15/03/2009 | Yazar: Kahraman Gür

5-6 yıl önce bir etkinlik sonrası Ayşe Düzkan’la bir kafede sohbet düzenlenmişti. Bir ara konu geyler mi lezbiyenler mi daha fazla şiddete maruz kalıyor konusuna gelmişti.

5-6 yıl önce bir etkinlik sonrası Ayşe Düzkan’la bir kafede sohbet düzenlenmişti. Bir ara konu geyler mi lezbiyenler mi daha fazla şiddete maruz kalıyor konusuna gelmişti. Ayşe Düzkan da ‘kocalarının kollarında sigara söndürdüğü kadınlara girmeyelim bile’ deyip sen mi çok acı yaşadın ben mi tartışması yapmanın gereksizliğine değinmişti. 

Ayşe Düzkan’a katılmıştım, halen de hak veriyorum. Aralık ayında ‘Profesyonel sporcu ve eşcinsel olmak’ başlığında bir paneli izliyordum. Panelcilerden biri meşhur olduktan sonra gey olduğunu açıklayan bir futbolcuydu. Panel boyunca çocukluğunda ve erken gençliğinde yaşadığı dışlanılmışlığı anlatıp durdu, eşcinselliğini belli eden bir tip dahi değilmiş. O kadar ezilmişlik hissiyle doluydu ki, yeter  artık üstesinden gel bunların, bu kadar da hetero erkeklere karşı kendini zayıf hissetme diye haykırasım geldi.
 
Özellikle erkek eşcinsellerin yaşadıkları üzerine bu kadar çok odaklanmaları, bitmek bilmeyen ezilmişlik hikayeleri iç karartıyor. Yahudilerin Nazi kamplarında sessizce boyun eğişleri gibi eşcinsellerin heteroseksüel erkekler ve yaşam karşısında bir o kadar boynum kıldan ince pozisyonunda durup sonra da habire şikayet etmeleri can sıkıyor.
 
Bu ne güçsüzlük, davran be kardeşim, hayatına sahip çık, diyesim geliyor.
 
Ama, Yasemin Öz’un Ebru’nun ardından yaşadıklarını, düşüncelerini anlatan yazıyı okuyunca Türkiye’deki feminist, demokrat ve aydınların, eşcinsellerin haykırış nedenlerini pek de bilmediklerini, yukarda söylediklerime tezat olarak yaşanılanları daha çok anlatılması gerek diye düşündüm.
 
Yasemin bir kadın listesine transeksüel kadın Dileğin öldürülmesini email atıp bildirmiş. Listeye üye bir kadın bu emailin yeri burası mı diye homurdanmış. Yasemin yazısının ilerleyen kısmında  Ebru’nun ölümü için bir kısım insanın "su testisi su yolunda kırılır" diyeceğini belirtmiş. Bunu diyecek insanları kafamda merhamet sahibi fakat bir bilgiden yoksun insanlar olarak şekillendirdim. O bilgi bir eşcinselin cinsel yönelimini anladığı günden itibaren yaşadığı psikolojik, toplumsal ve siyasi şiddet.
 
Avni Özgürel de Radikal gazetesinde ki bir yazısında  Türkiye’deki ‘duyarlı’ köşe yazarlarının düşündüklerini dillendirmişti. Ona göre yoksulluk, işsizlik gibi büyük konular varken eşcinsel sorunuyla ilgilenmek gündem kaydırılmasıydı.
 
Su testisi su yolunda kırılır diyenler, Avni Özgüreller, eşcinsellerin, travestilerin uğradığı şiddet ve ayrımcılığı görmeyen, küçümseyen feminist, demokrat ve devrimciler; Ebrunun katli politiktir!
 
İnsan hak ve ihlaline uğrayan hic bir grup bizim gibi ablukaya alınmamıştır.
 
Misalen Türkiyede sağcısı solcusuyla çatışır, alevisi sünnüsiyle, kürdü türküyle, ama konu eşcinsellik olunca hepsi bir cephe olur. Anketler eşcinsellere yönelik kötü bakışın Türkiyede % 95’in üstünde olduğunu gösteriyor. Kim bu yüzde doksan beş, alevisi, kürdü, ermenisi, türkü, eğitimlisi, eğitimsizi, kısacası hepsi.
 
Eşcinsel nefreti öyle güçlüdür ki kendi anamız, babamız, kardeşimiz bile yüz çevirir.
 
Ne bir kürt, ne bir alevi, ne bir ermeni, bir eşcinselin yaşadığı zulmü yaşar, öylesine ötekileştirilmez, kimlikleri öylesine küfür olarak algılanmaz.
        
Alevilerden, kürtlerden, ermenilerden de çok daha fazla sindirildik, korkutulduk, aşağılandık, sadece bu ülkede değil dünyanın büyük bir coğrafyasında.
Hiç bir grup bekli de bu kadar kendini saklama ihtiyacı duymamıştır.
 
Nazi kamplarında Yahudilerin altındaydık, gaz odalarını boyladık.
 
Sosyalist Sovyetlerde Sibirya'ya gönderildik.
 
1970’lere kadar çoğu Avrupa ülkesinde, Amerika eyaletlerinde, 90’lara kadar tüm komünist rejimlerde var oluşumuz suç teşkil etti.
 
Halen 70'e yakın ülkede eşcinsel olmak suç.
 
20 ye yakin Müslüman ülkede eşcinsellik idamlık suç.
        
Topluca katledilip ortadan kaldırılamadıysak şimdiye kadar, Yahudiler, Ermeniler, Siyahlardan farklı olarak tespit edilmemizin zorluğundandır. Yoksa eşcinsellere olan nefretin azlığından değil.
Ebru ile belalısının, Gazeteci Baki ile katilinin kişisel vakalar olmadığını, eşcinsellerin maruz kaldığı zulmü ülkenin demokrat politikalarını üretenlerin tez zamanda görmesini umuyorum.  


Etiketler: insan hakları, nefret suçları
İstihdam