14/05/2014 | Yazar: Sultan Yavuz

Yapılması gereken şey, taşeron sistemi tamamen kaldırmak ve bunun bir katliam olduğunu anlatmak.

Yapılması gereken şey, taşeron sistemi tamamen kaldırmak ve bunun bir katliam olduğunu anlatmak.
 
Mary Shelley’in yazdığı, pek çok filme ve tiyatroya uyarlanmış meşhur Frankenstein’i hepimiz biliriz. İsmi Dr. Frankenstein olan bir adam, adı olmamakla birlikte Frankenstein olarak anılan yaratığa hayat verir. Uzun uzun anlatacak değilim elbette. Eserin verdiği temalardan biri, uyumsuz dış görünüşü (yaratıcısının istediği gibi) nedeniyle toplumdan dışlanan ve kendi savaşını veren ancak sonunda yenilen insanın hikâyesidir. Frankenstein, kendi egoları ile yarattığı bu yaratıktan hoşlanmaz ve ondan kaçar.
 
Ülkede yaşanan işçi ölümleri de bir nevi Frankenstein vakası gibi görülebilir. Bir tarafta bencil, hırslı bir hükümet ile desteklediği sermaye, diğer tarafta ise tüm hayatı dışarıdan izole, kendi kendine yaşam savaşına bırakılmış ve ölümü halinde görmezden gelinip, adeta kaçarak uzaklaşılmış bir işçi kimliği. İşçi ölümleri konusunda Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü olmayı başaran Türkiye, son sekiz yıldır 10 binin üzerindeki işçi ölümü için kaçak Dr Frankenstein’i oynadı. “İş kazası, bu işin zaten riski var, kader, kaza” gibi kavramlarla kendi sorumluluğunu üstünden atmaya çalışan, kar hırsını meşrulaştırmaya çalışan çılgın bir doktor gibi.
 
Onun sadık yardımcısı olan medya da “iş kazaları” rutin haberleri içinde “olası bir normal durum” olarak ya vermekte, ya hiç konu etmemekte ya da ölümün yaşandığı kurum ve kuruluşların adını gizleyerek yardım etmekteydi. Ta ki, dün yaşadığımız Soma katliamının boyutları saklanamayacak hale gelene kadar... Artık, neo-liberal gücüyle yarattığı, yani sadece emeğini değil, canını da kendi elinde tuttuğunu sandığı bu işçilerin ölümleriyle kendisinin nasıl bir canavar olduğunu gözler önüne sermesiyle her şey değişti. Artık biz hükümetin yıllardır göz yumulan cinayetleri örtbas edemeyeceğini biliyoruz.
 
Biz, bunun neo-liberalizmi kendine din seçen AKP ve sermayenin el ele vererek işledikleri seri facia üretimlerinin devamı olduğunu biliyoruz. İktidarda olduğu günden bugüne pek çok can alan bu ortaklık, her zamanki pervasızlığıyla bunu da ört bas eder ve kendilerini haklı çıkarabilirlerdi; ölüm sayısı bu kadar olmasaydı. Nitekim haberin medyaya yansıması, birbiriyle hiç bir şekilde uyuşmayan ölü sayısı haberleri ya da Anadolu Ajansı’nın Twittter’dan “Soma Kömür İşletmeleri alınan en yüksek ve sürekli denetimde olan tedbirlere rağmen yaşanan kazaya anında müdahale gerçekleştirildi” gibi ifadelerle oldu.
 
80 darbesinden sonra Özal’la başlayan ve AKP ile doruğa çıkan neo-liberal politikalar, her kesimden işçinin ve emekçinin Frankenstein’i oldu. İmanı daha fazla emek sömürüsü yaparak, kâr ve fayda elde etmek olan AKP, taşeronlaşma ve güvencesizleştirme ile yıllardır üstünde çalıştığı yaratığı bu kez gözler önüne serdi. İşçilerin kanları ile canlanan bir facia. Emek üretene zerre saygısı olmayan, iş ile işçi arasındaki bağı ve güvenlik ilişkisini  ‘esnekleşme’ adı altında taşeronlaştırmaya yani adeta modern bir köleliğe dönüştüren ve insanı tam anlamıyla güvencesiz, tek başına bırakan çılgınlık. Kadın, çocuk, erkek ve mülteci işçiler, madenlerde, tersanelerde, inşaatlarda, dizi setlerinde, fabrikalarda, kot taşlama atölyelerinde can verirken, o doymak bilmez hırslarına yenisini eklemek için “nükleer santral” diye kükredi. Karadon maden faciasında ölenler için “güzel öldüler” diyen bir çalışma bakanı bile vardı. Tablo aynı, dün de İTÜ profesörü Orhan Kural Soma işçilerinin ölümü için “tatlı ölüm” ifadesini kullandı. 
 
Taşeron çalışan işçinin hâli
Aslında, sorunun salt bir iktidar sorunu değil, bir düzen sorunu, kapitalizmin sorunu olduğunu biliyoruz ama AKP iktidarı ile ayyuka çıkan neoliberal politikalar, taşeronlaşma ve işçi ölümleri sayısındaki inanılmaz artış ve elbette bu katliamın baş aktörlerinden biri olması, onu ana mesele hâline getiriyor. Özellikle de üç hafta önce, Soma madenlerindeki kazalar ile ilgili meclise götürülen güvenliğin denetlenmesine ilişkin önergenin kabul edilmediği gerçeği tuz biber oluyor.
 
Taşeron sisteminde, çalışma koşulları iş sahiplerinin kendi tercihleri doğrultusunda oluşturuluyor. Bu yüzden şans, kader gibi kavramlarla açıklanamaz. Zaten gerekli önlemler alınsa, denetimler usule uygun yapılsa bu olaylar meydana gelmez. Hastane, eğitim ve diğer kollarda da taşeronlaşma sürecini getiren hükümet, bir yandan yeni bir sermaye sınıfı yaratırken bir yandan da yoğun sömürü ile güvencesiz ve sağlıksız çalışma yaratıyor. Sağlık, denetim, güvence bunlar iş sahiplerince gereksiz masraf olarak düşünülüyor. Bir yandan da maliyeti düşürme amacı taşıyan bu sistem, yediği işçilerin etiyle, kanıyla besleniyor.
 
Buralarda çalışan insanlar, bölgelerin işsiz insanları ve çoğunlukla eğitim bile görmeden, ellerinde kazma kürekle can pazarına yollanıyorlar. Kendi ekonomik taleplerini dile getirmeleri imkânsız, zaten sendikalı olmalarına da izin verilmiyor.
 
Öte yandan, gerekli denetimler ne geçmişte ne de şimdi yapılmasına rağmen, yapılan açıklamada “denetledik, usule uygundur” deniliyor. Sahi, denetleme nedir? Sadece üretim araçlarını mı kontrol etmektir? Ya işçinin durumu? Onun yeterli dinlenip, dinlenmediği, beslenip beslenmediği?
 
Günde 47 TL’ye can pazarı
Katliamdan kurtulan bir yaralı işçi, brüt 47 liraya çalıştıklarını ve ayda 1100 lira ellerine geçtiğini söylüyor. Günde 4 saat fazla mesaiye rağmense ek mesai ücreti almadıklarını. Bakanlığın yaptığı denetmelerden, işyeri sahiplerinin çok önceden haberdar olduklarını ve denetimden önce ocağın tertemiz yapıldığını söylüyor. Günde 47 lira için her gün sonu belirsiz, her an her şeyin olabileceği bir karanlığa inmek. Bunun nedeni, güvencesizlik, denetimsizlik, insan hayatı ve onurunu hiçe saymak.
 
İşverenler, ölen insanların ölümündeki sorumluluğu kabul etmiyor, işçinin eğitimsizliğine bağlıyor ya da işçinin kendi elindeymiş gibi tanımlıyor. Hükümet ve yetkili kamu kuruluşları, iş cinayetleri karşısında sorumluluğu birbirine atıyor, işveren ve işveren örgütleri de ilk fırsatta suçu taşeron firmalara atıyor.
 
Yapılması gereken şey, taşeron sistemi tamamen kaldırmak ve bunun bir katliam olduğunu anlatmak. Herkesin sendikalı olma hakkını savunmak ama bu sendikaların söz ve karar sahibi olabilecek yapıda olmaları koşuluyla. Bu cinayetler önlenebilir. Ölen işçiler için değilse de, hem geride kalan aileleri hem de mevcut ve gelecekteki emekçiler için... Ayrıca, facianın sorumlularından olan Soma Holding, hükümet ve ilgili kurumlar için gereken işlemler yapılmalıdır. Sermayenin her zaman yanında olan iktidar, bugün adın AKP, yarın başka ama rolün hep aynı: Frankenstein! 

Etiketler:
nefret