02/12/2014 | Yazar: Cevahir Yiğit Böke

Ekolojik paradigmada temel değer nedir?

Yaşam pratiğimizde yaşamak için mücadele ve güçlü olma ideallerini kendimize hedef koyduğumuz sürece bizler karşı çıktığımız sistemin birer parçası olmaktan kurtulamayacağız. Yaşam için mücadele etmek gereksiz bir rekabet halini de beraberinde getirerek bizleri birbirimize rakip kılacak bu rekabetten de ortak yaşama geçmemiz zorlaşarak, imkansızlaşacaktır.
 
Kürdistan’da özellikle Wan’da alternatif ekonomi modellerini konuştuğumuz şu günlerde, bizler kapitalist ve liberal ekonomilere karşı alternatif ekonomi (sosyalist ekonomi, feminist ekonomi, komünist ekonomi, komünal ekonomi, çevre ekonomisi ve ekoloji ekonomisi) dediğimiz modeller üzerinde yoğunlaşmaya başlamışken, ekoloji ekonomisine temel olabilecek ekolojik etikten bahsetmenin gerekli olacağı kanaatindeyim.
 
Ekolojik etiği açıklamadan önce etik kavramına değinelim.  Etik terimi Yunanca ethos yâni "töre" sözcüğünden türemiştir. Değerler felsefesinin (Aksiyoloji) dalı olan etik, felsefenin üç ana dalından biridir: varlık, bilgi ve değer. Doğru davranışı, yanlış davranıştan ayırabilmek amacıyla ahlâk kavramının doğasını anlamaya çalışır. Etiğin batı geleneği zaman zaman ahlâk felsefesi olarak da anılmıştır. Türkçe "ahlak felsefesi" olarak da anıldığı olmuştur. Ayrıca Türkçe’de etik sözcüğü yanlış biçimde ahlâk sözcüğüyle eş anlamlı olarak da kullanılır. Etik ile ahlak arasındaki en temel fark, ahlakın toplumsal değerlere dayanırken etiğin evrensel insani değerlere dayanmasıdır.
 
Peki ekolojik paradigmada da temel değer nedir? Ekolojinin temel değerlerinden biri şüphesiz tahakküm kavramıdır. Ekoloji perspektif olarak tahakkümsüzlüğü temel prensip olarak alır. Bu bakış açısına göre insan evrenin bir parçasıdır ve evrene müdahale etmeden bir bütünün parçası olmaya devam etmelidir. Bu tahakkümsüzlük tüm ilişkileri ve iletişimleri kapsamaktadır. Bu çerçevede ekolojik etik ise,  sadece canlıların değil, ekolojik sistemin bir parçası olan bütün öğelerin korunması gerektiği yönündeki bir düşünceden hareketle daha kuşatıcı bir etik felsefesi ortaya koyar. Ekolojik etik tahakkümün toplumda artık bir takıntı haline geldiğini ve bu takıntının, erkek-kadın, heteroseksüel-homoseksüel, güçlü-güçsüz ilişkilerine olduğu gibi insan-doğa ilişkilerine de yansıdığını ifade ederek eleştirel bir tavır ortaya koyarak, insanı içinde bulunduğu ekolojik sistemin efendisi değil, bir parçası olduğunu fark etmesinin gerekli olduğunu belirtir.
 
Ekolojik ekonomi modellerini tartışırken, ekolojik etiğin temellerinden olan tahakküm kavramını sorgulamak toprağımızı suyumuzu komünleştirme yolunda atacağımız adımlarda daha da elzem hale gelecektir, yeni yeni tanışmaya çalıştığımız bu modellerin prensiplerini ve altında yatan düşünceleri zihinlerimize kazıyıp hayatımıza geçirmeden atacağımız adımlar bizleri sendeletebilir. Gündemden de yola çıkarak yazdığım bu ilk yazıyı hep birlikte arttırmak dileğiyle…
 
Fotoğraf: Ruşen Takva
 
Ekolojinin temelini oluşturan akımlar vardır, bu akımlar önceden foto roman severlerine verilen günümüzde hakaret ve aşağılama olarak kullanılan romantizm, romantik olmak kötü bir şey olmakmış gibi geliyor, netice de içinde bulunduğumuz sistem bizlere idealist olmamızı belletip, yarış atı gibi koşmamız noktasında kırbaçlarken bizler kalkıp romantizm diye çıkıyoruz. Hâlbuki romantizm insanı ve doğayı salt bir mantık ürünü olarak algılamadan duyguların oluşundan bahseder. Evreni mantıktan ibaret olarak algılamak varoluşa aykırı bir durumdur.
 
Daha sonraki akımımız ise 80’lerin korkulu rüyası yeni jenerasyonun popüler kavramı elini sallasan çarptığımız anarşizmdir. Otoritenin, tahakkümün, erkin ve hiyerarşinin tüm biçimlerini bertaraf etmeyi savunan anarşizm, sanıldığının aksine şiddet odaklı değildir. Elbette şiddeti savunan anarşist akımlar da vardır; ancak anarşizmin temelinde otoriteye karşı çıkmak vardır, yöntemleri ise akımları birbirinden ayırır. Anarşizmde merkeziyetçi yönetimlere, bilginin, gücün, iktidarın tek merkezde toplanmasına karşı bir duruş vardır.
 
Diğer bir akımımız ise ekonomistlerin çok konuştuğu ve ülkemize pek yakın bir zamanda girmiş olan anti-endüstriyalizmdir. Endüstriyalizm, insanın bilgisinde ve doğa üzerinde egemenlik kurma sürecinde, makine üretim sanatlarının ya da tekniğinin kazanılması ve mekanik güç kullanımının öğrenilmesiyle toplumsal gelişme ve kalkınmanın endüstrileşme yoluyla olacağını savunur. Anti-endüstriyalizm de ise durum tam tersidir.  Zaten doğa üzerinde egemenlik kurma ve doğayı insanın bilgisi dahilinde makineye boğma ekolojinin kendisine aykırıdır.
 
Son olarak da komünalizm, Murray Bookchin’in ortaya attığı bu akımı da ekolojik etiğin temellerini oluşturan prensiplerde detaylı olarak ele alarak sizleri kavramlar silsilesinden uzaklaştırmaktan yanayım.
 
Biyosferik eşitlikte ise, ilişkisel, bütüncül yaşamda bütün canlılar ve yaşam formları insanlarla eşit öneme sahiptir. Yaşama ve kendini-gerçekleştirme bütün türlerin hakkıdır. Buna öz-değer adı verilir. Öz-değerden anlaşılacağı gibi insan başka bir canlının yaşam hakkına tecavüz etmemelidir. Buna saygı  a göstermemelidir. Bizler her zaman birbirimize “Buna saygı duyuyorum” gibi cümlelerle yaklaşıyoruz. Saygı duyuyorum cümlesi çok üstenci bir cümledir, kendini büyük ve önemli kılmanın diğer adıdır. Bu sebeple hiçbir canlının insanın saygısına ihtiyacı yoktur öz-değere ihtiyacı vardır.
 
Doğadaki diğer ilişki türü desteklenmelidir. Yaşam için mücadele ve güçlünün var olması yerine, doğada zaten var olan ortak-yaşam ve ortak-varoluş insan ve diğer yaşam formları arasında oluşturulmalıdır. İnsan-doğa ilişkisindeki sözü edilen bu üç temel ilke insan toplumları arasında da oluşturulmalıdır.
 
Endüstriyal, kapitalist topluma karşı duruş gerçekleştirirken bu prensiplerin süzgecinden geçmemiz gerekiyor.  Yaşam pratiğimizde yaşamak için mücadele ve güçlü olma ideallerini kendimize hedef koyduğumuz sürece bizler karşı çıktığımız sistemin birer parçası olmaktan kurtulamayacağız. Yaşam için mücadele etmek gereksiz bir rekabet halini de beraberinde getirerek bizleri birbirimize rakip kılacak bu rekabetten de ortak yaşama geçmemiz zorlaşarak, imkansızlaşacaktır.
 
Esnaf polis, asker, hakim değildir. Esnaflık bir meslek grubudur ve esnaf insandır. İnsanların algısıyla oynamaktan vazgeçin artık!
 
Cumhurbaşkanının fıtratına acilen bir çare bulunmalı, aksi takdirde ekosistemi bozuyor.

Etiketler: yaşam, ekoloji
İstihdam