10/07/2020 | Yazar: Serdar Soydan

Bu duruma, bu kimliğe hissetmek, bilmek değil de inanmak fiilinin eşlik etmesi tuhaf bir seçim.

Erkek Sebahat Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Aziz Nesin’in Kadın Olan Erkeği Hatıraları‘ndan iki yıl sonra yayınlanan Erkek Olan Kadının Hatıraları alt başlıklı Erkek Sebahat[1] romanında, yedi ağabeyinin ardından doğan ve bu yedi erkeğin arasında dura dura, onların kıyafetlerini giye giye erkeksileşen Sebahat’in[2] hikâyesi anlatılıyor. Kitabın alt başlığı bir önceki metnin adı gibi oldukça dikkat çekici. Oysa Sebahat karakteri kendisini kadın olarak tanımlayışı ile transseksüel değil, ayrıca erkek kıyafetleri ile gezmesinin de şartların zaruri kıldığı bir şey, sonra da bir alışkanlık olduğu vurgulanıyor.   

“Ben kızken, erkek diye tanınmamın nedeni benden önce doğan kardeşlerimin hepsinin de erkek olmalarıdır. Yirmi yaşıma kadar bir kere bile kadın çamaşırı giymedim. Küçükken evimizde kadın yok­tu. Büyüyünce de alışmadığımdan giyemedim. Bizim evdeki gele­neğe göre, her çocuk, kendisinden öncekinin elbisesini giyerdi. Ben en küçük ağabeyimin eskilerini giydim. En küçük ağabeyim de, kendisinden bir büyük olanın eskilerini giyerdi. Hep sırayla, yukar­dan aşağı doğru birbirimizin eskileriyle geçinirdik. Doğrusu bu ‘yu­kardan aşağı doğru’ sistemi pek de demokratik bir sistem sayılmaz ama yine de bize özgü, yerli bir sistemdir. Gerçekte bizim sırayla yu­kardan aşağı, büyükten küçüğe doğru giydiklerimiz, hep birbirimi­zin eski elbiseleriydi.” (s. 7)

Peki, eğer erkek olan bir kadın yoksa eserine neden böyle bir alt başlık koymuş Aziz Nesin? Ticari başarı elde eden önceki romanının, Kadın Olan Erkeğin Hatıraları’nın başarısından pay almak adına bu yeni eserini de benzer bir başlıkla sunmayı tercih etmiş olabilir mi?

Eğer bu varsayımın bir haklılık payı varsa, ilginç ve son derece önemli durumla karşı karşıyayız demektir. Çünkü eğer sebebi buysa, o dönem travesti ve transseksüel temsillerine yer veren ya da bu örnekte de görüldüğü gibi travesti ya da transseksüel bir karaktere yer vermese de adında bu olguya vurgu yapan eserlerin ticari olarak başarı sağladığının düşünüldüğünü gösterecektir. Yani kitabı sattırmak için transseksüellik kullanılmıştır.

Tabii ki böyle bir şey söylemek spekülatif olur.    

*

Romana dönecek olursak… Sebahat’i bir ‘tomboy’, yani ‘Erkek Fatma’ olarak tanımlamak gerekir. İsmiyle müsemma, Erkek Sebahat’tir o. Bu açıdan roman, en azından giriş bölümünde toplumsal cinsiyet rolüne uymadığı, “kadın gibi bir kadın’ olmadığı için Sebahat’in yaşadıklarını anlatmasıyla dikkate değerdir.

Ailesi tarafından besleme olarak verildiği evde, evin ‘kız gibi’ oğluyla başından geçenlerse kadınlığın ve erkekliğin performatifliğini ortaya koyuşuyla dikkate değerdir.

Sebahat bir gün evin hanımı ve beyini kendisi ve oğulları hakkında konuşurken dinler.

“Bir gün Mümtaz Bey’le Saffet Hanım’ın bitişik odadan fısıl fısıl şöyle konuştuklarını duydum.

‘Bu kız bir türlü yola gelmiyor. Vahşi, yabani bir şey.’

‘Yavaş yavaş alışır, ehlileşir.’

‘Kıza benzer tarafı yok ki... Oğlan da hoşlanmıyor. Biz onu oğlan için almadık mı?

‘Alışır hanım, alışır. Evde bir evlatlık bulunmazsa çocuk dışarıda fena huylar edinir. Maşallah on altısında. Delikanlı sayılır. Evin içinde kızla oynaşır, düşer kalkar ahlakı bozulmaz. Kötü huy­lar edinmez. Pekâlâ, akça pakça kız. Nesi var?’

‘Artık tahammül edemiyorum. Çok yaramaz.’

‘Ne yaparsın, oğlumuzun hatırı için çekeceğiz.’

‘Bu yaşta erkek çocuk terbiyesinin ne kadar zor olduğunu bilmezsin. Maazallah kötü arkadaşlarına uyarsa, hem ahlaki, hem de sıhhati bozulur.’

‘Ayol, kıza benzemiyor ki. Göğüsleri tamtakır.’

‘Gelişir. Yavaş yavaş oğlan da alışır. Ara sıra onları yalnız bırak.’

On bir yaşındaydım ama sokakta büyüdüğüm için birçok şey­leri, hele gizli kapaklı olanları çok iyi bilirdim. Bu konuşmadan, beni bu eve neden aldıklarını anlamıştım. Oktay'ın benimle oynaşmasını istiyorlardı.

Oktay’a büsbütün düşman olmuştum. Zaten kız gibi bir çocuk­tu. Beni niçin süsleyip püslemeye çalıştıklarını, entari giydirmeye uğ­raştıklarını şimdi anlıyorum.” (s. 29 – 30)

Oğulları Oktay’ın fena huylar edinmeden, ahlakı ve sıhhati bozulmadan ‘erkekleşmesi’ için Sebahat’ı kadınlaştırmaya çalışmaktadır Mümtaz Bey’le Saffet Hanım. Bu yüzden bir gün ikisini baş başa bırakıp anahtar deliğinden olacakları izlemeye başlarlar.

“Divanın üzerine yan yana oturduk, konuşuyorduk. Oktay ‘Sen neye entari giymiyorsun sanki?’ dedi, ‘Sen kız değil misin?’

‘Kız sensin!’ diye bağırdım.

Oktay’ın pembe yüzü kızardı. On altı yaşında koca oğlan oldu­ğu halde düşünceleri de, hali de on yaşında bir kız gibiydi.

Annesiyle babasının bizi anahtar deliğinden seyrettiklerini bildiğim için oğlanı rezil etmeyi kafama koymuştum.

‘Haydi sen giyin entariyi bakalım, nasıl olacaksın?’ dedim. ‘Gardıropta annenin entarileri var.’

‘Önce sen giyin.’

‘Annenin entarileri bana olmaz ki... Haydi, sen giy!’

Oğlan razı oldu. Hemen gardırobu açtım. Şişman kadının bütün iç çamaşırlarını, entarilerini çıkardım. Oktay soyunmuş, bir donla kalmıştı.” (s. 30 – 31)

Sebahat, Oktay’a annesinin kıyafetlerini giydirip makyaj yaptırır. Oktay halinden memnun, söylenilenleri yapar. Birlikte evcilik oynamaya başlarlar. Oktay annesi, Sebahat, Oktay’ın babası olacaktır oyunda. Sebahat oyuna başlamanda önce sürprizi bozulmasın diye, anahtar deliğini kapatmak için kapının önüne koyduğu sandalyeyi çeker. 

“Oktay anası gibi cilvelenerek, heceleri uzata uzata ‘Beeey,’ dedi, ‘o üç taşlı küpeleri alıcaaam, alıcaaam diyerekten hep beni kandırıyoorsun.’

Ben de tıpkı Mümtaz Bey’i taklit ederek onun her zaman karısı­na söylediği gibi ‘Hanım, hanım,’ dedim, ‘bu değirmenin suyu nereden geliyor, diye hiç sormuyorsun.’”(s. 31)

Sebahat ve Oktay’ın oyunu, Oktay’ın anne ve babasının bağıra çağıra odaya girişleri ile biter. 

*

Sebahat’in erkek kıyafetleri ile gezmesinin şartların zaruri kıldığı bir şey, sonra da bir alışkanlık olduğu vurgulanıyor, Sebahat’i bir ‘tomboy’, yani ‘Erkek Fatma’ olarak tanımlamak gerekir dedim. Romanın ilerleyen bölümlerinde onun tomboyluğu bile unutuluyor yer yer. Girdiği eril alanlarda erkeksiliğin, erkek sanılmasının konforunu yaşıyor yalnızca Sebahat. Ancak bu durumu sorunsal haline getirip getirmediği, erkek kıyafetleri içinde yaşamasının ondaki etkisi anlatılmıyor.  

Yine de bir ipucu var elimizde. Erkek Sabahat’ın devam romanı olan Bay Sabahat’in başına yazılan bir notta şöyle yazmış Aziz Nesin, Sebahat’in ağzından.

“Arkadaşlarımın hiçbiri benim kız olduğumu bilmiyordu. Doğrusu bunu ben de unutmuşum artık. Yirmi yıl erkek gibi, erkekler arasında yaşamaktan erkek olduğuma iyice inanmıştım. Ara sıra kadınlığımın gerektirdiği vücut olayları da ortaya çıkıp beni tedirgin etmese, kadın olduğumu hiç bilmeyecektim.”

Sebahat erkek olduğuna inanıyor. Oysa bilebilirdi de bunu. Bu duruma, bu kimliğe hissetmek, bilmek değil de inanmak fiilinin eşlik etmesi tuhaf bir seçim. Ayrıca yirmi yıl erkek gibi, erkekler arasında yaşamasına da gerek yoktu bunu söylemek için.

Aziz Nesin, Kadın Olan Erkeğin Hatıraları’nda olduğu gibi Erkek Sebahat’te de trans olarak tanımlayabileceğimiz bir karakter yaratamıyor. Kendisi de bunu anlamış olmalı ki Bay Sabahat romanını üç sene sonra Akşam gazetesinde, Saçkıran adıyla bir kez daha tefrika ettirirken Sebahat, Oğuz’a dönüşüyor, natrans bir erkek oluyor.  

Bu iki roman yine de kadının erkek, erkeğin kadın olabileceğini -bugün transfobik addetsek bile o zaman için devrim niteliğinde bir şeydi bu- ortaya koyan başlıkları ile önemli.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.



[1] Aziz Nesin, Erkek Sabahat, İstanbul: Düşün Yayınları, 1957

[2] Başkarakterin ismi metinde bazen “Sebahat”, bazen “Sabahat” şeklinde yazılmıştır. 


Etiketler: kültür sanat
nefret