07/11/2009 | Yazar: Atilla Tekyemin

Uzun zamandır Diyanet İşleri eşcinsellik konusunu ele almaya uğraşıyordu ama neresinden nasıl tutacağını bir türlü bilemedi. Bizi boşa koydu dolmadı, doluya koydu almadı.

Uzun zamandır Diyanet İşleri eşcinsellik konusunu ele almaya uğraşıyordu ama neresinden nasıl tutacağını bir türlü bilemedi. Bizi boşa koydu dolmadı, doluya koydu almadı. İlk olarak 2005 yılında konuyla ilgili fetva yayınlayacağını açıkladı. Hem de eşcinselleri ümitlendirerek.

35 kişiden oluşan bir uzmanlar kurulu oluşturulacaktı. Kurul doktorlardan, psikologlardan ve sosyologlardan görüş alacaktı. Konuyu iki veriyi dikkate alarak, yani bilimsel ve ahlaki-dini verileri dikkate alarak ele alacaklardı. Bir de o dönem AB rüzgârı tam gaz estiği için, AB ülkelerindeki mevzuat ve yaklaşım da dikkate alınacaktı.
 
Peki ne oldu? Anlaşılan o ki, uzmanlar, tabii ki burada uzmanlarla kasıt din adamlarıdır, bilimsel veriler karşısında çok şaşırmış olmalı ki fetvanın duyuru yapılmasından 2 ay sonra açıklanacağı duyurulsa da bir daha ses seda çıkmadı.
 
4. Din Şura çağrısında ise ‘eşcinselliğin hastalık mı, tercih mi olduğu’ konusunun, ‘homoseksüelliğin’, travestiliğin ve eşcinselliğin tartışılacağı duyuruldu. Ancak açıklanan şura programındaki tebliğlerin hiçbiri konu ile ilgili değildi. Fetva geri adımından sonra, bu ikinci geri adımın ardından şura kararlarında yer verilmeyebileceği düşünülebilirdi. Ama hayal kırıklığına uğrattı.
 
Bizlerle ilgili karar aynen şöyle: ‘Kamuoyunda tedirginlik meydana getirecek bir şekilde yayılma istidadı gösteren cinsel davranış bozuklukları karşısında İslam’ın bilinen tavır ve cevabı bütün açıklığıyla belirtilmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı, insan doğasına aykırı, müslüman tabiatının hiçbir şekilde kabul edilemez bulduğu her türden cinsel davranış bozukluğu karşısında, toplumun yeterli düzeyde bilgilendirilmesine öncülük etmeli, kişiler hedef gösterilmeden ve rencide edilmeden, sorunların sağlıklı bir şekilde giderilmesi konusundaki girişimlere destek verilmelidir.’

En başta yayılma istidadı sergilediğimiz ve bunun kamuoyunda tedirginlik yarattığı vurgulanmış. Yani bu durum, bir hastalık gibi yayılmakta deniyor. Eşcinsellerin ortaya çıkmasından, artık görünür olmaya başlamasından tedirginlik duyulmuş. İkiyüzlü yaşamaya, heteroseksüel rolü yapmaya devam etmemizi istiyorlar.
 
Ama ardından gelen kısım köprüleri atıyor. ‘İslam’ın bilinen tavrı ve cevabı’. Hangi tavır bu? İran’da bizi idam eden tavır mı, Suudi Arabistan’da linç eden tavır mı, yoksa Osmanlının ılımlı yaklaşımı mı? Neredeki İslam, hangi çağdaki İslam? Orası yok. Peki 3 gün sonra bir eşcinsel katili, benim İslam anlayışıma göre katlettim dediğinde cevaben ne denilebilir? Bunun hesabını kim verir?
 
Devam edelim, ‘insan doğasına aykırı’. Aman dikkat, dinden çıkıp bilimin alanına girdik. Bilim insanları eşcinselliğin doğal bir insan davranışı olduğunu söylüyor. Ve bunu ispat ettikleri birçok bilimsel çalışma bulunuyor. ‘Müslüman tabiatına’ denilmesi anlaşılabilir, insan fıtratı denilmesi anlaşılabilir ama insan doğası sadece inandırıcılığı zedeleyecektir.
 
Son olarak sorunların sağlıklı bir şekilde ‘giderilmesi’ denilmiş. Ortada bir sorun varsa onu çözeriz, gidermek ne yazık ki negatif anlamlarda barındırıyor. Sorunun çözülmesi açısından pozitif bir anlam taşıyor ama sorun teşkil eden şeyin ortadan kaldırılmasını, yok edilmesini barındırıyor, merak eden tdk.gov.tr’den bakabilir.
 
Yalnız bir kısım var ki, ‘kişiler hedef gösterilmeden ve rencide edilmeden’ denilerek gönlümüz alınmaya çalışılmış. Paragrafın tamamından ayrı, sanki tartışmalar sırasında birilerinin ısrarı üzerine eklenmiş gibi. İyi de yıktın perdeyi, eyledin viran. Hedef göstermek bir yana, hiçbir şekilde kabul edilemez olduğumuzu ilan ettin zaten, bundan kötü hedef göstermek mi olur.
 
Sonuç olarak diyanet sessizliğini keşke bozmasaydı. Ya da anlaşılan bizler daha da görünür oldukça, Vatikan’dan farklı bir Diyanet göremeyeceğiz karşımızda. Herkese açılım, bize kapanım.
 

Etiketler: yaşam, din/inanç
İstihdam