16/07/2013 | Yazar: Fatma Merve Bursalı

"Kızım sen Müslüman bir hanım gibi giyinsen ve davransan daha iyi olurdu, çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz."

İlköğretim sekizinci sınıf öğrencisiydim. Dini hassasiyete haiz insanların kurucusu, yöneticisi, öğretmenleri, velileri olduğu özel bir okula devam ediyordum. Dördüncü senesine giren başörtüsü birlikteliğimden sıkılmaya başlamıştım. İmdadıma laikçi kurallar yetişti. Artık okulda da başörtüsü yasaktı. Çokçana mutlu olmuştum. Artık hiç olmazsa okulda başörtüsü takmayacaktım. Ben bu coşkuyu yaşarken, sınıf arkadaşlarımdan başörtüsüseverler depresyona girdi. Kimi başörtüsü uğruna okulu bıraktı, kiminin bu travmadan ötürü ders başarısı düştü. Coşkum kursağımda kaldı.
 
Aynı yasak, üniversitede de devam etti. Olağandan daha bol ve uzun giyinen ve peruk kullanan kadın öğrencilerin çağıydı. Bense dini inançsız olarak öğrenimime devam ediyordum. Tesettürlü akranlarım ise bu laikçi, laik, din düşmanı, dinsiz-kitapsız uygulamaya bela okuyordu.
 
Hiç su kesintisi yaşamayan bir kentin fıskiyeleri gibi zaman akıp geçti. Lakin su kesintisi müptelası Ankara’nın dini inanç, dil, etnisite, siyasi aidiyet gibi sebeplerden soruşturma açtığı öğrencilerinin eğitimleri hep kesintiye uğradı.
 
Gökkuşağının renk zenginliği gibiydi memleketim. Tek tipçi uygulamalara hiç bir zaman uyum sağlayamadı. Her iktidara gelen siyasî parti, anında seçmenlerini mutlu etmek adına tek tipçi değişiklikler yaptı. Laikçiler gitti, dinciler geldi. Ama laikler, dindarlar, Kürtler, kadınlar, çocuklar hiç bir siyasî dönemde mutlu olamadı.
 
Bu Cuma, otobüs durağında beklerken, yaşı yetmiş veya daha üstü yaşlı bir adam, beni ikaz etti:
 
"Evladım, Cuma namazından geldim, abdestliyim; ama günaha gireceğimden korktuğum için sana bakamıyorum."
 
Ben de yanıtladım:
 
"Hacı amca, ben de dışarı çıktığımda hoş görmediğim şeyler görüyorum. Lakin müdahale etmiyorum. Bir daha o şeye bakmıyor, yoluma devam ediyorum. Sen de öyle yap ki zaten kitabın da öyle emrediyor."
 
Hacı amca kararlı, beni hak yola getirecek:
 
"Kızım sen Müslüman bir hanım gibi giyinsen ve davransan daha iyi olurdu, çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz."
 
Ben de yanıtladım:
 
"Ben İslamiyet’e inanmıyorum, Müslüman kadın tesettürü bana farz değil ki."
 
Adam orada sustu, yenilgiyi kabul etmişti.
 
Hani bilip de cahillerle konuşmak çok travmatiktir ya. Hangi temel din bilgisi metnini elinize alıp baksanız, Sünnî Müslüman tesettürünün sadece ve sadece Sünnî Müslüman insanlara farz olduğunu öğrenirsiniz. Kâfirlere İslam hukuku işlemez. Şer’i hukuk Sünnî Müslümanları, laik hukuk kâfirleri ve laik dindarları bağlar.
 
"Sizi rahatsız etmeye geldim." diyen Ali Şeriati misali memnuniyetsiz bir duruş sergiliyor olabilirim. Ama tek rahatsızlık hisseden ben değilmişim meğerse. LGBT’lerle kol kola direnen dindarlardan tutun da, faşist Kürt’le faşist Türk’ün birbirine empati kurmaya başladığı bir "Gezi Parkı" direnişi var artık piyasada, borsada, gündemde, başbakanın yatak odasında.
 
Direnişten ötürü vefat edenlere tanrılarından rahmet diliyor, yaralılara geçmiş olsun diyorum.
 
Sivil direniş nice mazlumların yüzünü güldürdü. Hindistan’dan okyanus ötelerine kadar, zalimlerin zulmüne barışçı çözümler getirdi. Darısı Ankara’nın başına.
 
Fotoğraf: Şener Yılmaz Aslan   

Etiketler:
İstihdam