04/05/2010 | Yazar: Selçuk Candansayar

Sayıların önemi yok, alan dolup taştı. Taksim’e evlerine girer gibi girdi insanlar. Zaten kendisinin olana, özenle yeniden sahip olmanın telaşsızlığıyla.

Sayıların önemi yok, alan dolup taştı. Taksim’e evlerine girer gibi girdi insanlar. Zaten kendisinin olana, özenle yeniden sahip olmanın telaşsızlığıyla. Köşe bucak dolaştı insanlar alanı, gruplar, kortejler belli noktalara takılıp kalmadılar. Sanki yıllar sonra döndüğü evin odalarında kırılıp dökülen, kaybolan, eskiyen bir şey olup olmadığını sakin ama tereddütle araştıran gözlere sahipti çoğu.

Taksim’e Ankara’dan Dostluk ve Yardımlaşma Vakfı üyeleri olarak geldik. Aramızdakilerin çoğu 77’de ve 78’de alanda olanlardı. Bazılarının artık otuzlarına yaklaşmış çocukları yanlarındaydı. Gece boyu trende hemen kimsede ne bir telaş ne de öfke vardı. Bir vagon dolusu dost, evde hazırlanan çörekler, İzmit’te fırından alınıp trene taşınan simitlerle bir arada  karınlarımızı doyurduk. Vapurla Karaköy ve Şişhane üzerinden Taksim.

“Cinayetleriniz,  12 Eylül’ünüz bizi yıldıramadı, 33 yıl sonra yine buradayız” pankartıyla alana girdik. Kimse de  öfkenin kırıntısı yoktu. Sanki her yıl gelinen bir yere gidiliyor gibiydi.
Bir süre pankartın altında bekledikten sonra alana dağıldı çoğumuz. Alandaki binlerce insanın büyük bölümü  sabit bir noktada beklemektense dolaşmayı tercih etti. En çok da yaşlılar. Tek başlarına ya da ikili üçlü gruplar olarak bir başından öbür başına kalabalığın içinde yürüyüp durdular.

O eski zamanların büyük mitinglerinde kortej geçişleri, sıra düzenler, alana disiplin içinde giriş ve kendisine ayrılan bölgede kalıp miting programını izlemek tarzı yoktu. Bu durumu çok uzun yıllardır bu kadar büyük bir kalabalığın toplanmamış olması, düzenleme komitesinin ve görevlilerinin acemilikleri ile açıklamak mümkün değil. Çünkü sürekli akan, kaynaşan, çalkalanan insan yığınları arasında en küçük bir sürtüşme, alan sahiplenmesi ya da itiş kakış olmadı.

Bayraklar, flamalar, pankartlar birbiri içinden geçti, karıştı, kaynaştı. Halaylar da çekildi evet, sloganlar da atıldı ve fakat çoğu kişide sanki bir coşku eksikliği varmış gibi görünen hal, coşkusuzluktan değildi.

İnsanlar döndükleri evlerinde kırılıp dökülen, eskitilen bir şeyler olup olmadığına bakınıyorlardı. Taksim’e girebilmiş olmanın coşkusu gibi bir hal hiç yoktu. Zaten senin olanı yeniden aldığında zafer coşkusuna kapılmazsın, tam da böylesi bir duygu vardı.
O yüzden çoğu kişi alanı boydan boya dolaşıp durdu. Kendi grubunun içinde kalmaktansa alanın içinde olmayı seçti. Katılanların büyük bölümünün kürsüden söylenenlere, söyleyenlere ilgisi yoktu. Sanki zaten kimsenin pek dinlemeyeceğini hissetmişler gibi ses düzenini hazırlayanlar çok önemsememişlerdi işlerini. Alan ses ve slogan olarak hiçbir an tekleşmedi.
Ama tam da bu nedenle alan aslında bütünleşmişti sahipleriyle.

Güvenlik görevlileri alanın çok uzağındaydılar. Bu yüzden neredeyse hiçbir itiş kakış, tartışma, kavga olmadı. Bilinçli ve akılcı bir kararla alandan uzak durduklarını iddia etseler de, aslında evi sahibine bırakmak zorunda olduklarını hissetmeleri bu kararlarını etkilemişti. Alanın çok uzağında İstiklal Caddesi’nin ara sokaklarında bekleşirlerken olay çıkmamasına sevinmiş gibi değil, yenilmiş, dışlanmış, dışarıda bırakılmış gibiydiler.

Bu yıl Taksim’e geri dönülmüş oldu. Bu anlamda sanılanın aksine bu dönüş milat işlevi görecektir gerçekten. Bu dönüşün kalınan andan devam etmek olmaması gerektiğinin ipuçları  alandaydı. Sıradüzensiz, grupçuklara bölünerek ve kortejler halinde değil, ortak bahçelerinde şölen kuran dostlar olarak gelecek yıl yine orada olmak gerektiği anlaşıldı artık.


Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam