14/11/2011 | Yazar: Gülistan Aydoğdu

Şimdi insanın kafasına takılan soru şu: ‘Başbakan neden gecekondu tabir edilen tek katlı ya da iki katlı evleri oy almama pahasına yıkmak istiyor acaba?’

Erciş’teki yıkılan binaları sokak sokak, tek tek dolaşıp fotoğraflamaya çalışıyorum.
 
Binalarda yapılan kurtarma çalışmalarını da bu şekilde belgelemek mümkün diye düşündüm.
 
En çok can kaybının olduğu yerlerdeki sorunun çoğunun nedeni devletin ihmali olarak görülüyor.
 
Buse pastanesi denilen yerdeki toplu öğretmen katliamının, TEDAŞ binasındaki katliam gibi ölümlerin ve oyun salonlarındaki ve internet kafe salonlarındaki ölümlerin nedenin devletin ihmalinin olduğu çok açık.
 
Başbakanın daha ilk günlerdeki açıklamasında sorunun nedeni olarak gecekonduları ve çarpık, imarsız, denetimsiz yapılaşmayı gösterirken aslında aklında başka bir talanın olduğu apaçık ortadaydı.
 
Çok sayıda genç, yeni tayin edilen öğretmenlerin eğitim sonrası çay içmek için gittikleri yıkılan bina daha önce iskan raporu verilmeyen bina. Beş yıl bekledikten sonra her ne olmuşsa kullanıma açılan bir yapı. Yani çürük olduğu bilinen bir bina.
İkinci olarak en acı bilgi, en çok can kaybının olduğu yerlerden olan oyun salonu ve internet kafenin genişlemesi için kolonlarının kesildiği yolundaki bilgidir.
 
TEDAŞ binasında oturan Şükran Dağ’ın anlattıkları çok ilginçti; “Ben bu binanın 2 katındaki 3 numaralı dairede oturuyorum. Ev sahibiyim, 8 yaşındadır bu bina. Bu binayı mütaahit değil, dört ortak kendileri yapmış. Ben bu evi aldıktan sonra çürük olduğunu öğrendim. Satmak için birçok emlakçıya gittim. Hiçbir emlakçı satışa yanaşmadı. ‘O bina çürük biz kimsenin vebaline girmeyiz’ dediler. Ben deprem anında çocuklarla bahçeye çıkmıştım, o yüzden kurtuldum. Bu binaya iskân raporu veren de şimdi AKP milletvekili olan Fatih Çiftçi’dir. O zaman belediye başkanıydı. Ölenlerin çoğu da binayı yapanların oğlu, gelini, torunlarıdır.”
 
Sonrasında Atatürk İlköğretim Okulunun içine girdik sınıfları görmek için. Okulun bahçesinde, yardım için gelen Azerbeycanlı askerler kamp kurmuş. Tuvaletler felaket durumda. Sınıflarda kirişlerle duvar arasında çatlaklar vara ama yıkılma olmamış. Sınıflarda sıralarla dolaplar üst üste yığılmış. Spor salonunda duvarlar yıkılmış. Okulun girişindeki kirişler kırılıp nerdeyse  üst üste binmiş. Okula dışarıdan bakıldığında arkaya doğru yattığını görmek mümkün.
 
Okul müdürü Yusuf Bey geliyor yanımıza. Kırılan kirişleri, yıkılan duvarı gösterip. “Bu gün Milli Eğitim Bakanlığı’ndan mühendisler geldi ve okulda sorun olmadığını ders yapabileceğimiz söyledi. Ben bu okula nasıl öğrenci alayım. Artçı depremler devam ediyor” diyor.
 
Üç katlı hatta kerpiç evlerde bile hasar var ama yıkım yok çoğunda. Şimdi insanın kafasına takılan soru şu: “Başbakan neden gecekondu tabir edilen tek katlı ya da iki katlı evleri oy almama pahasına yıkmak istiyor acaba?”
 
Birincisi devlet bu binalara izin vererek suç işlemiştir, Denetim şirketleri kurarak, hem özelleştirmiş hem de inanılmaz kazanç kapılarını aralayarak birilerinin cebini doldurmuş, sorumluluğu başkalarına yüklemenin kolay yolunu seçmiştir.
Bir başka neden ise büyük kentlerde, İstanbul’da, Ankara’da merkezde kalan gecekondularını yıktırmamak için mücadele eden dar gelirlileri ve sivil toplum örgütlerini saf dışı bırakma gayreti.
 
Şimdi yıkmak için bir nedeni var artık: “Deprem”. Ama bilmek gerekiyor ki, o küçük tak katlı ve iki, üç katlı evlerde sorun yok. Can almadı. Can alan başbakanın büyük rantlar uğruna yaptırdığı binalardır.
 
Kimseyi kandırmasına izin vermemek gerekiyor. Ve kentsel dönüşümün gelecekte ne kadar can alabileceğinin bilincinde olmak gerekiyor. Bir de İstanbul merkezdeki yoksul kesimin işe ulaşımını engellemek ve “tortu” olarak gördüğü insanları kent dışına sürme hesabını unutmamaktır.

Etiketler:
nefret