27/05/2010 | Yazar: KAOS GL

Dövme ve sair  beden süsleri Batı’ya denizaşırı topraklardan geldi. Batılı insan sadece damgayı, damgalamayı biliyordu.

Dövme ve sair  beden süsleri Batı’ya denizaşırı topraklardan geldi. Batılı insan sadece damgayı, damgalamayı biliyordu. Yunanlılar kaçak köleleri, Romalılar Hıristiyanları kızgın demirle dağlayarak damgalarlardı. Ortaçağın Hıristiyan Avrupa’sı ise heretikleri damgalamakla yetinmedi, ateşe de attı.

Batılı insan denizaşırı topraklardaki “keşif”lerinde ilkelin bedenini de keşfetti. Oralarda yüzleri dahi dövmeli yerliler gördü. Denizciler Pasifik adalarına yaptıkları uzun yolculuktan  bedenlerinde dövmelerle  döndüler.

Kaptan Cook güney denizlerine yaptığı ikinci keşif gezisinden dönerken dövmeli yerliler de getirdi. Onu başkaları izledi. Getirilen yerliler panayırlarda, ucube gösterilerinde, sirklerde, on sent müzelerinde özürlülükle birlikte teşhir edildi.

Dünyanın ilk büyük showman’i “ek gösteri”lerin yaratıcısı, her şeyden para kazanmasını bilen, bunu yaparken de hiçbir etik değer tanımayan P.T.Barnum, ucube gösterilerinin yaygınlaşmasında etkili olmuştu.  Gözbağcılığı ve bayağılığı bir araya getiren P.T.Barnum özürlü insanları eğlence endüstrisinin seyirlik nesneleri haline getirdi. Bir tür pornografi, özürlülüğün pornografisi. Onun etik tanımazlığı bununla da kalmadı. Cücelerin, iğne kafalıların, köpek suratlı adamın arasında bedenleri ve yüzleri dövmeyle kaplı yerlileri de kattı. Kendince bir irkiltici ve aynı zamanda eğlendirici bir tuhaflıklar kataloğu oluşturdu.

Dövmeli ilkelin teşhiri beyaz insanın biyolojik, ırksal üstünlüğü savını meşrulaştırıyordu.  Dövmeli ilkelin bedenine baktığında kendini kusursuz ve sağlıklı hissediyordu.  Dövme, ilkelliğin, yabanıllığın işaretiydi. Denizaşırı kültür, bu kültürün bedene işlenmiş sembolleri tuhaflık olarak algılandı Kolonyalist algıya göre dövme ötekinin bedenindeki damgaydı.
Batı toplumlarında dövmeyi yeraltı dünyasındaki kriminal unsurlar, mahkûmlar, toplumdışılar, asker kaçakları, fahişeler, muhabbet tellalları benimsediler. 1860’larda suçluluğun kalıtsal olduğunu kanıtlamaya çalışan kriminolog Lombroso dövmeli insanlar üzerinde araştırma yaparak suç ve dövmeli  beden arasında ilişki saptamak istedi . Dövmelilerin vahşi arzuları olan, atavistik olana bağlı ve çoğunun “toplumla savaş halinde” insanlar oldukları sonucuna vardı.

1950’lerde motosikletli gençlik çetelerinde , yaklaşık  on yıl sonra da  uzun  saçlı marihuana içicilerinde görüldü  dövme . Onları dövme yapmanın yansıra kulaklarını  kancalı iğneyle, burunlarını küçük halkalarla delen  punklar izledi.

Dövme Batı toplumunda da hayli zaman dışlanmışlar, alt katmandakiler, kıyıdakiler için farklılığın sembolü oldu.  Rönesans’ın klasik bedenine, steril toplumun sağlıklı bedenine karşı hayasız grotesk beden.  Bedenlerine anlatı yazıyor, orada anlam yaratıyorlardı. Bedeni kültürel kimliğin ifade edildiği ve sunulduğu alana, semboller sitesine dönüştürdüler.   Gelgelelim, püriten orta sınıflar, normaller toplumu toplumdışının bedenindeki sembolleri okuyamıyor, şifreleri çözemiyordu. Bu toplumun algısında dövmeli beden tuhaflığı, ucubeliği ifade ediyordu. Ucube ve tuhaf norm dışında kalanı aşağılamak için kullanılan  sözcükler haline geldiler. Rock müziği dinleyen, savaş aleyhtarı gösterilere katılan  uzun  saçlı karşı-kültür  figürleri ucube (freak),  kimlik mücadelesi yürüten eşcinsel tuhaf (queer ) olarak adlandırıldı. Ama karşı-kültür ve eşcinsel özgürlük hareketleri bu sözcükleri aldı ve gurur duyduğu bir kimliği  ifade etmede  başvurduğu  yeni dilin  anahtar sözcüklerine dönüştürdü (tıpkı daha yakın bir geçmişte  politik rap’çilerin nigger  sözcüğüne yaptıkları gibi).

1980’lerde dövme orta sınıflara ve moda dünyasına geçti. Dövme dükkânları ana caddede, alışveriş merkezlerindeydi artık. Bu dükkânların müşterileri hayatlarını pop psikolog ve terapistlerin diyetlerine, sağlıklı yaşam reçetelerine göre tanzim eden, pozitif  enerji alıp-veren, sağlıklı olmayı saplantı haline getiren insanlardı. Dövme sağlıklı, verimli, üretken bedenin dekoratif öğesi olmuştu.

Fakat 80’lerde dövme, bedende delik açma başka anlamlar da taşıyordu. Bedenin virüse direnişini ve virüsü taşıyan bedeni lanetleyen, dışlayan homofobik topluma karşı mücadelesini simgeliyordu.  AIDS aktivistleri  yalnızlaşma, çaresizlik, umutsuzluk duygularının kırılması, gay haklarının korunması ve genişletilmesi için yürüttükleri mücadelede dövmeye yeni anlamlar kazandırdılar.

Fakir Musafar’ın başlattığı “modern ilkeller” hareketinin de içinde yaralan beden sanatçısı Ron Athey de 80’lerin sonundan bu yana dövmelerle kaplı, delinmiş, HIV- pozitif bedenini direniş sitesi olarak ortaya koyuyor. Pentecostal kiliseye bağlı dindar bir ailenin çocuğu olarak yetişmiş olan bu “modern ilkel” özyaşamsal anlatılar sahneliyor bir bakıma.  Artaud’nun  “vahşet tiyatrosu” anlayışına ve tekniklerine dayandığı, dinsel ikonografiye göndermeler yaptığı, ortaçağın tutku oyunlarından da esinler taşıyan performanslarında iğneler ve ameliyat bıçaklarıyla bedenini deliyor, yaralar açıyor. Ermiş Sebastian’ı,  Mattias Grunewald’ın resimlerindeki acı çeken İsa’yı çağrıştırıyor. Haz ve ıstırabın ötesine geçerek tabuları çiğniyor.


HALİL TURHANLI
halilturhanli@hotmail.com



Etiketler: yaşam
İstihdam