07/01/2011 | Yazar: KAOS GL

Beş Ocak iki bin on bir tarihinde ODTÜ’de neler olduğuna dair oturup uzun uzun konuşmanın, medyada ileri geri yapılan lakırdıları tekrar etmenin bir lüzumu yok.

Beş Ocak iki bin on bir tarihinde ODTÜ’de neler olduğuna dair oturup uzun uzun konuşmanın, medyada ileri geri yapılan lakırdıları tekrar etmenin bir lüzumu yok. Bu coğrafyada yaşayan bizlerin yıllardır kanıksadığı bir durumdu dün yaşananlar ve bugün de hala konuşulmaya devam edenler. Bu sözleri sayfaya taşıyabilmek için dün polisin tomasından çıkan suya, silahından atılan gaza karşın ortaya sadece bedenlerini koyan ve karşılık olarak kaldırımlardan söktükleri taş parçalarını kullanan ve grubun bekli de sadece onda birini oluşturan anarşistlerle konuştuk.

Sizce dünkü polisiye önlemler ve polisin öğrenciyle çatışması neyin ifadesiydi?
Son aylarda Dolmabahçe toplantısı sırasında dışarıda ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesindeki amfi de yaşananlar sonrası polisin ve iktidar tutkunlarının fırsatları çok iyi değerlendirerek öğrencilerin tepesine binmesi, medyanın da iktidarın eteğinin dibinde konumlanarak olan biteni yansıtma biçimi kampus içlerinde ve öğrencilerin yaşam alanlarında var olan sorunların artık daha tepkisel ve daha etkili biçimlerde gündeme taşınması ve baskı mekanizmalarının aralıksız biçimde teşhir edilmesi gerektiğini açık etmişti.  Yürüyüşe katılan katılmayan, çatışmalarda yer alan ya da gündelik anlamsız koşturmalara devam eden her öğrenci zaten dün bir çatışmanın olacağını biliyordu. Hatta en uzak fakültedeki öğrenciler dahi gün boyu gaz soluyacaklarının farkındaydı.
Dün yaşananları az çok herkesin tanık olduğu üzere siz de yaşadınız, peki 2500 kişilik polis kordonunun ve onlarca panzerin arkasında biz muhabirlerin görmediği ve medyaya yansımayan neler vardı?
İktidar sahipleri üretim mekanizmaları içinde eritebilecekleri genç kaynaklar olarak gördükleri öğrenci milletini projelerine ikna edebilmek, rıza üretmek ve kamuoyunda iktidara dair olumlu imajlar yaratmak için sahte davetler düzenleyip bu samimiyetsiz buluşmalara konuk edilebilecek, adına öğrenci temsilcisi denen, iki lafı bir araya getiremeyen kekeme salakları alenen kullanıyor. Dünkü yürüyüş de bu soytarılıktan, körler sağırlar birbirini ağırlar dangalaklığından fena halde uyuz olan ve içinde farklı düşünceye sahip öğrencilerin bulunduğu bir kalabalığın iki hafta kadar sürdürdükleri forumların ve atölye çalışmalarının bir ürünü olarak ortaya çıktı. Çok basit biçimde bu bir başkaldırı yürüyüşü olacaktı. Adı her ne kadar yürüyüş olarak ifade edilse de ve hedefi AKP’nin genel merkezi olsa da bu yürüyüşün polis tarafından engellenmeye çalışılacağı kampüsteki ‘Kuş Gözlem Topluluğu’nun bile malumuydu. Sizin göremediklerinize gelirsek;  basın metninin okunması, emniyet megafonundan dağılma yönünde üç kez uyarı yapılması gibi formaliteler geçildikten sonra panzerden su sıkılması suretiyle 90 dakika başladı… İsterseniz anlatımımıza böyle devam edelim?
Futbol metaforları ile mi anlatacaksınız?
Sizin için bir sakıncası yoksa…
Peki devam edelim.
Biz zaten kamp sürecinde bu yürüyüşe forvet olarak hazırlandık. Hocamız BAKUNİN’in direktifleri doğrultusunda hücum bloğunun ileri ucunda mücadele boyunca rakibin embesil savunmasını kevgire çevirecek pozisyonlar aradık. Rakip bizi hiç yanıltmadı ve ilk on dakikadan sonra savunmada yaşadığı sıkıntıları aşmak için ileri doğru rastgele eğik atışlarla top şişirmeye başladı…
Afedersiniz; koyu bir futbol muhabbetine girdik. Buradan doğru feminist arkadaşlar tarafından bir eleştiriye maruz kalmayasınız?
Bugün dans da kadınsılık ya da feminenlikle etiketlenen bir direniş ve ifade biçimidir. Biz dün orda sadece polisle çatışmadık, futbol oynar gibi dans da ettik. Polisin topu şişirmesinden kastımız da 300 öğrencinin karşısına 2500 kişi çıkması, yaşadığı çaresizliğin sonucu olarak da rastgele yüzlerce gaz bombası atması ve 4 tanker dolusu pis suyu öğrencilerin üzerine boşaltmaya çalışmasıydı. Rakibin faullü oynamasından dolayı da birkaç arkadaşımız küçük sakatlıklar yaşadı. Bunun nedeni panzerlerin yakın mesafeden sıktığı tazyikli su ve uluslar arası anlaşmalara göre havaya sıkılması gereken gaz bombalarının doğrudan öğrenciyi hedef alarak ateşlenmesidir. 90 dakika içerisinde zaman zaman sağ ve sol kanatlardan ataklar geliştirerek polise çok zor anlar yaşattık. Bu dakikalarda hepimizin aşina olduğu gaz tüpleriyle sonuç elde edemeyeceğini anlayan polis de sahalarda ilk kez görülen basket topu iriliğindeki gaz küreleriyle saldırmayı denedi. Bu acayip küreleri erkenden keserek ve geri fırlatarak polisi sahasına mahkûm ettik. İkinci kırk beş dakikada polis deyim yerindeyse çıldırmıştı. Bu noktada top oynamayı bıraktı ve küfretmeye başladı, hakemse olan biteni görmezden geldi. Biz takım arkadaşlarımızdan oyunun bir bölümünden sonra gerekli desteği görmememize rağmen bırakın 90 dakikayı 900 dakika bile orda mücadele edecek kondisyona ve motivasyona sahipken, defans ve orta alanda mücadele eden, sol ayağı zayıf solak oyuncularımız maça iyi hazırlanamadıklarından, polisin ileri şişirdiği topları fazla ciddiye alarak oyundan koptular.
Ben de size uyayım o zaman: Sizce devre arasında Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamanın nedeni neydi?
Biz futbolu dans etmeyi sevdiğimiz kadar sever, sizinki gibi müstesna sorularla karşılaştığımızda da kelimelerle dans etmekten ayrı bir memnuniyet duyarız. Nasıl ki futbol güzel bir oyun olmaktan çıkıp, sermayenin müdahalesiyle kirli mi kirli bir rant kapısına dönüşmüşse ve bunun dillerinden biri paranın ve iltimasın diliyse, oyuna şike karıştırmaksa, kötü polisin karşıtı iyi polis olarak halkın karşına çıkarılan Cumhurbaşkanı da bu dejenere futbol federasyonun atanmış başkanıdır.  Nasıl ki futbolda şikenin selameti için piyonlar ve kârdan nemalananlar varsa, ‘dans edemediğimiz devrim devrim değildir’ diyenlerin o güzel oyunlarını, danslarını seyirciye izletmemeye kendilerini adamış, üç kuruşluk akıllarıyla birbirlerinin bokuyla oynayıp duran, bunun adını da düzen koyan yaşam hırsızları en iyi bildikleri şey olan düzen oyununun bir gereği olarak bu şikeyi son dakika haberi diye dolaşıma sundular. Çankaya sofrasına davet edilen, ne ara, kim tarafından temsil yetkisine haiz kılındığı bilinmeyen asalaklar, dangalaklar, ayran budalaları (küfretmiycem küfretmiycem küfretmiycem) eminiz ki o sofrada mide fesadı geçirene dek tıkınacak, ne kadar iyi ağırlandıklarını dillerinden düşürmeyip, ‘çok olumlu’ bir buluşma yaşandığını anlatan röportajlar vereceklerdir. Gelecekteki arzu nesnelerine sürtüne sürtüne huşu içinde embesilce sırıttıklarından şüphe etmediğimiz bu yaşam formları, dönüp dönüp o sofraya kurulmanın yollarını hasretle gözleyeceklerdir.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Sonuçta biz kara maskelerimizin ve oyunun hakkını verdiğimize inanıyoruz.
Teşekkürler, çok keyifli bir röportajdı
Asıl biz teşekkür ederiz.


Etiketler: insan hakları
İstihdam