12/02/2009 | Yazar: Umut Güner

Sevgili Ayşe Arman,

Sevgili Ayşe Arman,

7 Şubat 2009 tarihli ‘Efsane Türk Gayleşemez’ derleme yazınızı okudum. Eşcinsellik konusunda farklı görüşlere yer vererek oluşturduğunuz yazınızda, eşcinsel olan olmayan, eşcinsel dostu, eşcinsel düşmanı birçok kişinin görüşüne yer vererek bir yazı hazırlamışsınız.

Keşke, sadece size gelen yazılarla yetinmeyip üyesi olduğum Kaos GL, Pembe Hayat, Lambdaistanbul Derneklerinden de görüş isteseydiniz. Eminim üç örgüt de size seve seve yardımcı olacak ve belki de hazırladığınız yazının zenginleşmesi için sadece kendi görüşlerini değil bu alanda çalışan uzmanlarla da bağlantı kurmanızı sağlayacaklardı.

Benim rahatsız olduğum birkaç noktayı dile getirmek istiyorum. Öncelikle lezbiyenler ve geylerden bu kadar rahatsız olan ve bunu nefret duygusu ile kaleme alan okuyucularınız neden bu kadar rahatsız. Rahatsız olunabilecek, ‘ortak özelliklere’ sahip eşcinsel bir grup, topluluk, toplum var mı? Eşcinsel kadın ve erkeklerin hepsi ortak özelliklere mi sahip? ‘Eşcinsel’ kelimesinin arkasına getirebilecek ‘ler’ çoğul eki sadece bir durumda getirilebilir, yaşadığımız ortak sorunlarda. Bunun dışında, bir bütünden ve ortak özelliklere sahip bir gruptan bahsetmek imkânsızdır. Örneğin bütün Fenerbahçeliler İstanbulludur diye bir genelleme yapabilir miyiz ya da bütün Fenerbahçeliler sanatçı ruhludur diye. Böyle bir genelleme yaptığımızda bu genelleme bizi nereye götürür?

Bir kişinin özelliğini bütün bir gruba mal ederek ne elde edebiliriz. ‘Almanlar kabadır, Türkler barbardır, İngilizler soğuktur, Araplar pistir’ gibi genellemeler yapabilmek için o grubun bütün üyelerini tanıyor ve bilimsel ölçme yöntemleri ile bu verilere ulaşmış olmamız gerekir.

Murathan Mungan ve Zeki Müren ikisi de erkekleri seven erkek olmalarının ötesinde hangi ortak özelliğe sahiptirler. Sanatçı olmaları mı? Benim gibi sanatçı olmayan, hatta müzik kulağı bile olmayan eşcinseller var. Biz ne olacağız o zaman?

Bu genelleme bizi sadece ve sadece, eşcinsel düşmanlığına yani homofobiye götürür. Gittiğimiz yer de ise sadece eşcinselleri yalan söylemek zorunda bırakan bir yer olmaz, aynı iki yüzlü yaşamanın iki yüzlü özneleri bütün toplum olur. Zeki Müren’i ve Bülent Ersoy’u dinlerken birine sanat güneşi, Bodrum Paşası diğerine Diva derken diğer yandan alt komşumuzun oğlunun eşcinsel olmasının dedikodusunu yaparak hayatı ona çekilmez bir hale getirebiliriz. Burada, cinsel yönelimini ve cinsiyet kimliğini açıklayamayan, yaşayabilmek için yalan söylemek zorunda bırakılan lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transeksüel bireyler mi ikiyüzlüdür yoksa bu yalanı bilerek isteyerek söylemek zorunda bıraktıran toplum mu? Sanırım yanıtı herkes kendi durduğu yerden verecektir.

Aslında yukarıda yazdığım satırlar genel olarak yazılanlara ilişkindi. Size mail ile ulaşan yanıtlardan biri ne yazık ki beni daha da üzdü. Okşan Ö. isimli okuyucunuz, ‘Farkında Olmadan Gay Lobisine Ortak Oluyorsunuz’ diye başlayan bir mektup yazmış. İnsanların özenerek eşcinsel olduklarını söylüyor. Kendisi daha önce Fox TV’de Objektif Programında 15 yaşındayken önünde bir araba durduğunu sonrasında eşcinsel ve daha sonrasında transeksüel olduğunu söylemişti. Aslında kendisi kendi örneğinden hareketle özenerek eşcinsel olduğunu söylüyor.

Size soruyorum, 26 yaşında öldürülen Ahmet Yıldız’ı, Adıyaman’da intihara sürüklenen Ege Tanyürek’i, 27 yerinden bıçaklanarak öldürülen Baki Koşar’ı görerek özenmek mümkün müdür?

Sevgili Ayşe Arman siz neden özenmiyorsunuz? Sizden ricam yarın sabah eşcinsel olmaya özenin ve yarın güne lezbiyen bir kadın olarak başlayın. Bu mümkün müdür? Bu mümkün müdür ki, daha doğmadan heteroseksüel erkek ve kadın rollerimiz dayatılırken, okulda, askerde her yerde heteroseksüellik bu kadar özendirilirken eşcinsel olmak aslında siz Okşan Ö.’nün dediği gibi ‘farkında olmadan gay lobisine ortak oluyor’ değilsiniz; Okşan Ö. gibi homofobik ve içselleştirilmiş transfobilerini insanların kusmasına imkân sağlayarak eşcinsellere yönelik nefret suçlarına ortak oluyorsunuz. Nefretin büyümesine ortak oluyorsunuz.

Eminim bu satırları okurken, ama o satırları yazan da bir transeksüel diyorsunuz. Evet bir transeksüel de bu toplumun içinde yaşayarak, toplumun önyargılarından, ayrımcı ideolojilerinden, fobilerinden beslenerek büyüyor, çirkinleşiyor. İnsanlığından uzaklaşabiliyor. Erdem olan, özenilmesi gereken ya da lobiciliğini yapmak gereken şey ise heteroseksüellik ya da eşcinsellik değil ‘insanlık’ olmalı.

Bundan bir beş altı yıl öncesine kadar eşcinsellik, travestilik ve transeksüellik birbirini devamı olan aşamalar zannedilirdi ve Okşan Ö. gibi trans arkadaşlar da, eşcinsellere ‘böcek’ derler yani gizli trans muamelesi yaparlardı. Okşan’ın bu aşamada transeksüellik ile eşcinselliğin birbirinden ayrı iki kimlik olduğunu fark etmesi sevindirici gibi dursa da geldiği nokta itibariyle ne yazık ki üzücü bir yerde. Aslında Okşan Ö.’un söylediklerine bakmak gerekiyor, ne zaman nerde ne söylemiş, bundan çok uzun değil birkaç yıl öncesinde sanırım 2004 yılında Kürt sorunu ile ilgili düzenlenen bir kadın mitinginde söz alarak Kürt halkına seslenerek ‘benim 3,5 milyon oyum var’ diye sesleniyordu, bugün ise AKP’nin iktidar olmasından kaynaklı olarak, AKP’nin eşcinselliğe bakış açısına sahip çıkarak ‘eşcinselliği özenti’ olarak nitelendiriyor ve AKP ile Refah partilerinin süreçlerini birbirinden ayıramadığı için Erbakan’ın baktığı yerden AB’ye ve eşcinselliğe bakıyor, Erbakan’ın sözleri daha dün gibi aklımda ‘AB ile homoseksüellik gelecek’ demişti. Okşan Ö. da aslında aynısını söylüyor. Okşan Ö. her devrin adamı, yarın bir gün eşcinselliği parti programına alan bir hükümet gelse, Okşan gey dostu bir transeksüel olarak karşımıza çıkar.

Ancak Okşan’ın bu serzenişte haklı olduğu bir nokta var, Türkiye’de eşcinselliğin bilinmediği dönemlerde, bir erkeğin bir erkek olarak başka bir erkeği sevebileceği bilgisinden yoksunken, toplumsal yapı erkekleri seven erkekleri ‘kadın olmaya’ zorluyordu. Bu noktada işin etiğine uygun olarak hareket etmeyen cahil birkaç doktorun da katkısıyla transeksüel olmayan ama cinsiyet değiştirmiş eşcinsel erkeklerle karşı karşıya kaldığımız gerçeğini de unutmamak gerekiyor. İnsanlar özenerek eşcinsel olmadılar bu memlekette ama Okşan gibi kişiler özenmek zorunda kalarak transeksüel oldular. Ve ne yazık ki birçok yaşamı böylece yitirdik.  

Okşan aslında bu söyledikleri ile bindiği dalı kesiyor, eee insanlar özenerek eşcinsel oluyorlar da, kendiliğinden mi transeksüel oluyorlar. Yarın bir gün Okşan gibi bir arkadaşımız çıkıp da özenerek transeksüel olduğunu söylerse Okşan o zaman çok sevdiği AKP hükümeti tabanına rağmen Okşan’ın televizyonlarda ve gazetelerde boy göstermesine izin verir mi? Ve bunlara karşın Okşan’ın söyleyecek tek bir sözü olur mu? Gerçekten bilmiyorum.

Gündelik çıkarlar doğrultusunda insan hakları mücadelesi verilmez. Sırf medyada yer almak için, medyacıların istediği cevap verilerek insan hakları mücadelesi verilmez eğer böyle hareket ediyorsa biri, orda bir insan hakları mücadelesinden bahsedilemez..

Peki bütün bunları neden size yazıyorum, aslında ilk başta yazdığım gibi sizin bir gazeteci olarak biraz araştırma yapmanız, elinize gelen bütün bilgileri ‘hap’ gibi kullanmak yerine doğruluğunu ve gazetecilik etiği açısından uygun olup olmadığını araştırmanız gerekiyor. Çünkü öbür türlü, okunduğunda ‘eee yani’ dedirten asparagas haberin ötesine geçmeyen haberler, söyleşiler ile okuyucunuza seslenmiş olursunuz ki bu da ne yazık ki ne size ne de okurlarınıza bir şey kazandırır. Sizden kişisel bir ricam başka haberler için kullandığınız adres defterinize eşcinsellikle ilgili haber yaparken de bilgi alabileceğiniz akıl danışabileceğiniz birkaç örgütü not etmeniz.
 

Etiketler: medya
nefret