17/11/2009 | Yazar: Deniz Deniz

Yanarım da yanarım, oldum olası şu medyada, edebiyatta, sinemada var olduğu iddia edilen "eşcinsel lobi" söylentilerine yanarım.

Yanarım da yanarım, oldum olası şu medyada, edebiyatta, sinemada var olduğu iddia edilen "eşcinsel lobi" söylentilerine yanarım. Bu nasıl bir lobi ki, her Allahın günü ülkenin en popüler dizi ve programlarında eşcinsellere ağız dolusu hakaret ve küfre izin verebiliyor. Dahası, mesela Brokeback Mountain için "savulun homo kovboylar geliyor" diye başlık atan Ali Murat Güven bile, sinema eleştirmenlerinin kendisini dışlamasını bu lobiye bağlayabiliyor. Gel de yanma. Bir tarafta her Allah'ın günü ekranlardan eşcinsellere "nonoş, homo, top, tekerlek, halkalı şeker, yuvarlak" diye söven lobi, öte tarafta homolar diyen Ali Murat Güven. İkisi arasında pek fark olmadığı halde Güven'in "beni eşcinsel lobi dışlıyor" diye hop oturup hop kalkması safdillik değil de nedir. 

Yok yok, ben şu "eşcinsel lobi" işine fena halde kafayı taktım. Çünkü apaçık bir mantıksızlık görünüyor. İki ihtimal var. Bir; ya lobi mobi yok, çünkü olsa bu hakaretlere maruz kalmazdık. O lobiciler her kimse ve bu kadar güçlüyse izin vermezdi. İki; aslında adı geçen meslek gruplarında geylerden oluşan bir güruh var ancak bunların örgütlenmeleri "lobi" kurallarının dışında. İşin derinine indiğiniz zaman ikincisinin daha mantıklı olduğu ortaya çıkıyor. Zaten lobiciliğin mantığında "belli bir grubun belli bir amaç için bir araya gelip o amaç için çaba harcaması" var. Bizim olayda da bir gruptan söz edilebilir ancak, bir farkla bunların herhangi bir amaçları yok. Olsa olsa tek amaçları olabilir: Patronaja karşı her an tetikte olmak. Ya da görmedim, duymadım, bilmiyorum kuralı.
 
Dikkat etiniz mi, eleştiri konusu olan bu tür yapımlarda, bir şey öne çıkıyor hemen. Eleştirdikleri, alay ettikleri, ti’ye aldıkları, hakaret ettikleri kesimi iyi biliyorlar. Eşcinsel, gey yaşantısını, lügatini iyi bildiklerinden görünürlük anlamında -verilen mesajlar bunun dışında tabii- hemen hemen iyi şekilde tasvir ediyorlar. İyi tasvir ediyorlar çünkü bu şirketlerin bünyesinde çalışan yönetmen ve oyuncuların pek çoğu gizli veya açık gey. İşin en hazin tarafı da bu ya. Bunların aynaya bakıp böyle yapımlara imza attığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, evet ortada bir ayna var ancak bu olsa olsa kahkaha aynası falan olmalı. Yani tam bir sabah iş yerinde erkekler arası geyiklerde geçen, "ya abi dün gece yolda bir karı aldım arabaya, evine gittik, bir de baktım ki, karı oğlan çıkmasın mı" muhabbeti.
 
İzninizle biraz daha ileri gitmek istiyorum. Mesela Esmeray. Sizce Esmeray'ın yaptığı stand up gösterisi bu karşı durduğumuz yanlış bakış açısının çok mu uzağında? Bence hiç değil. Hiç unutmam ilk kendisini izlediğim Boğaziçi’ndeki gösterisinde resmen eşcinselliği bu saydığımız dizilerden pek farklı olmayan şekilde canlandırmıştı. Mesela Ülker Sokakta bir müşterisi yeri göğü inletircesine yanaşmış, sonra da yatakta Banu Alkan, Zerrin Egeliler pozlarına girip "kocacığım" diye inlemişti. Bu tür düzeysizliklere de sözüm ona bilinçli Boğaziçi gençliği, "kakariki..kakariki" diye gülmüştü. Ayy ne komik. Esmeray'ın stand up gösterisinin arkasında bir tiyatro sanatçısının olduğunu bilmem hatırlatmama gerek var mı? Oyun çıkışı mikrofon uzatan BİA muhabirine "üniversiteli gençler eşcinsellikle ilgili gerçeklere gülüyorlar. Aslında komik olan bu" dediğimi anımsıyorum. Esmeray elbette bir başarıya imza atmıştır ama kanımca bu başarının bu tür eleştirilerle daha kaliteli ve doğru şekilde yoluna devam etmesi zorunluluğu da vardır.  
 
Bu aslında Türk mizahının çok eski bir handikabı. Mizah dergileri de bu yanlış çarkın öncülerindendir aslında. Bu dergiler yıllarca eşcinsel düzcinsel fark etmez küfürleri bize mizah diye yutturdular. Peki ya Atıf Yılmaz'ın ünlü Kibar Feyzo filmindeki "faşo" muhabbeti unutulabilinir mi. Hani şu meşhur "ulan faşo nedir loo" repliği. "Valla ağam faşo, böyle şeyn gibi, ibne gibim bir şey..." diye biten. Bazı komünistler o tür filmleri yere göğe sığdırmaz hâlâ. Ağalık düzenine karşı çıktığı için. Devrimci filmler listesinde algılanır olmuştur. Eşcinsellikle faşizmi bir tutan devrimcilik de ne devrimcilik olur ama! Ya ‘Olacak O Kadar’ seviyesizliğine ne demeli. Levent Kırca, eli cinsel organında ya da el kol hareketiyle cinsel birlikteliğe yaptığı vurguyla yıllarca komedi yapıyorum diye milleti ekrana, paraları da hesabına toplamadı mı? Üstelik bu insan hâlâ bunu yapıyor. Ekibinde travesti çalıştırdığı halde. Cemil İpekçi tiplemesinde "nişanınızı nasıl yaptınız?" sorusuna, el kol hareketleri eşliğinde "Kendi aramızda yaptık. Önce o bana taktı, sonra da ben ona taktım. Kime ne?" şeklinde cevaplıyordu. Bu şahsın "demokratik açılım sürecini" adeta provoke eden skeçlerine ise yeri olmadığı için değinemiyorum.
 
Bakın Kanal D’de yayınlanan Akasya Durağı denen bir dizi var. Erler Film yapıyor. Bu dizi hemen hemen her bölümünde eşcinselleri aşağılıkmış gibi lanse ediyor. Ne nonoşluğmuz kalıyor, ne yuvarlaklığımız. Oyuncuların şahsında suratımıza küfür ediliyor. Son bölümünde Sinan ile Osman yanlışlıkla gey bara gider. Ve aynı tantana başlar. Barda eğlenen travesti ve geylere hakaretler sıraya dizilir. Nonoşlar, yuvarlaklar v.s. "Ben sapına kadar erkeğim burda işim ne", "huri sandık nuri çıktı" … karakola düşerler. Eşleri defalarca kocasının suratına tükürür, çünkü onlar artık nonoştur. Yani geylerin suratına tükürülebilinir. "Keşke ölseydin de bu günleri görmeseydim" yani bir gey ölse daha iyi olur, dahası öldürülmeyi hak ediyor. Ve karşı tarafın kendini savunma şekli "ben sapına kadar erkeğim" sanki geyler erkek değilmiş gibi. Nihayet olayın yanlışlıktan kaynaklandığı anlaşılınca, eşlerin "şükürler olsun demesi". Sahi burdan hareketle, bizim de koca bir sitem mi yollamamız gerekir Allah'a. Cennet Mahallesi isimli diziyi de aynı şirket yapıyordu ve o dizide de hep eşcinsellere yönelik hakaretler ön plandaydı. Bir eleştirmen köşesine almış, bu Erler Film yayından kalkan Cennet Mahallesinin konularını olduğu gibi Akasya Durağına uyarlıyorlarmış. Cinliğe bak. Bu da işin başka bir tarafı tabii. İşin hazin tarafı bu hakaretleri eşcinsellik konusunda toplumu olumlu dönüştürmesi beklenen ve gereken medya ve yapım şirketler yapıyor. Dahası bünyesinde "lobi" barındırdığı iddia edilen şirketler yapıyor.
 
Kimse geyler komedi unsuru olmasın falan demiyor. Tam tersi keşke hakkıyla yapılan gey komediler de olsaydı. Bolca da malzeme var düşünebilenler için. Ama bunlar hâlâ ısrarla eşcinselliğin kendisini mizah konusu yapmaya devam ediyorlar. Avrupa Yakası kanımca bu noktada tam not alan bir yapımdı. Orda gey mizahı da işlenirdi zaman zaman. Mesela Bülent Beyin oğlu Cem’in kadınlardan uzak duruşuna muzipçe "yoksaa sen gey miisin" deyişi gayet hoş ve de hiç de bir cinse hakaret içerikli değildi. Çünkü Bülent Bey "eyvah yoksa sen gey misiisn" demiyordu. Söyleyiş tarzında bile geyliği karşı olmadığını belli ediyordu. Ya da ben erkeğim sen değilsin de demiyordu. Sadece kadınlara zaafı olduğunu belirtiyordu. Üstelik de gülüyorduk.
 
Şu bizim kızlar da bir âlem yani. Kendi aralarında ‘ap’ takılan erkeklere kısaca ‘kanal d’ dediklerine şahit olmuştum. Acaba "digin" sıfatının baş harfini barındırmasında mı, yoksa logosundaki küreden dolayı mı hâlâ anlayabilmiş değilim. Gel zaman git zaman ben Kanal D ekranlarında Akasya Durağı isimli seviyesizliği izleyince aklıma bizim kızların o yakıştırması geldi. Boşuna şaşırmışım. Baksanıza Kanal D ekranlarından zaten eşcinseller için bolca yuvarlak, küre, halkalı şeker yakıştırması yapılıyor. Onlar yuvarlak diyorsa bizim kızlar da "Kanal D" der pekâlâ!
 
Buyrun tam yazıyı bitiriyordum ki, Kanal D bambaşka bir yapıma imza atmasın mı? Uzun bir süredir eşcinselliğe ilişkin müspet yayınlarıyla bizleri şaşırtan Okan Bayülgen yine bu yayınlardan birini gerçekleştirdi. Muhabbet Kralı programını Kürşad'a, Buse'ye, Seyhan'a, Fırat'a ve bu konulara ilişkin çalışmalara sahip bilim insanlarına ayırarak geceden sabaha kadar deyim yerindeyse eşcinsellikle ilgili muhabbetin kralını yaşattı bizlere. Hep süre darlığından yakınan Kürşad Kahramanoğlu da, eminim bu kez doya doya konuşmanın, bizim adımıza konuşmanın, konuşmuş olabilmenin hazzını yaşadı. Bayülgen'in Esmeray'ın biyolojik görünümü ile ilgili değerlendirmesine biraz gıcık olduysam da, özellikle Buse'yle hanımlık-kadınlık konusunda giriştiği tatlı tartışma sonunda "Buse kadın" diye hitap etmesi çok hoştu. Onların şahsında hepimize gösterdiği yakınlık ve doğallık beni o derece sevindirdi ki hani ilk gördüğüm yerde "Teşekkürler Okan Erkek" demekten kendimi alamayacağım galiba. 
 

Etiketler: medya
İstihdam