29/06/2015 | Yazar: Ali Ersen Erol

devletin Onur Yürüyüşüne saldırması, hissettiği tehdit algısının zayıflığını ve geldiği noktadaki kırılganlığının bir göstergesidir.

devletin Onur Yürüyüşüne saldırması her ne kadar alışılageldik değilse de, artık şaşkınlık yaratan bir durum da değil. Saldırganlık zaten kadim ve kutsal bir devlet geleneğidir. Üstüne üstlük muhafazakar ve neoliberal 13 yıllık bir iktidarın sonunda hem muhafazakarlığın dayatmak istediği basmakalıpları yıkmaya çalışan, hem de neoliberal tüketim ve üreme mantıkları dışında var olan cinsellik arzularını merkeze oturtan kimlikleri taşıyan ve simgeleyen vücutların hedef alınması—‘disiplin’ edilmeye çalışılması—beklenmese bile, günümüz türkiye’si polisinin şartlı saldırganlık refleksi bağlamında olağandır.
 
Her ne kadar böyle bir şartlı refleks olağan olsa da, kabul edilebilir veya kanıksanabilir bir tarafı yoktur. devletin Onur Yürüyüşüne saldırması, hissettiği tehdit algısının zayıflığını ve geldiği noktadaki kırılganlığının bir göstergesidir. Bu kırılganlığın da dayandığı temel, aslında, devletin sahip olduğu ve en nihayetinde keyfi bir şekilde kötüye kullandığı gücün doğasında yatmaktadır. 
 
devlet, ona tabi olan özneleri, öznelerin kendilerini nasıl tanımladığına bakmaksızın, kendi istediği şekilde görmek ister. türkiye’de ve diğer temsili sistemlerde, kuvvetlerin ayrılığı gibi demokrasinin esası olarak kanıksattırılan prensiplerin var oluş amacı, aslında, temsili eşitliği sağlamak veya demokratik idealleri yüceltmek gibi zırvalara dayanmaz. Demokrasilerin temelindeki insan doğası anlayışı, aydınlanma sırasında avrupalı felsefecilerin içinde bulundukları bağlam dolayısı ile insanları kötü, çıkarcı, ve sadece kendi isteklerini kollayan yaratıklar olarak görmesi üzerine kuruludur. Kuvvetler ayrılığı, aslında, bu doğayı dizginleyebilmek için düşünülmüştür. Böyle bir temel üzerine inşa edilen ve devletlerin işleyişi için gerekli olan genellemeler, bu yüzden, insan aklının gücünü değil, zaafını gösterir. Genellemeler ile düşünmek, neticede, indirgemeler ve basitleştirmeler ile çalışmak zorunda kalmaktır. devlet, yasalardan, siyasete, ekonomiye kadar tüm alanda genellemelerle işlediği için, bireylere ait özgünlükleri yakalayamaz. Yani, devletin işleyebilmesi için, ona tabi olan özneleri belli kalıplara indirgemesi ve o kalıplar üzerinden hareket etmesi gerekmektedir.
 
İşte bu yüzden devlet için şiddet uygulamak gerekli bir iletişim aracıdır. devlet, uyguladığı şiddet ile karşısındakini belli bir kalıba sığdırmaya çalışır, ve şiddet üzerinde tekele sahip olduğu için, onun şiddetine—istediği kadar haksız ve provoke amaçlı olsun—karşı şiddet uygulamak, uygulayanı doğrudan ‘terörist’, ‘suçlu’, ‘yasadışı’, vs. ilan etmek için devlete gereken zemini verir. devlet de zaten onu ister: Karşıdakini bildiği kalıplara koymak, ve o kalıplar üzerinden demokrasiyi verimli bir şekilde işletebilmek. Suçlu/suçsuz. Tehdit/masum. Yasal/yasadışı. İkili karşıtlıklar temsili sistemlerin ve egemenlerin, güç odaklarının bir nevi ekmek teknesidir.
 
Böyle bir sistem içerisinde eşitlik, yasa, hak gibi taleplerle gelmek, sistemi değiştirmeden, düzeni zorlamadan, sadece düzen içinde daha çok söz sahibi olmayı kendi içinde bir başarı levhası olarak görmek, güç dengelerini ve toplumsal hiyerarşiyi alt üst etmeyen liberal bir tepkidir. devletin Onur Yürüyüşüne saldırdığı, LGBT bireylerin fiziksel, psikolojik, ve yapısal şiddete maruz kaldığı, trans ve cis kadınların neredeyse günaşırı öldürüldüğü, ve kız çocukların sürekli tecavüze uğradığı bir yerde, bu tür şiddetin arka planını oluşturan ve sürdüren toplumsal dokuyu zorlamak, amacı liberal isteklerden, radikal bir değişime dönüştürmek, herkesin özgürleşmesi için gereklidir.
 
Bu özgürleşmenin yöntemi ve yordamı, Onur Yürüyüşünün radikal köklerinde zaten mevcuttur. LGBT hareketinin, her ne kadar monolitik bir hareketten bahsetmek tehlikeli olsa da, ortaya çıkış noktası ve mücadelesi, toplumun sunduğu ikili karşıtlıkların ve dayattığı ‘normal’ kalıplarının dışında var olabilme mücadelesidir. Bugün bu hareketin vermeye çalıştığı kavga, toplumsal kalıpların ötesinde bir dünyanın mümkün olduğunu göstermek üzerine kurulu olmalıdır—toplumsal kalıplara yenilerini eklemek ve o kalıplar içinde var olmak üzerine değil. 

Etiketler:
İstihdam