmasını bekleyen Başbakan ve gözü nemli adamlarının öncelikle bilmeleri gereken şey şu: Kendi başlarını yiyebilecek Kürt düşmanlığının üretim merkezlerinden biri de partileridir. Başbakan BDP’yi hiçe sayarsa, hükümet attığı adımları tepkilere bakarak usulca geri alırsa, partinin ileri gelenleri, düşman-hasım- işgalci ilan ettikleri ırka karşı ırkdaşlarına yol göstermeye kalkarsa ne şehitlerin sonu gelecek ne özellikle Anadolu’nun batısı ve Karadeniz’deki Kürt karşıtı nümayişlere karşı önlem alınabilecektir. 
“Karadeniz’in Aydınlık Yüzleri Platformu” üyeleri Giresun’da bir yürüyüş yaptı. Karadeniz’in bu güzel insanları aralarına Belediye Başkanı ve Ziraat Odası Başkanı’nı da aldıkları yürüyüşün sonunda bir açıklama yapmış. “Mevsimlik tarım işçisi olarak yıllardır bölgemize gelen işçilere, Kürt kimliklerinden dolayı ambargo uygulanması iddiaları, Rize’de aynı nedenle işten atılan Kürt işçilerine ilişkin haberler, biz Karadenizlileri kaygılandırıyor. Bölge emniyet güçlerinin Giresun’da katıldığı bir zirvede alındığı iddia edilen ‘Kürt işçilerin bölgeye sokulmamasına’ ilişkin insanları potansiyel suçlu olarak gösteren kararlar, hukuken ve insanlık gereği kabul edilemez.
İnsanların çalışma hakkı ve seyahat özgürlüğünün engellenmesi, insanlık onurunu aşağılayan uygulamalara tabi tutulmaları, hukuksuzluktur ve insan haklarına aykırıdır. Bu düşmanlık havası, Karadeniz’in kardeşlik ruhuna aykırıdır. Karadeniz coğrafyası, farklı kültürleri ve kimlikleriyle bir kültürler mozaiğidir. Türk, Gürcü, Laz, Çerkes, Ermeni, Hemşinli, Rum... Yeşilin ve mavinin her tonuyla oluşmuş Karadeniz misali, bizler hiç kimseye, hiçbir kültüre yabancı olmamış topraklarımızda insanların onuru, emeği ve ekmeğiyle oynanmasını asla kabul etmeyeceğiz.” Bu yazıya umudun sızdığı çatlak da bu işte. Azınlıkta görünseler de ayrımcılığa, insanlık onuruna sahip çıkmaya yeminli insanlar. 
Mevsimlik işçilerin hayatı üstüne düşünmüşlüğümüz var mı? Onlara reva görülen muamelenin onlarca yıldır hayatımızı zifire bulamış savaşla bir ilişkisini kuramıyor musunuz?
Bir televizyon kanalında onların hayatını odağına alan bir dizi, Kasaba, Alevi propagandası yapıyor iddiasıyla ölüme mahkum edilmiş, reytinge teslim edilip sona erdirilmişti. Yakın zaman önce onları bir kez daha anmak zorunda kalmıştık. Ölü olarak çıkabilmişlerdi ancak karşımıza. Hatırlayalım. 
12’si çocuk 23 sürgün işçi, Adıyaman’ın Kahta’sından Karadeniz’e fındığa giderken yurttaşlık dersinde öldürülmüştü. Niğde’de de başka bir mevsimlik köle kafilesini taşıyan minibüsün otobüsle çarpışması sonucu 19 kişi yaralanmış, 15 yaşındaki Vahap da ‘olay yerinde’ ölmüştü. Adıyaman’dan fındık toplamak için Giresun’a gelen 19 yaşındaki Bayram’la 17 yaşındaki Yılmaz, Bulancak ilçesi sahilindeki iskelede denize girmiş, boğularak ölmüştü. Onlar, kibar deyişiyle mevsimlik tarım işçisiydi. Mevsimlik işçilerin neredeyse tamamı, Güneydoğulu Kürt. 
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platform Sözcüsü Abdullah Aysu, mevsimlik tarım işçilerine “kırsal kesimdeki yoksulların en yoksulu” diyor. Bianet’e anlatmıştı. Aysu, “Normal şartlarda kendi topraklarında doyabilirler. Ama çatışma nedeniyle bu gerçekleşemiyor. Yerinden edilmiş olanlar da var. Hayvancılıkla, toprakla uğraşamıyorlar. Üretebilseler, bunu satabilecek mekanizmalardan yoksunlar. Yaşadıkları Güneydoğu politikalarıyla doğrudan bağlı” diye ekliyor. 
Sayıları kayıtlara göre 190-200 bin civarında. Ama tarım sektörü uzmanları, mevsimlik işçilerin ailecek çalıştıklarını, çocukların da çalıştığını, kayıt dışılığın yüksekliğini hesaba katarak, bu rakamın gerçekte bir milyona yakın olduğunu tahmin ediyor. Aysu’nun verdiği bilgilerle birlikte, mevsimlik tarım işçilerinin yaşadıkları şöyle: 

Çalışma alanları: Büyük toprak ağalarının işlerinde ya da toplama işinin hızla yapılması gereken fındık gibi alanlarda çalışıyorlar. Orta Anadolu’da soğan, şeker pancarı, kayısı, Çukurova’da pamuk, Ege’de yaş sebze, zeytin, Karadeniz’de fındıkta çalışıyorlar. Toplama, çapa, kurutma, serme işlerini üstleniyorlar.

Süre: Yılın dört ayında biriktirdikleri parayla geri kalan sekiz ayı da geçirmeye çalışıyorlar. 

Düşük ücret: TÜİK verilerine göre 2005’te erkek bir mevsimlik işçinin ortalama günlük ücreti 18,06, kadın mevsimlik işçininkiyse 13,62 YTL’ydi. En düşük ücret kadınlar için Hatay’da 10,83, erkekler için Aydın’da 12,82 YTL’ydi. Devlet işletmelerindeki erkek mevsimlik işçininki 25,60, kadın mevsimlik işçininkiyse 23,12 YTL oldu.

Aracılara komisyon: Mevsimlik işçiler ücretlerinin bir bölümünü “elci”, “dayıbaşı”, “çavuş” denen aracılara komisyon olarak veriyor. İşçilerin yaşadıkları yerden çalışacakları yerlere ulaşımını, nerede, hangi işlerde çalışacağını da bu aracılar düzenliyor.

Sosyal hakları yok sayılıyor, dışlanıyorlar: Çoğunlukla kamyonların kasalarına doldurulup istif şeklinde taşınıyorlar. Genellikle çadırlarda kalıyor, sağlıklı su ve kanalizasyona erişemiyorlar. Sağlık sorunlarını kendileri çözmek, maliyetini üstlenmek zorundalar. Bu süre çalışma süresinden sayılmıyor. Sosyal güvenceleri, sigortaları yok. Köylüler mevsimlik işçileri genellikle içine kabul etmez.
Doğu’dan Karadeniz’e yolculukları iki gün sürüyor. Zaman kaybetmemek için mümkün olduğunca molasız yolculuk ediyorlar. Bazen minibüslere 20, kamyonların arkasına 40 kişi biniyorlar. 
Ordu’da bir çadırkent onları bekliyor. Turnasuyu deresi boyunca kurulmuş çadırkentte yaklaşık 400 çadırda 3 bine yakın işçi kalıyor. 
Bu en beter mülteci kamplarını hatırlatan çadırların başında 24 saat polis bekliyor. Günde 20 bin lira kazanabilmek için 10 saat fındık topluyor. Daha o paralardan yüzde 10 komisyon verecekler, nakliyeci tacirlerine. 
Ne sıkıcı konular, değil mi? Bu memlekette ne önemli konular varken; tam da Başbakan’ın gözyaşlarıyla yüreğimiz ısınmışken. 
Başbakan, mevsimlik kölelerin temsilcileriyle görüşmeyi reddediyor işte. BDP’yi yok sayıyor. Emrindeki Genelkurmay Başkanı gibi, için için onlara dağın daha yakışacağını düşünüyor besbelli. 
Mevsimlik işçiler artık tamamıyla kimsesiz. 
Büyüklerinden yüz bulan küçük kan esnafı, onlara köleliği bile çok görüyor. Oradan kazandıkları üç beş kuruşta bile gözleri var. 
Nefret söylemi, meşru hâlâ.


Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam