07/05/2009 | Yazar: Aykan Safoğlu

DJ İpek (İpek İpekçioğlu) ile Söyleşi

DJ İpek (İpek İpekçioğlu) ile Söyleşi

Ben hala özgürce ve rahatça sokakta eşcinselliğimi ifade edemiyorsam, demek ki bu dünyada hala bir şeyler yanlış ve homofobi var.
 
Kaos GL okuyucularına kendini biraz tanıtabilir misin? Nasıl açıldın?
 
1982’den beri Berlinde yaşıyorum, aslen Münih doğumluyum. 91-92 yılında açılmaya başladım. Sanırım 16 yaşında ilk defa bir kadınla öpüştüm. Bu süre zarfında kendimle çelişkide idim, erkeklerle de birlikte oluyordum ve ailemin de bundan haberi vardı. İlk açıldığım kişi benden 4 yaş büyük ağabeyimdi, gayet rahat karşıladı. Annem de aşık olduğum bir kadına yazdığım mektupları bulduğunda ilk defa lezbiyenliğimden haberdar oldu. Verdiği tepki, ‘yaşayacaksan kimliğine sahip çık, ben seni ne geri teperim, ne de desteklerim’ oldu. Daha once bunları konuşmaktan çok çekindiğim annem ile bu konuları konuşmak benim için büyük bir rahatlama oldu. Daha sonra 1 seneliğine İngiltere’ye gittiğim bir dönem oldu, annemden uzak kaldığım bu dönem benim için bir deney süreci oldu. Oradayken Kıbrıslı Eşcinseller grubundan haberdar oldum, Türkiyeli bir gey ile tanıştım. İkimiz de bir arayıştaydık ve ben gitgide kadınlara ilgi duymaya başladığımı farkettim. Döndüğüm zaman Berlin’de Gay Pride’a katıldım ve burada da Türkiyeli lezbiyenler ile tanışma fırsatım oldu. Bu kadınlarla birlikte Türkiyeli Lezbiyenler grubunu kurduk. Anneme açıldıktan bir sene sonra kendisine lezbiyenliğimi hatırlattığımda aynı şeyleri yineleyince bende bir rahatlama oldu. ‘Millet ben lezbiyenim’ diye ortalarda dolaşmaya başladım, bu çok büyük bir rahatlama idi. Zaten küçüklükten beri annemin eve getirdiği Bollywood filmlerinde film yıldızı Amitabh Bacan ile kendimi özdeşleştiriyordum, o da benim gibi çirkin biriydi, rol arkadaşı Reka ise tam rüyalarımdaki kadındı. Kadından o kadar etkilenmişim ki, anneme ‘Hint kadınları neden bu kadar güzel’ diye sormuşum. Beni terslemişti ama o da sonra itiraf etti, meğer o da denemiş...
 
Aileden bu kadar bahsetmişken, LİSTAG’dan haberdarsın. Aile ne demek senin için? Veya ailenin önemi?
 
Anneme açılmamın ardından ilk kız arkadaşımla beraber Türkiye’ye gitmeye karar verdik. Anneannem ve dedemin yanında kalacaktık. Kız arkadaşımla birlikte dedemlere gitmekten çekiniyordum, bunu anneme açtığımda annemden yine beklemediğim bir tepki aldım: ‘Uymazsa çeker kapıyı gidersin, onların eline bakacak değilsin, ya?’ İnanır mısın bu da bana çok büyük bir destek oldu. Türkiye’de kız arkadaşım ile beraber yatacağımızı söylediğimde yine beklenmedik bir şekilde dedemin desteğiyle karşılaştım. Dedemin daha sonra bana büyük bir dürüstlükle sorduğu soruya ben de aynı dürüstlükle cevap verip ‘lezbiyen olduğumu’ açıkladım. Dedemin eşcinsel evlilikleri merak ettiğini, bu konularda daha da bilgilenmek istediğini konuşmanın gidişatından anladım. O da benim lezbiyenliğimi çakmıştı. Ziyaretin sonuna doğru belki de beni Alamancı saydıkları için lezbiyenliğimin kabul gördüğünü farkettim. Herhalde Türkiye’de yaşasaydım, kabul görmezdim. Cumhuriyetçi, muhafazakar bir adam, onun için tek misal benim tabii... Bir de kendini tehlikeye sokmayan bir şey, kadınların cinselliği. ‘Erkek kardeşin böyle bir şeyle çıkıp gelseydi, ceheneme kadar yolu var’ dediğinde erkek ve kadın eşcinselliği arasındaki farkın da çok büyük olduğunu anlamış oldum. Bir de kız arkadaşımın güleryüzü, ev işlerinde yardımcı olma gayreti, dedem ile anneannemin gözünde lezbiyen algısını değiştirdi. ‘Aaa, bak lezbiyenler demek böyle oluyormuş’ dediler. Yani insanların ortak noktalarını bulabilmeleri çok önemli. ‘Ya, bak. Benim de iki gözüm, iki kaşım var; ben de kıskanabiliyorum, ben de karasevda yaşıyorum’ demek çok önemli. Dayım gibi aile bireyleri ile tam da lezbiyenliğimi adlandırdığımda sorun yaşadım, oysa ki birlikte zamaparalığa gidiyoruz, ‘adlandırman gerekli mi?’ dedi.
 
Peki sence gerekli mi? Politik olarak adımızı koymak?
 
75 yaşındaki dedem bana kalkıp iki kadın sevgili olunca lezbiyen mi oluyor? diye sorabiliyorsa ben neden korkayım. Dayım bu büyüklüğü getiremiyorken, onun babasının yaşına rağmen kendince gösterdiği destek bana çok moral oldu. Ben sahip olduğum bu ayrıcalıkla başkalarına yardımcı olmalıyım diye düşündüm. Yine benim ailem solcu, açık, bakire olmadığımı açık açık konuştuğum bir aileden geliyorum; ben 7-8 sene bunları yaşıyorsam, diğer tutucu ailelerde neler yaşanıyordur. Politik olmak çok önemli, benim lezbiyenliğim Türkiyeli olmamdan ayrışık bir şey değil sonuçta. En büyük ortak noktam olan insanlar Türkiyeliler olduğu için, kendi tecrübemden yola çıkarak başkalarını aramaya başladım... Kendimden biliyorum, çok yalnızlık çektim, bu yüzden başkalarını aradım; bu da en güncel politika. Grubumuz da böyle ortaya çıktı, herkesin biraraya gelme amacı farklıydı. Bazıları kadın kadına eğlenmek, bazıları Türkçe’sini ilerletmek için geliyordu. Benim için cinsellik, göçmenlik önemli konulardı. Sonuçta bu çabamız bize Türkiye üzerine de şeyler öğretti, aramızda ‘Türk Türk’ bir kadın vardı sonuçta...
Bir lezbiyen topluluğu olarak gidip eğlenmemiz bile çok politik bir uğraştı bence, bir türkü bara gidip rakı içebilmek mesela... Ayrıştığımız bir zaman da geldi... Bazılarımız daha görünür bir mücadele sürdürmek istedi, ben de dahil; bazıları hayatlarında yeteri kadar ırkçılık, cinsiyetçlik yaşadıklarını öne sürerek bize katılmayıp yollarını ayırdılar. Buna sonuna kadar saygı duyuyorum; ama ben hala özgürce ve rahatça sokakta eşcinselliğimi ifade edemiyorsam, demek ki bu dünyada hala bir şeyler yanlış ve homofobi var. Bu yüzden sokağa dökülmeyi hep önemli buldum. Bunu özel hayat deyip bir kenara itemezsin, Ahmet/Mehmet’in karısıyla sokakta yaptığı şeyleri ben sevgilimle yapamıyorsam bu özel hayat filan değildir, düpedüz politikadır. Ve bunu da insanlara anlatmak lazım.
 
Hem Berlinli hem İstanbullu sanatçı olarak Türkiye’de olan bitenlere nasıl bakıyorsun?
 
90larda yaptığım ziyaretlerde kendi kendime yaptığım araştırmalar sonucu, kafe kafe dolaşarak en sonunda Bilsak 5. Kat’ı bulmuştum. O gün, orada bulunan insanlarla ‘Venüs’ün Kızkardeşleri’ni kurduk mesela. Karşılıklı deneyim aktarımı için planlar yaptık, birtakım kitaplar bıraktım vs... Bu deneyim sonra 1-2 sene daha sürdü. Yani ben bir göçmen olarak Türkiye’ye hep ilgi duydum. Belki lezbiyenlik orada hep Avrupa’dan ithal bir şeydi ama benim okuduğum kitaplarda lezbiyenlik vardı. Ben o lezbiyenliği keşfedebilmek içn Türkiye’de dolaştım. Lezbiyenleri kurtarmaktan ziyade kendim için varolduklarını ispatlamam gerekiyordu.
 
LGBT hareketine baktığında politik olarak nasıl buluyorsun?
 
Ben Lambda’yı çok seviyorum. Kaos’un deneyimi çok önemli. Belki cuntalarla apolitikleştiği için Türkiye’de bu konuları konuşmak hep lüks kaçtı. Ama bu tavrı biraz ukala buluyorum. Bir insanın ezilmesi bile, diğer insanları ilgilendirir. Bu sınıfçılık, kapitalizm yüzünden, bu insanın renginden, sakat olmasından kaynaklanıyor olabilir. Yanyana durmak lazım. Yani mesela ben Türk olarak büyüdüm, sonra Arap ve Kürt olduğumu da öğrendim; Çerkezlik de var mesela. Göçmenim, kadınım, vs... Tüm bu özelliklerim yüzünden eziliyorken, kalkıp ben ezilen bir insanım ben başkasını ezemem dememek gerekiyor. Pekala da potansiyel olarak ırkçı olabliirim. Mağdur edebiyatı önemli ama mağdur olmam benim de başkalarını ezemeyeceğim anlamına gelmiyor. Biz buna ‘baskı uygulama sistemlerinin çok katmanlılığı’ diyoruz. Buna dikkat etmek lazım.
Nitekim baskılamanın yaygın olduğu bir toplumda büyüdüm, bunlardan tam arınmış değilim; bunları sorgulamak lazım.
 
Yaptığın müzikle bunu sorguluyor musun?
 
Çok tesadüfen, istek üzerne; sen Türksün, ya işte bize sizin müziklerinizi çalsana dedikleri için SO36 da DJlik yapmaya başladım. Ve aynen lezbiyen grubu kurmakta olduğu gibi, beraber olmamız gerektiğini hissettiğim için DJlikte ısrar ettim. Sonra Gayhane kuruldu ve ben de DJ olarak alındım. Yani bazıları gelir, ‘ya bu ibneyi ne çalıyorsun’der, ben de ‘abi, ben ibneyim.’ -‘Şu Kürtçüyü çalmasan olmaz mı?’ -‘Valla olmaz.’
Benim çaldığım müzik, Balkan’dan, Ortadoğu’ya çok geniş bir yelpazem var. Yani insanların kafalarında kurdukları oluşturdukları sistemleri müzik vasıtasıyla sorgulatmak mümkün. Burada alternatif Pride’da mesela bir trans ile bir kapalı anne ele ele tutuşup halay çekebiliyorsa, bu çok harika bir şey. Bu açıdan bizim alternatif Pride’ın İstanbul Pride’ına benzetiyorum. Yani kalabalık bir CSD* fikri de bana çok yabancı gelmiyor ama politik talepler yansıtılabildiği sürece...
 
Peki yaptığın müziği ve projeleri daha detaylı anlatmanı istesem?
 
Kendimi hiç sınırlandırmak istemediğim için Pekin’den, Yemen’e, New York Nublu’ya bir sürü yerde çaldım. Touareg erkek şalını takıp Touareg Çölü’nde çaldığım gibi. Yemen’de sırf kadınlara çaldığım da oldu. Mısır, İsrail, Filistin... Prodüksiyon da yaptım. Mesela diller, müzik türleri ve müzik konuları üzerine Almanya’daki Türkiyeli göçmen müzisyenlerle birlikte ‘Import/Export a la Turca’ isimli deneysel projeyi gerçekleştirdik. ‘Beyond Istanbul’ şimdi ikinci proje... Mercan Dede, Hüsnü Şenlendirici, Sertab Erener’in arkasında açık lezbiyen bir dj olarak müzik yaparak biraz da müzik piyasası içinden bir dönüşümü amaçlıyorum. Hem de benim olduğum ortamda gey ve lezbiyenler emniyetteler, benim onları koruyacağımı bildikleri için partiye geliyorlar...
 
Kaos GL okuyucularına söylemek istediğin bir şey var mı?
 
Kaos GL’ye abone olarak başka bir dünyayı mümkün etmek için bir adım atabilirler. Ben Kaos GL’nin varlığını bu dünya hayali için çok önemli buluyorum. Desteklememiz lazım... Ayrıca buradan bu seneki İstanbul Onur Haftası etkinliklerinde herkesi müziğimde dansetmeye çağırıyorum. Gelin, sesiniz, sesimiz olsun.
 
*Christopher Street Day
 
Dj İpek 9 Mayıs 2009 Cumartesi gecesi EskiYeni Bar'da, 4. Homofobi Karşıtı Buluşma kapsamında, ilk kez Ankara'da, sevenleriyle buluşacak.
 


Etiketler: kültür sanat
İstihdam