03/04/2009 | Yazar: İdil Engindeniz

Çocuk sahibi olma, evlat edinme hakkına gelinceye kadar, özellikle de Türkiye’de eşcinsellerin peşinden koşması gereken pek çok başka hak var belki ama Hollanda’da çocukları lezbiyen bir koruyucu a

Çocuk sahibi olma, evlat edinme hakkına gelinceye kadar, özellikle de Türkiye’de eşcinsellerin peşinden koşması gereken pek çok başka hak var belki ama Hollanda’da çocukları lezbiyen bir koruyucu aileye verilen Azeroğlu ailesinin hikâyesinden yola çıkarak (biraz geç bir yola çıkış olsa da) bu yazının konusu geldi ‘eşcinsel ebeveynler’e dayandı. Hafızaları canlandırmak gerekirse, Azeroğlu ailesinin öyküsü birkaç aylık bebeklerinin yere düşmesi sonucu hastaneye gitmeleriyle başlıyor. Doktor, annenin çocuğa yeterince bakamadığı yönünde bir rapor hazırlıyor ve çocuk bir koruyucu ailenin yanına yerleştiriliyor. Daha sonra, çiftin iki çocuğu daha aynı aileye veriliyor, sonra dava açılıyor, çift iki çocuğu ‘kurtarıyor’ ama biri hâlâ koruyucu ailede ve işe bakın ki koruyucu aile ‘lezbiyen’!!!

Haber olmak için her özelliğe sahip bir konu, dram var, ‘seks’ var! Türkiye’de haberin işleniş tarzı çok da şaşırtıcı değil aslında, hemen her haberde koruyucu ailenin ‘lezbiyen’ oluşunun altı çiziliyor, bu bilgi pek çok kez tekrarlanıyor. Bazı gazeteler ‘Türk çocuklara lezbiyen aile’ başlığının sonuna bir de ünlem koyarak herhalde kızgınlıklarını belli ediyor. İnternet sitelerinin meşrebine göre bu başlık, ‘Müslüman çocuğa eşcinsel aile!’ halini de alabiliyor. Haberlere yapılan yorumlara baktığınızda homofobik olmayan yorumlar da görülüyor ama ‘ya çocuklar da eşcinsel olursa’ ‘korkusuyla’ yazılan yorumların sayısı da hayli fazla. Neyse, Ahmedinejad’ın dediği gibi İran’da eşcinsel yoksa Türkiye’de hiç yok zaten, dolayısıyla bu eşcinsel evliliği, eşcinsel ebeveynler konularını tartışmak da çok manasız. O zaman bakalım başka yerlerde neler oluyor, mesela Fransa’da. Neden Fransa? Zira Fransa’dan bildiriyorum bir süreliğine.
 
LGBTT kişiler için hayat Fransa’da görece daha kolay belki ama güllük gülistanlık da değil. İnsan olan her yerde olan her kötü şey burada da mevcut ama en azından LGBTT kişilerin pek çok hakkı hukuken koruma altına alınmış durumda. Bu haklardan biri de ‘Pacte civil de solidarité’ ya da kısaca ‘PACS’ diye adlandırılan ‘Medeni Dayanışma Sözleşmesi’. 1999 yılında, sosyalist Jospin hükümeti sırasında oylanan sözleşme evlenmek istemeyen farklı cinsten kişilerin ya da istese de evlenemeyen aynı cinsten kişilerin bazı hukuki ayrıcalıklardan yararlanması amacını taşıyor. Kanun 99’dan beri çeşitli değişikliklere uğradı ve çiftlere verilen haklar bazı alanlarda giderek genişletildi. PACS evlilik kadar çok hak tanımıyor çiftlere ama en azından PACS yaptıktan sonra edinilen tüm malların yarı yarıya paylaşımını getiriyor ki sanırım Duvarların Dili Olsa ‘If These Walls Could Talk’ filmindeki yaşlı çiftin hikâyesini izleyen herkes bunun ne kadar önemli bir hak olduğunu anlayacaktır. Eşcinsel çiftler için PACS olanağını sunsa da Fransa henüz eşcinsel evliliğini kabul etmiş değil, bu yüzden uluslararası çeşitli uyumsuzluklar yaşanabiliyor. Örneğin geçtiğimiz aylarda evlilik yoluyla Hollanda vatandaşı olan Frédéric Minvielle, 2007 yılında Fransız vatandaşlığından çıkarıldığını öğrendi. Heteroseksüel biri bir yabancıyla evlendiğinde o ülkenin vatandaşlığına hak kazandığı gibi kendi ülkesinin vatandaşlığını da koruyabilmekte, yani çifte vatandaşlık hakkı var. Ama Minvielle, eşcinsel bir evlilik yaptığı ve Fransa bu evliliği tanımadığı için vatandaşlıktan çıkartılıyor. Pek çok tartışmadan ve hukuki mücadeleden sonra iki ülke arasındaki anlaşma değiştirilecek ve Minvielle çifte vatandaşlık hakkını kullanabilecek gibi görünüyor. Bu durum mutaassıp Hıristiyanları çok kızdırmış, CPDH’nın (İnsan onuru için Protestan Evanjelik Komite) sitesinde Jean Degert imzasıyla yayınlanan yazı 68 sonrası toplumda devletin bireylere giderek daha çok boyun eğdiğini, birey karşısında eğildiğini belirtiyor ve toplumu ayakta tutan kuralların değiştirilmesinden duyduğu hoşnutsuzluğu dile getiriyor. Bu da tartışılması gereken bir diğer konu.
 
Gelelim eşcinsel ebeveynlik konusuna ve son zamanlarda Fransa’da neler yaşandığına. Şubat başında, lezbiyen bir çiftin evlat edinme başvurusunun reddiyle konu bir kez daha gündeme geldi. Bu, eğitimci Emmanuelle B.’nin başvurusunun ilk reddedilişi değildi, mücadele 1998’den beri sürmekte. Emmanuelle B. başvurusunu bekâr bir kadın olarak yapmış çünkü Fransa henüz eşcinsel çiftlerin evlat edinmesine izin vermemekte, ancak sekiz yıldır bir kadınla birlikte yaşadığını da belirtmiş. Çeşitli incelemeler sonrasında B.’nin kişisel olarak olumlu özellikleri tespit edildikten sonra 28 Kasım 1998’de başvurusu… evet doğru tahmin ettiniz: reddedilmiş! Reddin nedeni, evlat edinilen çocuğun gerekli ebeveyn referanslarından yararlanamayacak olması ve B.’nin birlikte olduğu kişinin çocuğun hayatındaki yerinin belirsizliği. Tipik bir ‘Eh ama bu çocuğun iki annesi mi olacak? Eee peki baba nerde?’ yaklaşımı. Karar 2000 yılında bozulmuş, sonra başka iki mahkeme tarafından tekrar onaylanmış. Sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidilmiş ve mahkeme B. lehinde karar alarak Fransa’nın ayrımcılık yaptığını ifade etmiş. Bu karar Avrupa içtihadı açısından da önemli bir aşama olarak görülmekte zira bundan beş yıl önce benzer bir davada, aynı mahkeme homoseksüel ve heteroseksüel çiftlere farklı tutum uygulandığını ama bunun ‘çocuğun sağlığını ve haklarını korumak’ amacıyla yapıldığını belirtmiş. Son kararın B. lehine olmasının önemli sebeplerinden biri de şüphesiz, artık dokuz Avrupa ülkesinin eşcinsellere evlat edinme hakkını tanımış olması. Bütün bu gelişmelere ve AİHM’nin kararına karşın B.’nin başvurusu geçtiğimiz aylarda bir kez daha reddedildi, ancak bu sefer kararın ‘eşcinsellikle hiçbir ilgisi bulunmadığı’nın altı çizildi. Reddin gerekçesi, Emmanuelle ile birlikte yaşadığı Laurence arasındaki, evlat edinilecek çocuğun yaşına dair anlaşmazlığa ve Laurence’ın evlat edinmeye ‘pek de istekli görünmemesine’ bağlandı. Homofobi dışında hiçbir temele dayanmayan bu tarz gerekçelere biz de, başka konularda olsa da, pek yabancı sayılmayız aslında.
 
Eşcinsel ebeveynlikle ilgili bir diğer gelişme de yine bu yılın başlarında yaşandı. Cumhurbaşkanı Sarkozy 13 Şubat’ta, ‘üvey ebeveyn statüsü’nün yasallaştırılacağı müjdesini verdi. Eşcinsel çiftleri de kapsayan bu tasarıya göre çocukla biyolojik bağı olmayan ama onun yetiştirilmesine katkıda bulunan üçüncü kişiler de çocuk üzerinde belli haklara sahip olabilecekti. Fransa’da resmi rakamlara göre 30 bin, Gey ve Lezbiyen Ebeveynler ve Gelecekteki Ebeveynler Derneği’ne (APGL) göre ise 300 bin çocuk aynı cinsten kişilerden oluşan ailelerde yaşamakta. Fransa yasaları eşcinsellerin, evlat edinme yoluyla dahi, çocuk sahibi olmasını son derece zorlaştırdığı için lezbiyen çiftler yurtdışında, genellikle de Belçika’da suni döllenme yoluyla hamile kalmayı tercih ediyor. Erkekler için durum biraz daha zor, onlar da – nadiren de olsa – yurtdışında bir taşıyıcı anne bulma yoluna gidebiliyor. Bu durumda sadece bir kişi çocuğun yasal ebeveyni oluyor ve hayatındaki insanın çocuk üzerinde herhangi bir söz hakkı bulunmuyor. Söz konusu tasarı, heteroseksüel çiftlerdeki üvey ebeveyn haklarının yanı sıra eşcinsel çiftlerdeki bu sorunu giderme yönünde de küçük de olsa bir adım olarak kabul edilmekte. Hali hazırda Fransa’daki yasalara göre üvey ebeveynlerin çocuklar üzerinde hemen hiçbir hakkı bulunmamakta, çocuğun acilen hastaneye kaldırılması gerektiği takdirde izin verme yetkileri yok, çocuğu okuldan almaya gidebilmek için dahi izin almış olmaları gerekiyor. Bu arada yasa tasarısının son derece dar kapsamlı olduğunu da belirtmek gerekiyor. Söz konusu haklar sadece gündelik hayatın işleyişine dair; yukarıda da belirttiğim gibi çocuğu doktora götürmek, okuldan almak, diğer ebeveyn yokken çocuğa bakmak, vs. Çocuğun okul değiştirmesi, yurtdışında tatile gitmesi vb konularda üvey ebeveynin hiçbir söz hakkı yok. Çocuk, üvey ebeveynin doğal mirasçısı da olmuyor.
 
Bu kadar sınırlı haklar vermesine karşın, yasa tasarısına tepkiler de gecikmedi. Örneğin, Aile Dernekleri Ulusal Birliği (UNAF), ‘Üçüncü bir kişi olan üvey ebeveyni işin içine katmadan önce ayrı anne-babaların işbirliğini geliştirmeye çalışmakta yarar var’ açıklamasını yaptı. Mart ayının ikinci haftasında toplanan Fransa Piskoposlar Konferansı da söz konusu tasarının eşcinsel birlikteliklere bir statü kazandırdığını ifade etti. Ve Mart ayında değerlendirmeye alınması gereken tasarı Eylül ayına kaldı… Haber şimdilik kötü görünse de bir şeylerin değişmeye başladığının da göstergesi aslında. Belki birileri için korkutucu ama ‘aile’ denilen şey değişiyor ve bu değişimin ‘yanlış’ yönde olduğundan korkmak değişimi engelleyemiyor, yeni yeni kurallar konabilir, yasalar çıkartılabilir ama pratikte yaşanan şeyleri değiştirmek imkânsız…
 
İkiyüzlülük etmiş olmamak için şunu da söylemeliyim ki konuya «haklar» açısından bakınca eşcinsel çiftlerin, evli olmayan kadın ve erkeklerin çocuk sahibi olmalarını destekliyorum. Ama, ‘ben olsam ne yaparım’ kısmında kafam epey karışık. Çocuğu, bir mücadelenin içine atmaya hakkımız olup olmadığından emin değilim. Ama bu mücadele verilmezse haklar nasıl kazanılır onu da bilmiyorum. Evlat edinmek daha doğru bir yaklaşım mıdır diye soruyorum mesela? Hani orada, hayata zaten şanssız başlamış bir çocuğa ‘sıcak bir yuva’ vermek söz konusu sanki? Ama belki o çocuk da iki annesi ya da iki babası olmasındansa yalnız kalmayı tercih edecektir? Ya da berbat bir aile ortamındansa bunu tercih edecektir? Belki aslında mesele ‘iki anne’, ‘iki baba’ meselesi değildir? Bir ‘aile’de illa bir anne-bir baba mı olmalıdır? Başka bir ‘aile’ mümkün değil midir? Belki de hepimizin, en başta da benim, varolan kalıplar dışında düşünmesi gerekiyor? Çocukla ilgili sorularım aslında sadece eşcinselliğe dayanmıyor, çocuğu kutsayan yaklaşımım heteroseksüel aileler için de geçerli. Neyse, neticede önemli olan herkesin eşit haklara sahip olması, herkesin daha ‘iyi’ haklara sahip olması ve bunun için mücadele etmek, sonrasında o hakkı nasıl kullanacağımız sadece kendimizi ilgilendirir.
 
PS: Bu arada eşcinsel ebeveynlikle ilgili Yoann de Montgrand’ın yönettiği çok güzel bir kısa film var, konuya çocuğun gözünden bakıyor: Hugo’nun Ağacı. Filmin bir dakikalık kısmını İngilizce altyazıyla http://fr.myspace.com/larbredhugo adresinden seyredebilirsiniz. Başarabilirsem bir kopyasını Kaos GL ve Lambda arşivine getirmeye çalışacağım.


Etiketler: yaşam, dünyadan
nefret