30/12/2008 | Yazar: Salih Canova



‘Elbet bir gün Diyarbakırlı Şaban'ın evlatlığını evlendirebileceği günleri de olacak bu ülkenin, olmalı da. Ama bu gün gelene değin daha kaç yaşamın yok edilmesi "kriminal" kenar süsleriyle meşrulaştırılacak, "kaç testi" paramparça edilecek "suyollarında" bilmiyoruz?’ diyor Kaos GL Dergisi Yayın Kurulu üyesi Salih Canova, tabanca ve bıçak ile Diyarbakır’da yaşadığı evinde evlatlığıyla birlikte öldürülen Şaban Çelen’in ardından.

Aslında bildiğimiz anlamda bir nefret cinayeti olup olmamasından öte, siz yaşamınızı ne kadar "doğal" (her anlamıyla kullanıyorum bu sözcüğü) örgütlerseniz örgütleyin eğer "başka"ysanız hayatınızın trajik bir sonla bitebileceğini, çoğu zaman da bittiğini gösteriyor bu öykü. Şaban'ın transeksüel olduğu için öldürüldüğünü bilsek kaç yazar ki? Bunca doğallıkla ördüğü bir yaşamın ona getirdiklerinin toplamı üçüncü sayfa haberlerinin tırnak içi vurgularıyla sınırlanıyor işte; "ilk transeksüel", "Diyarbakır", "fuhuş", "evlatlık" vs vs. Uzar gider bu liste...

Dünden beri Şaban'ın "şalvarlı" fotoğrafına bakıp bakıp hüzünleniyor, kahroluyorum. Ne yazacağımı, ne söyleyeceğimi, kelimeleri nasıl yan yana, art arda koyacağımı bulamıyorum. "Nefret" bir an ya da durum olmanın ötesinde süreğen bir şey. Daha da kötüsü nefretin odağına konduğunuzda, nefretin yöneldiği özne olduğunuzda nefretin süreğenliğinden nasiplenmiş bir gazete haberinin satır aralarında "hak etmişliğiniz" acımasızca yüzünüze vurulabiliyor. Rahmetli Baki Koşar "anladım ki 'azınlık' olan herkes, hayatın ve dünyanın neresinde olursa olsun, neresinde durursa nihayetinde 'azınlıktır'. Ve en küçük bir ayrıntıda, sıradan bir kıvrımda veya alelade bir diyalogda, bunu bir 'yazgı' gibi taşımak zorunda olduğunu bazen yüreği sızlayarak, bazen sarsılarak bazen de öleyazarak kavrar." derken tam da bunu kastetmiş olmalı.

Sözlerimden sakın ola ki umutsuz olduğum düşünülmesin, elbet bir gün Diyarbakırlı Şaban'ın evlatlığını evlendirebileceği günleri de olacak bu ülkenin, olmalı da. Ama bu gün gelene değin daha kaç yaşamın yok edilmesi "kriminal" kenar süsleriyle meşrulaştırılacak, "kaç testi" paramparça edilecek "suyollarında" bilmiyoruz?

Üzüntüyle, üşüyerek...

Hançepek'in ilk 'ötekisi'…

Şaban Çelen, Diyarbakır'da nam-ı diğer adıyla "Kız Şaban". Erkek doğmasına rağmen, kendini kadın gibi hisseden, bunu herkese bu haliyle kabul ettiren ve Hançepek, Kore Mahallesi, Gavur Mahallesi gibi şimdi üst derece kriminal bir bölgede etek giyip, boynuna beşi bir yerde altınlar takıp kendini yadırgayanlara inat dolaşarak "öteki" olan bir insan.

Kendini saklamayan ve kabul ettiren, Müslüman mahallesinin ilk salyangoz satıcısı... Resmi olarak kayıtlara geçen Diyarbakır'daki ilk transeksüeldi...

13 yıldan bu yana yanına aldığı, beslediği ve tüm mal varlığını üzerine yaptığı evlatlığı Ali Yavuz ile birlikte Mardinkapı Semti'ndeki evinde önceki gece öldürüldü.

Mardin'in Mazıdağ ilçesinden göç eden bir aileye mensup olan Şaban Çelen, 15 yaşlarında iken hemcinslerine ilgi duyduğunun anlaşılması ve babası tarafından evden kovulmasıyla sonu ölümle biten bir hayatın içine girdi. İki yıl sokaklarda yattı. Karnını doyurmak için bedenini sattı. 1970'li yılların sonlarında "Muş'lu Memet" adında bir kadın taciri tarafından Adana ve Mersin'deki pavyonlara götürülerek burada ‘gey-konsomatris’ olarak çalıştırıldı.

Pavyondaki diğer konsomatrislerin önerisiyle "onun gibi olanların yaşadığı" İstanbul'a gitti. Pürtelaş, Cihangir, Sıraselviler, Kazancı Yokuşu'nda diğer travestiler gibi bedenini satarak yaşamaya çalıştı.

Askere gitti, "normal" olmadığının anlaşılması üzerine, bölük komutanından bir ton sopa yiyerek erken terhis edildi...

Hortum Süleyman’ın gazabına uğradı

Tekrar İstanbul'a döndü, eski "işi"ne devam etti. 80'li yılların başlarında para biriktirip, sanatçı Bülent Ersoy'un da cinsiyet değiştirme operasyonunu yapan Dr. Ali Nihat Mındıkoğlu tarafından ameliyat edildi gizlice.

Ameliyat olduktan sonra tekrar aynı mekânlarda mesleğini sürdürdü. Pürtelaş'ta, Cihangir'de sık sık polis baskısına maruz kalıp, diğer travesti ve seks işçileri gibi "Hortum Süleyman" lakaplı polis şefinin gazabına uğrayınca soluğu Diyarbakır'da aldı.

Biriktirdiği parasıyla Hançepek'te, eski genelevin tam karşısında ev kiraladı. Genelev resmi, kendi evi kaçak çalışıyordu.

Bir zamanlar yaşamın raconla "kesildiği", kabadayılarıyla anılan Diyarbakır'ın şimdiki Hançepek'in de esrarkeşler, seks işçileri, satın satıcıları, hapçılar ile birlikte yaşıyordu. Çünkü yaşam alanı burasıydı.

Polisleri rüşvete boğdu

Hançepek'te yaşamak öyle kolay değildi. Hem bu hayatın "raconuna" uyacaksın, herkesle hoş geçineceksin, hem de mahalle karakol komiserlerini de parayla tatmin edeceksin.

Hançepek'te yaşayabilmek için şimdi kapanan Fatih Paşa ve Mardin Kapı Karakol Amirleri ile işbirliği yaptı.

Karakol amirlerinin hesabına her hafta düzenli olarak para yatırmak zorundaydı. 2000 yılına kadar haftada 100 YTL veriyordu.

Yapılan para havaleleri ve hesaba yatırılan paranın dekontlarını mutlaka yanında saklardı, "ne olur, ne olmaz" diye.

Rüşvet vermekle de iş bitmiyordu. İşlettiği randevu evine gelen müşterilerinde kimin silah taşıdığı, kiminin esrar içtiği yönünde muhbirlik yapması da isteniyordu kendisinden.

Hizbullah öldürmek istedi

Şimdi göçlerle dolan Hançepek gibi yoksullukla boğuşan bir semtte, kolunda bilezik ve altın künyeler, boynunda beşi bir yerde altınla dolaşınca, "evinde tenekelerle altın var" denilerek birçok kez yolda, evde gasp edildi, dövüldü, parası, altınları zorla alındı.
90'lı yılların başında "etekle dolaştığı için’ Hizbullahçı olduğunu söylediği kişiler tarafından yüzüne jilet atıldı.

Siyasi tutsak kadınlar onu kabul etti

Çocukken kendisini babasına "gey" olduğu için şikâyet eden ve evden kovulmasına neden olan eniştesini 20 yıl sonra ayaklarından tabancayla vurdu. Cezaevi'ne girdi. Diyarbakır Merkez Kapalı Cezaevi'ndeki tutuklu ve hükümlüler onu kabul etmedi koğuşlara. Kadınlar Koğuşu'nda bulunan PKK'lı siyasi kadın tutuklular onu aralarına aldı.

Cezaevi'nden çıktıktan sonra, daha da ünlenir. Yeni yeni müşterileri, dostları olur. Cezaevi gardiyanları, subaylar, polisler, işadamları, mahalli sanatçılar, avukatlar geniş müşteri yelpazesi içinde yer alır.

Kazandığı parayı gayrimenkule ve bankaya yatırır. Ona âşık olan Antalya'lı ve Diyarbakır'da görevli bir hemşire ile kısa süreli bir evlilik de yaşar.
[ pagebreak ]

Yakını Çingenelerdi

Hançepek ve Mardinkapı semtlerinde yaşadığında en yakını Çingenelerdi. Onlardan zaman zaman zarar da görse yine de kopamıyordu. Çingeneler renginden, o ise giyiminden ve yaşamından dolayı ötekileştirilmişti. Ortak yanları bu olsa gerekti...
Ailesiyle tüm bağını koparmıştı. "Etek giydiği" için onu dışlayan ve evlerine kabul etmeyen ablası, ancak paraya ihtiyacı olduğunda onu ziyaret ediyordu.

Yaşadığı baskı ve gasp korkusundan dolayı tanımadığı ya da referansı olmayanları evine almazdı. Bu tedirginliğinden dolayı, evinin kapı-pencerelerini demirlerle kapatıp, tavana da demirden ızgara yaptırmıştı kimse izinsiz girmesin diye.

Evi, mahallede sadece yakınlarının girebildiği bir "kulüp" gibiydi. Okey masası, hazır sigara kâğıtları ve zulalarıyla, oyun oynamak isteyen, esrar içmek isteyen, "emanetini" saklamak isteyen tanıdıkları için uygun bir mekândı.

Tüm mal varlığını, 13 yıl önce yanına aldığı ve ailesine her ay 500 YTL ödeyerek evlatlığına kabul ettiği Ali Yavuz adına yaptırmıştı. Tek derdi, "Oğlum" dediği Ali'yi evlendirmekti.

Yoksullarla yemeğini paylaşıyordu

2004 yılında kadın çalıştırmayı bıraktı. İki gayri mülkünden aldığı kira, bankadaki hesabının faizi ve yaptığı tefecilikten gelen gelirle geçimini sağlıyordu. Bir eczaneye ortaktı. Mahallede yoksul olan kişilere zaman zaman ilaçları bu eczaneden temin ediyor, yoksullarla yemeğini paylaşıyordu.

Bu yönüyle Hançepek'te halk tarafından seviliyor, "ahlaksız" diyen muhafazakâr kesim ya da "parası çok" diyenler tarafından sevilmiyordu.

Akşam oldu mu, çok güvenmediği olmazsa evine kimseyi almazdı. Onu ve evlatlığını öldürenlerin tanıdık olması ihtimali yüksek.
49 yıllık yaşamı önce Hançepek'te başladı, 16-19 yaşlarında Adana-Mersin pavyonlarında konsomatris diye sürdü. İstanbul Cihangir ve Pürtelaş'ta devam eden yaşamı, yine Diyarbakır Hançepek'te bir evde işlenen cinayetle son buldu.

Şaban Çelen, ya da nam-ı diğer "Kız Şaban", Diyarbakır'ın ilk transeksüeli ve Hançepek'te etek giyerek dolaşma cesaretini gösteren ilk "öteki"siydi.

Etiketler: insan hakları, nefret suçları
nefret