28/03/2014 | Yazar: Yıldırım Türker

Yıldırım Türker Diyarbakır Newroz’unu yazdı: Evet, en büyük bayramında Amed’deydim.

Büyükşehirlerin kara duygusuna alıştık. Toplumun, insan kumaşının geçirdiği dönüşümler arasında bana en tehlikeli gelen bu kanıksamışlık hali.
 
Yeni bir hayatın mümkün olduğuna inanmak ve bu inancı militanca savunmak, kentsel mekanda yansımasını bulmalı. Yeni hayatı şehirlerden doğru örmeye başlayabiliriz çünkü.
 
Kanıksadığımızda bizi istemeyen bu karanlık mekan ve yaşattığı hayata boyun eğmiş oluyoruz. Şehri sahiplendiğimizde; ne kadar bizi itip püskürtmeye çalışsa da ona inatla bizim deyip yüzüne gözüne istediğimiz hayatın resimlerini çizmeye başladığımızda soluk alıyor devrim ihtimali. Kent sizin olmaktan çıkmışsa, kendinizi tehdit altında bir gölge gibi hissediyorsanız Diyarbakır’a ille bir uğrayın.
 
Birer küfür gibi birbirini zehirleyen halkalardan oluşan, yasakların dikenli teliyle çevrilmiş kentlerinizde hızla yaşlanıyorsanız en azından orada bir Diyarbakır olduğunu hatırlayın.
 
Newroz meydanında yüz binlerin arasında olmanıza gerek yok, coşup taşmanız için. Şöyle bir yürüyün, sokaklarında.
 
Evet, en büyük bayramında Amed’deydim.
 
Mis kokulu bir bahar gününde özgüvenini kazanmış, şehrine sahip çıkan Amedlilerle birlikte.
 
Herkesin birbirine rahatlıkla dokunabildiği, korkmadan, kuşkulanmadan, kaygılara kapılmadan birbirini görüp işitebildiği bir şehir, benim mümkün olduğuna inatla inandığım hayatı tarif ediyor. Bayramların kutlanış yordamı, o şehrin gücünün en önemli tartılarından biri. Şehrin gücü derken insanlarının o şehir üstündeki gücünden söz ediyorum elbet.
 
Unutulmaz bir Newroz kutlamasıydı. Hayatımda çok nadir tanık olduğum, bu yüzbinleri yekvücut eden coşkuyu paylaştığım için talihliyim.
 
Çok talihliyim, çünkü ruhumun zifire kestiği, hevessiz kaldığım bir hayat dönemecine denk geldi. Beni ensemden tuttuğu gibi çekip çıkardı kara kuyunun dibinden. İnancımı hatırlattı bana.
 
Bir şehir, böyle bir ruh üretebiliyorsa, bu dünyada daha çok işimiz var demektir.
AKP, Amed sokaklarını ‘İstanbul Boğazı’na üçüncü köprü’ vaatleriyle donatmış.
 
İktidar Amed halkına önerdiği dünyayı ilan ediyor böylelikle. Bu afişler, Kürdün, efendi Türkün malıyla övündüğü bir dünya tasviri üstüne üretilmiş. AKP, Kürtlere şimdi hatırlatıp oy isteyecek ne verdi şimdiye dek? Boğaz köprüsü ile Marmaray dışında.
 
Halkının büyük çoğunluğunun politize olduğu bir şehir burası. Yıllardır birlikte direnmeyi, birlikte eylemeyi bilen insanların şehri.
 
Kutlamanın gecesi mutluluktan yorgun düşmüş, bir avluda dostlarımla otururken kanımca her şeyi özetleyecek bir tanıklık yaşadım.
 
Çoğunluğu şehir dışından gelmiş konuklar, gazeteciler, akademisyenler ve milletvekillerinden oluşan bir grup.  Mekan sahibi dostumuz, birazdan Süryani şarabı servis edeceğini söyledi. Oysa yan masada ‘kızlı erkekli’ oturan gençler, daha önce şarap istediklerinde reddedilmişler. El altından şarap ikramı başlayınca gençler bir hışım kalktılar; çok sevip saygı duydukları vekillere rağmen masanın başında dikilip mekan sahibine tavır koydular. Kime olursa olsun bu yapılanın ayrımcılık olduğunu ve bunu çok yakışıksız bulduklarını ilan ederek mekanı terk ettiler.
 
Onlar, özgüven sahibi genç şehirliler. Haklarını savunmayı, itiraz etmeyi, beğenmediklerini eleştirmeyi biliyorlar. Karşılarındaki vekiller de gururla mahçup oluyorlar. Onlar da mahçup olacak adalet duygusuna ve kendilerini mahçup edebilen gençlerle gurur duyma olgunluğuna sahip. Bunu Kürtler iyi biliyor. Ben bir de batıdakilere sesleneyim: Diyarbakır mümkün!! 

Etiketler:
İstihdam