31/12/2008 | Yazar: Volkan Canbolat



Son yıllarda “Hıristiyanlık ve Eşcinsellik” konusu hem kilise içinde, hem de dışında sıkça tartışılan bir mesele haline geldi. Arkeolog/Teolog Volkan Canbulat, “ayetler ışığında bu konunun irdelenmesi ve hakikatin dillendirilmesinin, Tanrı’ya giden yolda, insanlık ailesi için son derece gerekli” olduğunu söylüyor.

“Hristiyanlık, insanlığa dair her olguda kendi duruşunu ortaya koymuştur. İnancın temelini, İsa Mesih’in kimliği ve Kitab-ı Mukaddes’in işaret ettiği prensipler oluşturur.”

“Eşcinseller, Tanrı’nın üvey evlatları mıdır?” başlıklı söyleşinin Birinci Bölümü’nü yayınlıyoruz.

Tek Tanrılı dinler, eşcinsellik konusunda üç aşağı beş yukarı ortak bir görüşe sahiptir. Ve bu görüşün şekillenmesinde de Lut kavmi adı verilen bir topluluğun başına gelenler temel dayanağı oluşturur. Kitab-ı Mukaddes bu konuda ne tür ifadelere yer vermektedir?

Evet; Kitab-ı Mukaddes’in Tekvin (Yaratılış) bölümünde Sodom ve Gomora kentlerinden bahsedilir. Bu kentlerin, son yüzyılda yapılan arkeolojik kazılar sonucunda Ölü Deniz kıyısına yerleşik iki komşu kent olduğu ve güçlü bir deprem sonucu yıkıldığı kesin olarak tespit edilmiştir.

Kitab-ı Mukaddes’te bu olay aynen şu şekilde anlatılmaktadır:
“Adamlar oradan ayrılırken Sodom'a doğru baktılar. İbrahim onları yolcu etmek için yanlarında yürüyordu. RAB, «Yapacağım şeyi İbrahim'den mi gizleyeceğim?» dedi, Kuşkusuz İbrahim'den büyük ve güçlü bir ulus türeyecek, yeryüzündeki bütün uluslar onun aracılığıyla kutsanacak. Doğru ve adil olanı yaparak yolumda yürümeyi oğullarına ve soyuna buyursun diye İbrahim'i seçtim. Öyle ki, ona verdiğim sözü yerine getireyim.» Sonra İbrahim'e, «Sodom ve Gomora büyük suçlama altında» dedi, «Günahları çok ağır. Onun için inip bakacağım. Duyduğum suçlamalar doğru mu, değil mi göreceğim. Bunları yapıp yapmadıklarını anlayacağım.»
Adamlar oradan ayrılıp Sodom'a doğru gittiler. Ama İbrahim RAB'bin huzurunda kaldı. İbrahim RAB'bin huzurunda kaldı» RAB'be yaklaşarak, «Haksızla birlikte haklıyı da mı yok edeceksin?» diye sordu, «Kentte elli doğru kişi var diyelim. Orayı gerçekten yok edecek misin? İçindeki elli doğru kişinin hatırı için kenti bağışlamayacak mısın? Senden uzak olsun bu. Haklıyı, haksızı aynı kefeye koyarak haksızın yanında haklıyı da öldürmek senden uzak olsun. Bütün dünyayı yargılayan adil olmalı.» Rab «Eğer Sodom'da elli doğru kişi bulursam, onların hatırına bütün kenti bağışlayacağım» diye karşılık verdi. İbrahim, «Ben toz ve külüm, bir hiçim» dedi, «Ama seninle konuşma yürekliliğini göstereceğim. Kırk beş doğru kişi var diyelim, beş kişi için bütün kenti yok mu edeceksin?» RAB, «Eğer kentte kırk beş doğru kişi bulursam, orayı yok etmeyeceğim» dedi. İbrahim yine sordu: «Ya kırk kişi bulursan?» RAB, «O kırk kişinin hatırı için hiçbir şey yapmayacağım» diye yanıtladı. İbrahim, «Ya Rab, öfkelenme ama, otuz kişi var diyelim?» dedi. RAB, «Otuz kişi bulursam, kente dokunmayacağım» diye yanıtladı. İbrahim, «Ya Rab, lütfen konuşma yürekliliğimi bağışla» dedi, «Eğer yirmi kişi bulursan?» RAB, «Yirmi kişinin hatırı için kenti yok etmeyeceğim» diye yanıtladı.
İbrahim, «Ya Rab, öfkelenme ama, bir kez daha konuşacağım» dedi, «Eğer on kişi bulursan?» RAB, «On kişinin hatırı için kenti yok etmeyeceğim» diye yanıtladı. RAB İbrahim'le konuşmasını bitirince oradan ayrıldı, İbrahim de çadırına döndü. İki melek akşamleyin Sodom'a vardılar. Lut kentin kapısında oturuyordu. Onları görür görmez karşılamak için ayağa kalktı. Yere kapanarak, «Efendilerim» dedi, «Kulunuzun evine buyurun. Ayaklarınızı yıkayın, geceyi bizde geçirin. Sonra erkenden kalkıp yolunuza devam edersiniz.» Melekler, «Olmaz» dediler, «Geceyi kent meydanında geçireceğiz.» Ama Lut çok diretti. Sonunda onunla birlikte evine gittiler. Lut onlara yemek hazırladı, mayasız ekmek pişirdi. Yediler. Onlar yatmadan, kentin erkekleri -Sodom'un her mahallesinden genç yaşlı bütün erkekler- evi sardı. Lut'a seslenerek, «Bu gece sana gelen adamlar nerede?» diye sordular, «Getir onları da yatalım.» Lut dışarı çıktı, arkasından kapıyı kapadı. «Kardeşler, lütfen bu kötülüğü yapmayın» dedi, «Erkek yüzü görmemiş iki kızım var. Size onları getireyim, ne isterseniz yapın. Yeter ki, bu adamlara dokunmayın. Çünkü onlar konuğumdur, çatımın altına geldiler.» Adamlar, «Çekil önümüzden!» diye karşılık verdiler, «Adam buraya dışardan geldi, şimdi yargıçlık taslıyor! Sana daha beterini yaparız.» Lut'u ite kaka kapıyı kırmaya davrandılar. Ama içerdeki adamlar uzanıp Lut'u evin içine, yanlarına aldılar ve kapıyı kapadılar. Kapıya dayanan adamları, büyük küçük hepsini kör ettiler. Öyle ki, adamlar kapıyı bulamaz oldu. İçerdeki iki adam Lut'a, «Senin burada başka kimin var?» diye sordular, «Oğullarını, kızlarını, damatlarını, kentte sana ait kim varsa hepsini dışarı çıkar. Çünkü burayı yok edeceğiz. RAB bu halk hakkında birçok kötü suçlama duydu, kenti yok etmek için bizi gönderdi.» Lut dışarı çıktı ve kızlarıyla evlenecek olan adamlara, «Hemen buradan uzaklaşın!» dedi, «Çünkü RAB bu kenti yok etmek üzere.» Ne var ki damat adayları onun şaka yaptığını sandılar. Tan ağarırken melekler Lut'a, «Karınla iki kızını al, hemen buradan uzaklaş» diye üstelediler, «Yoksa kent cezasını bulurken sen de canından olursun.» Lut ağır davrandı, ama RAB ona acıdı. Adamlar Lut'la karısının ve iki kızının elinden tutup onları kentin dışına çıkardılar. Kent dışına çıkınca, adamlardan biri Lut'a, «Kaç, canını kurtar, arkana bakma» dedi, «Bu ovanın hiçbir yerinde durma. Dağa kaç, yoksa ölür gidersin.»
Lut, «Aman, efendim!» diye karşılık verdi, «Ben kulunuzdan hoşnut kaldınız, canımı kurtarmakla bana büyük iyilik yaptınız. Ama dağa kaçamam. Çünkü felaket bana yetişir, ölürüm. İşte, şurada kaçabileceğim yakın bir kent var, küçücük bir kent. İzin verin, oraya kaçıp canımı kurtarayım. Zaten küçücük bir kent.» Adamlardan biri, «Peki, dileğini kabul ediyorum» dedi, «O kenti yıkmayacağım. Çabuk ol, hemen kaç! Çünkü sen oraya varmadan bir şey yapamam.» Bu yüzden o kente Soar* adı verildi. Lut Soar'a vardığında güneş doğmuştu. RAB Sodom ve Gomora'nın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı.
Bu kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini ve bütün bitkileri yok etti. Ancak Lut'un peşi sıra gelen karısı dönüp geriye bakınca tuz kesildi. İbrahim sabah erkenden kalkıp önceki gün RAB'bin huzurunda durduğu yere gitti. Sodom ve Gomora'ya ve bütün ovaya baktı. Yerden, tüten bir ocak gibi duman yükseliyordu. Tanrı ovadaki kentleri yok ederken İbrahim'i anımsamış ve Lut'un yaşadığı kentleri yok ederken Lut'u bu felaketin dışına çıkarmıştı.”
(Yar. 18:16–19:29)

Şimdi, bu ayetleri dikkatle okuduğumuzda birkaç şey gözümüze çarpıyor. Birincisi, Doğru adam olarak sözü edilen Lut’un kente sonradan geldiği ve gerçek Tanrı’ya ilişkin söylemlerde bulunduğu için de Sodom sakinleri tarafından çok sevilmediği… Dönemin çok Tanrılı inançları ve bu inançlar doğrultusunda şekillenen sosyal yaşam biçimi dikkate alındığında, Lut’un söylemlerinin tepki toplamaması mümkün değildir.(Dinler tarihi bu ve benzer konularda bütün peygamberlerin yaşadığı zorluklara işaret etmektedir.)

İkincisi, kente üç meleğin konuk olarak gelmesidir. Bu üç melek, Tanrı’nın yargısını gerçekleştirmek üzere gelmiş meleklerdir. Kent meydanında gecelemek istemişler ancak Lut’un ısrarı üzerine onun evinde kalmaya karar vermişlerdir.

Üçüncü konu ise,Sodom sakinlerinin gelen konuklara yaklaşımlarına ilişkin net bildirimlerdir.Bu insanların adeta çılgınlık hali içerisinde Lut’un kapısına dayandıkları ve konuklara tecavüz etmek istedikleri anlaşılmaktadır.

Günümüz hukuk sistemine baktığımızda böyle bir hadisenin ne türden bir suç unsuru teşkil ettiği son derece açıktır. Haneye tecavüz, taciz, darp, tecavüze yeltenme gibi suçlar birbiri ardına işlenmektedir..

Yeni Ahit’te, Petrus’un II. Mektubu bölümünde, bu konuda şöyle denmektedir:
“…Tanrı eski dünyayı da esirgemedi. Ama tanrısızların dünyasına tufanı gönderdiğinde, doğruluk yolunu bildiren Nuh'u ve yedi kişiyi daha korudu.
Sodom ve Gomora kentlerini yakıp yıkarak yargıladı. Böylece tanrısızların başına geleceklere bir örnek verdi.
Ama ilke tanımayan kişilerin sefih yaşayışından azap duyan doğru adam Lut'u kurtardı. Çünkü onların arasında yaşayan bu doğru adam, görüp işittiği yasa tanımaz davranışlar yüzünden doğru yüreğinde her gün ıstırap çekerdi…”
(2.Pet.2:5-8)

Yani Sodom ve Gomora halklarının sadece cinsel yönelimlerine ilişkin bir suçlarının olmadığını mı söylüyorsunuz?

Elbette. Ayetlere baktığımız zaman pek çok iç içe geçmiş suçun işlendiğini görüyoruz.
“RAB bu halk hakkında birçok kötü suçlama duydu, kenti yok etmek için bizi gönderdi.” ifadesi bunu kanıtlamaktadır

İbrahim’in Tanrı ile diyalogunu irdelediğimizde, kent içinde, doğru kimselerin bir elin parmakları kadar az olduğunu anlıyoruz. Bu noktada doğru olmama halinin neler olduğuna ilişkin çok farklı saptamalarda bulunmak mümkün. Oğlancılık fiili, buradaki insanların karakteristik özelliklerinden sadece bir tanesi gibi görünüyor.
Sodom ve Gomora’nın ticaretle geçinen son derece zengin insanlardan oluştuğuna dair ciddi arkeolojik veriler mevcuttur. Politeizm, sınıf ayrımcılığı, kölecilik ve buna bağlı ahlak değerleri, elit sınıfın, diğer insanlar üzerindeki mutlak tasarruf hakkı gibi gerçekleri göz önünde bulundurduğumuzda, Tanrı’nın ilahi gazabının nedenlerini daha doğru teşhis edebiliyoruz.

Geçen sayımızda İmam Muhsin Hendricks ile yapmış olduğumuz söyleşiyi yayınladık. Kendisi Kuran-ı Kerim temelinde Lut kavmi ile ilgili görüşlerini açıkladı. Düşüncelerinizin birbirine benzer olduğu görülüyor. Bu bağlamda; Hıristiyanların Kutsal Kitabı ile Müslümanların Kutsal Kitabı arasında bir paralellikten söz etmek mümkün mü?

İslam teologlarının, kendi Kutsal metinlerini nasıl yorumladıklarına ya da yorumlayacaklarına ilişkin herhangi bir şey söylemem mümkün değildir. Ancak; Kuran-ı Kerim’de de daha yüzeysel olmak üzere bu olayın anlatıldığını ve Kitab-ı Mukaddes’le paralellik arz ettiğini biliyorum.

Musa’nın yasalarında da eşcinsellik konusunda bazı hükümlerin olduğu söyleniyor. Bunlar nelerdir?

Musa, soydaşlarını (İbranileri) Mısır’da Firavun’dan kurtardıktan sonra Sina Dağı’nda Tanrı buyruklarını almaya başlar. On emir olarak ta bilinen bu ilk buyruklardan sonra, sunak kurallarına, kölelere, şiddete, mal edinmeye, sosyal sorumluluklara ilişkin bir dizi emir alır. Bunlar Musa şeriatının temelini oluşturur.
Levililer 18. bölüm 22. ayette “Kadınla yatar gibi bir erkekle yatma. Bu iğrençtir…” denmektedir.
Yine 20. bölüm 13. ayete baktığımızda “Bir erkek başka bir erkekle cinsel ilişki kurarsa, ikisi de iğrençlik etmiş olur. Kesinlikle öldürülecekler. Ölümü hak etmişlerdir...” ifadesini görürüz…

Bunlar çok sert ifadeler değil mi?

Evet, ifadelerin sert olduğu doğrudur.Ancak bu buyrukların tamamına baktığımızda Tanrı’nın İsrail üzerindeki amacını daha net anlayabiliriz. Burada, sadece cinsellik konusunda değil, insan yaşamının hemen hemen her alanına ilişkin bir düzen getirme gayretini görmekteyiz. Düzen,aynı zamanda bazı kısıtlamaları da beraberinde getirmektedir.
Tanrı, İsrailoğullarıyla bir antlaşma yapmış, onları kölelik diyarı Mısır’dan çıkarmış ve uluslar içerisinden seçilmiş bir halk olduklarını tescil etmiştir.
Kurallarına uydukları sürece, onları nehirlerinden bal ve süt akan ülkeye mirasçı kılacağını, uymadıkları sürece de diyardan diyara sürgün edeceğini söylemektedir.

Levililer 18. bölüm 25. ayetten itibaren Tanrı, yasalarına uymak konusunda uyarılarına şu şekilde devam etmektedir:
"…Bu davranışların hiçbiriyle kendinizi kirletmeyin. Çünkü önünüzden kovacağım uluslar böyle kirlendiler. Onların yüzünden ülke bile kirlendi. Günahından ötürü ülkeyi cezalandırdım. Ülke, üzerinde yaşayan halkı kusuyor.
İster yerli olsun, ister aranızda yaşayan yabancılar olsun kurallarıma ve ilkelerime göre yaşayacaksınız. Bu iğrençliklerin hiçbirini yapmayacaksınız. Sizden önce bu ülkede yaşayan insanlar bütün bu iğrençlikleri yaparak ülkeyi kirlettiler. Eğer siz de ülkeyi kirletirseniz, ülke sizden önceki uluslara yaptığı gibi sizi de kusar. " ‘Kim bu iğrençliklerden birini yaparsa halkın arasından atılacaktır.
Buyruklarımı yerine getirin, sizden önceki insanların iğrenç törelerine uyarak kendinizi kirletmeyin. Tanrınız RAB benim…"

Burada, önemli bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum:
“Buyruklarımı yerine getirin, sizden önceki insanların iğrenç törelerine uyarak kendinizi kirletmeyin. Tanrınız RAB benim…"
Ayeti irdelediğimizde aslında tek ve gerçek Tanrı’nın, halkını, putperest toplumların geleneklerinden uzaklaştırmayı amaçladığını görüyoruz. Bu bir devrimdir. Çok tanrılı dünyanın tek Tanrı inancına doğru yol aldığı önemli bir dönemeçtir. Ve Tanrı bu noktada, sadece kendisine tabi olunmasını istemektedir.

Bu zamana kadar verdiğiniz örnekler Eski Ahit’tendi sanırız. Peki, Yeni Ahit (İncil)’in bakış açısı hakkında neler söyleyeceksiniz?

Sizin de belirtmiş olduğunuz gibi Kitab-ı Mukaddes, Eski ve Yeni Ahit olmak üzere iki temel bölümden oluşur. Hıristiyanlar her iki bölümü de Kutsal Metinler içerisinde kabul ederler. Mesih’in yeryüzüne gelişi, hizmeti ve havarilerinin işleri, İncil olarak adlandırdığımız, Yeni Ahit metinlerinde yer almaktadır.
İsa’nın yaşamına ve hizmetine ilişkin tanıklıklar Matta, Markos, Luka ve Yuhanna bölümlerinde ayrıntılı bir biçimde aktarılır. Bunu Havarilerin işleri ve mektuplar bölümü izler. İncil’in ilk dört bölümünde eşcinsellikle ilgili net bir yargı görmemekteyiz. Ancak, yeryüzünün kurtarıcısı olarak Mesih’in eylem ve söylemleri bize pek çok konuda bilgi ve anlayış verir.
Hıristiyan inancına göre Mesih İsa, Kutsal Yazılarda geleceği vaat edilen Tanrı’nın Oğlu ve insanlığı günahlarından kurtaracak olan kurban kuzusudur.
İsa’nın ilk yaptığı şey, Musa şeriatını yanlış algılayıp uygulayan Yahudilerle mücadele etmek olmuştur.
Kutsal Yasa’yı reddetmeksiniz, bazı hükümleri kaldırmıştır. Bunu yetkili bir Oğul olarak yapmasına karşın, Yahudiler tarafından sapkın ilan edilmiş ve bir sürü saldırıya maruz kalmıştır.

Ayetler üzerinden giderek, İncil’in bakışını yorumlayabilir misiniz?

Hıristiyanlık ve Eşcinsellik konusu son yıllarda hem kilise içinde, hem de dışında sıkça tartışılan bir mesele haline gelmiştir. Bu nedenle ayetler ışığında bu konunun irdelenmesi ve hakikatin dillendirilmesi, Tanrı’ya giden yolda, insanlık ailesi için son derece gereklidir. Ancak; bundan önce, Hıristiyanlığın, insana, günaha ve kurtuluşa ilişkin temel felsefesini ortaya koymakta yarar olduğunu düşünüyorum.

Hıristiyan inancına göre, mükemmel olarak yaratılan insan, Âdem ve Havva’nın ilk günahından sonra, bu vasfını kaybetmiş, lütuf tahtından düşmüş, ruhsal ve fiziksel olarak ölümü hak etmiştir.

Tanrı, sınırsız merhameti nedeniyle, düşmüş insanlığın içinden bir kısmını kurtarmaktan hoşnut olmuş ve İsrail oğullarıyla, Musa vasıtasıyla şeriat antlaşması yapmıştır. Hıristiyan inancına göre Tanrı yasalarının amacı, insanlığın, günahın ciddiyetini algılayabilmesidir. Zaman dolunca da Tanrısal söz, Mesih’in kimliğinde insan olmuş ve Şeriat Antlaşması, yerini Lütuf Antlaşmasına bırakmıştır.

Lütuf Antlaşmasına göre insan, Kutsal Yasa’nın gereklerini yerine getirmekle aklanamaz. Kurtuluş sadece İsa’nın Rab ve kurtarıcı olduğuna iman ile gerçekleşir. Bununla birlikte İsa’ya inanan kişilerin iyi işlerde de öncü rol üstlenmesi önemlidir.

Havari Paulus’un Romalılara Mektubu’nda Tanrı’ya isyan konusunda şu ifadeler yer alır:
“Haksızlıkla gerçeğe engel olan insanların bütün tanrısızlığına ve haksızlığına karşı Tanrı'nın gazabı gökten açıkça gösterilmektedir. Çünkü Tanrı'ya ilişkin bilinen ne varsa, gözlerinin önündedir; Tanrı hepsini gözlerinin önüne sermiştir. Tanrı'nın görünmeyen nitelikleri -sonsuz gücü ve Tanrılığı- dünya yaratılalı beri O'nun yaptıklarıyla anlaşılmakta, açıkça görülmektedir. Bu nedenle özürleri yoktur. Tanrı'yı bildikleri halde O'nu Tanrı olarak yüceltmediler, O'na şükretmediler. Tersine, düşüncelerinde budalalığa düştüler; anlayışsız yüreklerini karanlık bürüdü.
Akıllı olduklarını ileri sürerken akılsız olup çıktılar. Ölümsüz Tanrı'nın yüceliği yerine ölümlü insana, kuşlara, dört ayaklılara, sürüngenlere benzeyen putları yeğlediler. Bu yüzden Tanrı, birbirlerinin bedenlerini aşağılasınlar diye, onları yüreklerinin tutkuları içinde ahlaksızlığa teslim etti. Tanrı'yla ilgili gerçeğin yerine yalanı koydular. Yaradan'ın yerine yaratığa tapıp kulluk ettiler. Oysa Tanrı sonsuza dek övülmeye layıktır! Âmin.
İşte böylece Tanrı onları utanç verici tutkulara teslim etti. Kadınları bile doğal ilişki yerine doğal olmayanı yeğlediler. Aynı şekilde erkekler de kadınla doğal ilişkilerini bırakıp birbirleri için şehvetle yanıp tutuştular. Erkekler erkeklerle utanç verici ilişkilere girdiler ve kendi bedenlerinde sapıklıklarına yaraşan karşılığı aldılar. Tanrı'yı tanımakta yarar görmedikleri için Tanrı onları yararsız düşüncelere, yakışıksız davranışlara teslim etti. Her türlü haksızlık, kötülük, açgözlülük ve kinle doldular. Kıskançlık, öldürme hırsı, çekişme, hile, kötü niyetle doludurlar. Dedikoducu, yerici, Tanrı'dan nefret eden, küstah, kibirli, övüngen, kötülük üreten, anne baba sözü dinlemeyen, anlayışsız, sözünde durmaz, sevgiden yoksun, acımasız insanlardır. Böyle davrananların ölümü hak ettiğine ilişkin Tanrı buyruğunu bildikleri halde, bunları yalnız yapmakla kalmaz, yapanları da onaylarlar.”
(Rom. 1:18-32)

Bu ayetleri, düzgün tefsir edebilmek için öncelikle Antik Dünya’ya kısaca dönmemiz gerekmektedir.
Havari Paulus’un hitap ettiği kişiler Romalılardır. Antik Yunan ve Roma çok tanrılı bir geleneğe sahipti. Tanrılar panteonunda yer alan on iki Olympos’lu başta olmak üzere yerli ya da ithal çok sayıda külte inanılıyordu. Tanrıların ve tanrıçaların her türden cinsel ilişkileri, nefretleri, kıskançlıkları, entrikaları biliniyor, tragedyalarda dinsel örnekleme olarak canlandırılıyordu.
Havari, söylemine, öncelikle gerçek Tanrı’yı –genel vahye rağmen-inkâr edip, onun yerine başka şeylere tapınan bu kişileri eleştirmekle başlıyor.
Antik Yunan ve Roma medeniyeti pek çok konuda ileri bir durumdaydı. Ticaret, bilim sanat, felsefe ve edebiyatta önemli başarılara imza atmaktaydı. Paulus’un rahatsızlığı bu gelişmiş topluluğun, Tanrı ve ona ilişkin gerçekler konusunda ilgisiz olmasıydı.
Tanrısızlığın, beraberinde getirmiş olduğu olumsuzluklardan söz ederken de Antik çağın eşcinsel ilişki geleneğini örnek vermektedir.

Antikitede eşcinsellik, günümüzdekinden daha farklı bir biçimde yaşanmaktaydı. Bu fenomeni “oğlancılık” olarak tanımlamak belki daha doğrudur.

İlişkiler genellikle, yaşlı bir adam ile çocuk denebilecek bir yaştaki genç delikanlılar arasında yaşanmaktaydı. Ephebi denilen bu genç çocukların ergenliğe geçişinde önemli noktalardan bir tanesi de yaşça daha olgun erkeklerden çeşitli konularda eğitim almasıydı. Belli bir yaşa geldikten sonra bu gençler heteroseksüel evliliğe koşullandırılmaktaydı. (Klasik Yunan estetiğinin önemli bir parçasını bile genç ve atletik erkek vücutları oluşturmaktaydı.)

Erkeklerin egemen olduğu, köleci düzende kadınlar eve hapsolmuş bir yaşam sürüyordu. Kadınlar sadece üreme amaçlı olarak görülüyor, kendilerine ev dışında hemen hemen hiçbir yaşam olanağı tanınmıyordu. Erkekler hemcinsleriyle, yönetimde yer alıyor, felsefi tartışmalar yapıyor, şölenlere katılıyordu.
Kadınların, bu tecridi durum neticesinde kendi cinsleriyle de yakın temaslar kurdukları bilinmektedir. Pek çok arkeolojik buluntu ve yazılı belge buna işaret etmektedir.

“İşte böylece Tanrı onları utanç verici tutkulara teslim etti. Kadınları bile doğal ilişki yerine doğal olmayanı yeğlediler. Aynı şekilde erkekler de kadınla doğal ilişkilerini bırakıp birbirleri için şehvetle yanıp tutuştular. Erkekler erkeklerle utanç verici ilişkilere girdiler…”

Burada asıl eleştirilen konu, erkeklerin doğal ilişki denilen heteroseksüel ilişkinin yanı sıra eşcinsel ilişkiyi de yaşamlarının içine dini ve sosyal bir realite olarak almış olmalarıdır.
Antik edebiyatı iyi bilen Havari Paulus’un, pek çok Yunan ve Romalı şairin, düşünürün eserinde konu edilen tutkulu aşk temalarına atıfta bulunduğu anlaşılmaktadır. Örneğin, Romalı büyük şair Gaius Valerius Catullus’un şiirlerinde bugün dahi cüretkâr denebilecek, cinselliğin aşağılanarak kullanıldığı dizeleri okumak, bu konuda fikir yürütmek için yeterlidir…

“Her türlü haksızlık, kötülük, açgözlülük ve kinle doldular. Kıskançlık, öldürme hırsı, çekişme, hile, kötü niyetle doludurlar. Dedikoducu, yerici, Tanrı'dan nefret eden, küstah, kibirli, övüngen, kötülük üreten, anne baba sözü dinlemeyen, anlayışsız, sözünde durmaz, sevgiden yoksun, acımasız insanlardır…”

Eşcinsel ilişki örneğinin hemen akabinde, genel bir değerlendirme ile insana dair tüm kötü unsurların temelinde, Tanrı’dan yoksun olma halinin, yani o ilk günahla kirlenmişliğin yattığını ifade etmektedir.

*Arkeolog-Teolog
Teoloji diploması: Miami International Seminary /Master Of Arts In Theological Studies


Etiketler: yaşam, din/inanç
İstihdam