17/12/2009 | Yazar: Kahraman Gür

Web sayfamızda yayınlanan DTP’nin kapatılma yazılarından birine eklenen bir yorumdan bir cümle;

Web sayfamızda yayınlanan DTP’nin kapatılma yazılarından birine eklenen bir yorumdan bir cümle;

"Ne derseniz deyin ama hiç kimse bu ülkenin bayrağına sığınıp bu ülkenin toprağından karnını doyurup bu ülkenin hizmetlerinden yaralanıp bu ülkeyi batırmaya çalışamaz."
 
Yorumu yazan arkadaşı tanımadığım gibi kişisel bir garezim veya bu yaklaşıma sahip olduğu için kızgınlığım yok.
 
Bu cümle, bir tek insanin değil bu ülkede hatırı sayılır sayıdaki Türkün gözünde Kürtlerin de yerini gösterdiği için çok önemli. Hürriyet gazetesi başta olmak üzere bir çok gazetenin Kürtlerle ilgili haberlerine yapılan okuyucu yorumlardaki temel yaklaşım bu olduğu için önemli.
 
Bu bilinen yaklaşımda binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan insanların bir kısmı büyük bir çoğunluğun gözünde sığınmadır. Türkler sayesinde kursaklarına ekmek girer. Birde yetmezmiş gibi kulluklarını da bilmez, Turklerin insaniyetine isyan ederler.
 
Sosyolojik, tarihi, insani, ahlaki vs hangi açıdan bakarsanız bakın, hiç bir temeli olmayan bu yaklaşım maalesef Türkiye’de Türklerin zihnindeki Kürtleri yerine ve Kürt sorununu anlatan hikâye. Birçok üniversitede kürsü tutan profesöründen tutun da, sanatçısından, memurundan, birçok şehrin atıklarını seçerek geri dönüşümde müthiş katkısı olanlarina kadar Kürtlerin yurttaşlık yeri bu yaklaşımda hak getire.
 
Benim merak ettiğim bir eşcinselden kendi hikayesinden yola çıkarak herhangi bir konuya dair popüler ya da egemen yaklaşımdan farklı bir düşünce geliştirmesini beklemek boşunamidir? Popüler kültüre göre ben ibneyim, dönmeyim vs ama beni bir dinleseler, görecekler ki aşkımın hiç bir yanlışlığı yok, gayet normalim diyen bir eşcinselin başkalarının da bilinenden farklı bir hikayelerinin olabilecegini düşünebilmesini ummak büyük bir beklenti mi?
 
Ötekini anlamayı bıraktım,  ordu ve egemen anlayışın savunuculuğuna kalkışmak niye?
 
Bir açıklaması kabul edilme isteği ve iktidar ilişkisi olsa gerek.
 
Ezilenin bir başka ezilenin çoğu kez düşmanı olduğunu bilmeyen kalmamıştır herhalde.
Barakadan kaçan siyahı bir başka siyah beyaza ispiyonlar.
Kadın kendinden daha rahat davranan kadını ‘edepsizlikle’ suçlar
Gizli eşcinsel açık eşcinsele tahammül edemez; çoğu kez açık eşcinseli çamurlar, ibnelikle, seks yapmakla, efemine olmakla vs suçlar. 
 
Her daim kabullenme arzusunda olan gizli ve bazı açık eşcinsellerin, en şiddetli hayır diyene daha fazla yanaşmaları, iktidarın hoşuna gidecek olani yapmaları. Bir bitmez eksiklik hissi ve kabul edilme arzusuyla pişmekte. Zeki Müren’in kendisi gibileri kapısından sokmadığı Mehmetçiğe mal varlığını bağışlaması güzel örnek.
 
Başkasının hikayesini hiç umursamayacak kadar kendine dalmış gitmişlik ise diğer bir açıklama olabilir. Gülay Göktürk’ün belirttiği bir tek kendi hikayesini bilme durumu.
 
Kürtlerin hikayesine hiç kulak verdik mi? Mesele Kürtlerin hikayesini kabul edip etmememiz değil. Kabul ederiz, etmeyiz. Tamamen yanlış da bulabiliriz. Asıl mesele hayatımızı zehir eden bu körlük meselesi. Mesele her şeyi ben bilirim yaklaşımımız. Kendi dünyamızda kendi hikayemizle boğulup kalmamız.
 
Mesele;
Başkasını dinledikçe kendi yalnızlığımızdan kurtulabileceğimizi bilmememiz.
Diğerlerine destek verdiğimizde daha sağlam ayakları üstünde durduğumuz görmemiz.
Ötekini kurtarmak için uzattığımız el ile yaşamın bizi tutup karanlığımızdan çekip çıkarabileceğini tahayyül etmemiz.
Ötekileri sevmeyi öğrenirken kendimizi sevmeye başladığımızı göremememiz. 

 
                                                           *****
Kanal T’de “Haber Bu” programında Kubilayalp Gülfidan isimli bir klinik psikolog, Ahmet Tulgar’ın yüzüne karşı ‘Eşcinsellik hastalıklı ruhların tercihi’ diyerek programı kirletmişti. O klinik psikolog şahsına en güzel cevabi Reha Muhtar ve Reha Muhtar’a e-mail gönderen bu alanın birçok önemli öğretim üyesi vermişti.
 
Reha Muhtar şöyle diyordu;
“Bu adam psikologluğu bıraktık insan da mı değildir?..
Hiç mi insani değerlerden nasibini almamıştır?..”
 
Diyanet geçenlerde eşcinsellikle ilgili açıklamasını yaptı.
Bu kadar güçlü ve tartışılmaz inançlardan beslenen Diyanet bile, eşcinseller ile uygun dilde konuşulması tavsiyesinde bulundu. 
Kendine psikolog diyen bir insan nasıl bu kadar imansız, allahsız konuşur, bu vahşilik nerden besleniyor?
Türkiyeli psikolog ve psikiyatrların aldığı modern eğitim bu mudur?
Bir din insanı, karşısındaki insanın katılmadığı bir durumunu anlatırken edep içerisinde davranıyor ama bilim insanı zerre kadar insani ilişkilerinden nasip almamış bir tavırda!


Etiketler:
İstihdam